İSLÂM’A GÖRE ÜMMİLİK

DİNİ BİLGİLERDE ÜMMİ OLMAK

 

Ümmi sözü, genel olarak, anasından doğduğu gibi kalan anlamında kullanılır. Hz. Muhammed (s.a.v.) için söylenen ümmi sözüyle de, Peygamberin okuma yazma bilmemesi kastedilmiştir. Aşağıdaki ayetlerde ise, insanların dini bilgilerinin seviyesi kastedilmiştir.

Bakara Suresi 78:Bunların bir de ümmî takımı vardır; Kitabı (Tevrat’ı) bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. Onlar sadece zanda bulunurlar.”

Ayette, kendilerine indirilen Tevrat’ı bilmeyen, ama sanki biliyormuş gibi davranan (yani bilmediklerini, bilmeyen) cahiller için ümmi denilmiştir. Yüce Yaradan, bu cahillerin bütün bildiklerinin, kendi kurdukları kuruntuları olduğunu bize bildirmektedir. Böylelerinin sadece zanda bulunduklarına dikkatimizi çekmektedir.

Kur’an’da bize verilen örnek, Allah’ın indirdiği kutsal kitaplarından birisi içindir. Fakat Yüce Yaradan’ın gönderdiği bütün kutsal kitapları kapsar. Eğer Allah, son peygamberini ve dolayısıyla son Kitabını gönderdiğini beyan etmemiş olsaydı, bir süre sonra yeni bir kitap gönderseydi, ayetteki “Kitabı” sözü ile, Kur’an betimlenmiş olurdu.

Aslında ayetteki “Kitabı” sözü, bu durumun bir işaretidir. Yani, Allah’ın bütün kitaplarını kapsar. Kitap sözü ile kastedilenin Tevrat olduğunu, tefsirciler önceki ayetlerin gelişinden çıkartıyorlar ki, bu çıkarım doğrudur. Diğer taraftan “Kitabı” sözüyle bütün kutsal kitapların kastedildiğini, takibeden ayetleri inceleyince daha net anlıyoruz.

79: “Vay o kimselere ki, elleriyle Kitabı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, “Bu, Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların haline! Vay kazandıklarından dolayı onların haline!”

Yüce Yaradan, Kur’an’ın korunmasını Bizzat üstlendiği için, kimse değiştirememiştir. Fakat bazıları, başka bir yöntem kullanarak, Kitapta anlatılmak istenilenleri değiştirmişlerdir. Bunu yaparken, insanların çoğunluğunun okuma yazma bilmemesinden yararlanmışlardır. Kur’an’ı okumayan insanlara, kendi fikirlerini Kur’an’ın anlattığı şeymiş gibi aktarmaya çalışmışlardır.

Bu sırada Kur’an’ı kendisi okuyup anlamaya çalışanları ise, 21inci yüzyılda bile, “sakın ha, sen kendin anlayamazsın, yanlış anlarsın, sonra maazallah dinden çıkarsın” gibi safsatalarla korkutanların sayısı çoktur. Bu uyarılara rağmen korkmayıp okuyanları ve anladıklarını anlatanları ise, münafıklık, zındıklık ve hattâ kâfirlikle suçlamışlar, böylece sindirmeye çalışmışlardır.

Kur’an’ı yeniden yazamayan, ama Peygamber efendimizi kullanarak, onun hadisi diye uydurdukları çok sayıda sözlerle ayetlerin anlamını değiştirenler, yaptıkları bu değişiklikleri az bir paraya satmışlardır. Hat tâ cenaze vb evlerde Kur’an okuyarak para kazananlar çoğunluktadır. Tabiatıyla az bir paraya kazanmayıp,, çok kazananlar da olmuştur. Her anlatımlarına “Bismillâhirrahmanirrahim” diyerek başlamaları, dinleyenler açısından, anlattıklarının Allah katından olduğu intibasını vermişlerdir.

78inci ayetten anlaşıldığına göre, Tevrat’taki değişiklikleri sadece hahamlar yapmamıştır. Diğer insanlardan da yapanlar olmuştur. Aynı şekilde, Kur’an’ın anlattıklarında değişiklikler yapanlarda sadece hocalar olmayıp diğer insanlardan da vardır. İşte Yüce Yaradan, böylelerinin halleri için “Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların haline! Vay kazandıklarından dolayı onların haline!” diyerek hem onları, hem de onlara karşı bizleri uyarmaktadır.

Ayetlerde “Kitabı” sözü ile sadece Tevrat’ın değil, Kur’an’ın da bahsedildiğini yine takibeden ayetten de anlamaktayız. 80: Bir de dediler ki: “Bize sayılı birkaç günden başka asla ateş azabı dokunmaz”. De ki; “Siz Allah’tan bir ahit mi aldınız? Böyle ise Allah sözünden dönmez. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”

Bilindiği gibi, Kur’an’ı anlattıklarını söyleyen ve Hz. Muhammed’in ümmetinden olan hocalarının çoğu, “Peygamber efendimiz şefaat edecek, kalbinde iman kırıntısı olan Cennete girecek” demektedirler. Kalbinde iman kırıntısı olarak kastettikleri de, herhalde hocaların kendileri değil, halkın çoğunluğunu teşkil eden biz günahkârlarız. Onların çoğunluğu kendilerini, ömürleri boyunca hep dini anlattıklarından, namazlarını kıldıklarından, zaten cenneti neredeyse garantilemiş hissetmektedirler.

Öyle olmasalar, Cuma namazını eda etmek için Camiye giden insanlara, haşlayan bir tavırla hitap edip “siz, sadece Cuma namazını kılıp, diğerlerini kılmayarak Cennete gireceğinizi zannediyorsanız aldanıyorsunuz” demezler. Veya, diyenleri ikaz ederler. Hattâ bununla yetinmeyerek,  “namaz kılarken pantolonunu yukarı çekenlerin veya secdeden kalkarken sağ ayak başparmakları yerden kalkanların namazları kabul olmaz. Namaz dinin direğidir. Sizin namazınız yok hükmünde olduğundan, siz dinden çıktınız” sözlerini hiç söylemezler. Söyleyenleri uyarırlar.

Bizlerle ilgili olarak böyle hükümler verirlerken, kendileri namaz kılarken bunlara dikkat ettikleri için, namazlarının kabul olunduğuna inanırlar. Namaz dinin direği olduğuna göre, onların anlayışıyla, kendilerine Cennet garanti demektir. Bazı hanımların inançlarına göre ise, onların başlarını örtmeleri, Cennete gitmeleri için yeterlidir.

Dolayısıyla, Hz. Muhammed’in ümmetinden namazlarını kılanların veya başlarını örtenlerin çoğunluğunun fiili anlayışı, 80ninci ayetteki “Bize sayılı birkaç günden başka asla ateş azabı dokunmaz” sözü ile benzerdir. Böyle düşünenlere, Yüce Yaradan, cevabı bize bırakmayarak ayetinin devamında yine Kendisi veriyor: De ki; “Siz Allah’tan bir ahit mi aldınız? Böyle ise Allah sözünden dönmez. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”

Devam eden ayette de, gerçekleri bize şöyle bildiriyor. 81: “Evet kim bir günah işlemiş de kendi günahı kendisini her yandan kuşatmış ise, işte öyleleri ateş ehlidirler ve orada ebedî kalıcıdırlar.”

Ayetteki “kendi günahı, kendisini her yandan kuşatmış ise” sözüne dikkat etmemizde fayda var. Acaba başka hangi günahlarımız, bizleri, Allah’ın ayetlerinin anlamlarını değiştirerek anlatmaktan ve uygulamaktan daha fazla kuşatabilir?

Ey Rabbimiz, eğer unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme!.. Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Bağışla bizi, mağfiret et bizi, rahmet et bize! Sensin bizim Mevla’mız, kâfir kavimlere karşı yardım et bize. (Bakara 286’dan)

Allah’ım, Kur’an hükümlerine aykırı davranışlarda, bulunmaktan Sana sığınırız.

 

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.