MESCİTLER, MANASTIRLAR, KİLİSELER VE HAVRALARIN HEPSİ, ALLAH’INDIR
Hac Suresi 40: Onlar, haksız yere, sırf, “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.
Tövbe Suresi 18: “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.”
Ayetler gayet açıktır. Manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitlerde Allah’ın adı çok anılmaktadır. Tövbe 18inci ayete göre de, buralar Allah’ındır. O halde mabetlerin içerisinde, Allah’tan başkasının adının bulunmaması gerekir. Eğer başka isimlerin de yazılması düşünülürse, bunlar, Allah’ın elçileri, yani peygamberlerinin hepsi birlikte olmalıdır. Aşağıdaki ayetler bize bu konuda yol göstermektedir.
Bakara 285: “Peygamber, Rabbinden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Müminlerin de hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. “Biz Allah’ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır.” dediler.”
Nisa 150: “Onlar, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr ederler, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. “Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz” derler. Bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isterler.”
Nisa 151: “İşte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.”
Nisa 152: “Allah’a ve peygamberlerine iman edenler ve onlar arasında ayırım yapmayanlara (Allah) pek yakında mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.”
Peygamberler arasında ayrım yaptığımızda, kimine inanıp kimine inanmayız dediğimizde, Nisa Suresi 151inci ayete göre, gerçek anlamda kâfir oluyorsak, ibadethanelere bütün peygamberlerin adlarını yazmalıyız. Birinin adını yazmamız, Kur’an’a göre, peygamberlerin arasını ayırmak şeklinde telakki edileceğinden, küfre girecek derecede yanlış yapmış oluruz.
Diğer taraftan bütün peygamberleri bilmiyoruz. Bu konuda hiçbir sayı verilemez. Rakam veren âlimler, 124.000 olarak bahsetmişlerdir. Demek ki, bütün peygamberleri yazamayız. Fakat mutlaka peygamber ismi yazmak istiyorsak bu konuda Kur’an bize yol gösteriyor.
Nisa Suresi 136: “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitaba ve daha önce indirdiği Kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş olur.”
Eğer bina küçük ve yer darlığı var ise, kitap verilen dört peygamberin Hz. Muhammed, Hz. İsa, Hz. Davud ve Hz. Musa’nın isimleri yazılabilir. Çünkü Yüce Yaradan, bizden indirdiği bütün kitaplara inanmamızı istemektedir.
Eğer ibadethanede biraz daha yer var ise, herkes tarafından, insanlığın ilk atası olarak bilinen Hz. Âdem, ikinci atası olarak telâkki edilen Hz. Nuh ve bir de Hz. İbrahim’in adları yazılabilir. Hz. İbrahim de, Kur’an’da çok övüldüğü ve sonraki peygamberlerin çoğu onun zürriyetinden geldikleri, Allah’ın evi olan Kâbe’de makamı olduğu için bunu fazlasıyla hak etmiştir.
Böyle yapmayıp, ibadethanelere sadece tek peygamberin adının yazılması, Nisa 151’e göre, maazallah bizi kâfir durumuna düşürebilir. Bu sebeple, Kiliselerde, sadece Hz. İsa ve havarilerinin bahsedilmesi ne kadar yanlış ise, mescitlerde Hz. Muhammed ile ilk dört halifenin ve Peygamberimizin torunlarının adının bulunması da o kadar yanlıştır.
Mabetlerde tek peygamberin adının yazılması büyük hata iken, bir de mescitlerde, Allah’ın adı ile aynı hizada Hz. Muhammed’in (s.a.v.) adının yazılması ise, tamamen Allah’a şirk koşmak anlamındadır. O mescit, sanki bir şirketin eşit hisseli iki ortağına aitmiş gibi algılanır. Bu yanlışı yaparken Hz. Muhammed’in isminin alet edilmesi daha büyük hatadır. Çünkü Hz. Muhammed, Allah’ın Kur’an’da övdüğü, desteklediği, bu sebeple de, yetim büyümüş olmasına rağmen, vefatından önce dini yerleştirdiği ve devletini kurduğu bir kuludur. Bu uygulamaların, Peygamber efendimizin ruhunu çok ciddi inciteceği açıktır. Bu yanlışı yapanlar ise, Furkan Suresi 30uncu ayetteki, Hz. Muhammed’in “Kavmim (ümmetim) bu Kur’an’ı terk etti” şeklindeki sözünü gerçekleştirmiş olur.
Benzer yanlışlık Hıristiyanlık için de geçerlidir.
Nisa 171: “Ey Kitap ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında ancak doğru olanı söyleyin! Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah’ın elçisi, Meryem’e atmış olduğu kelimesi ve O’ndan bir ruhtur. Allah’a ve peygamberlerine inanın (Allah) üçtür demeyin. Kendi yararınız için buna son verin. Muhakkak ki Allah tek bir ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan yüce (münezzeh)dir. Göklerdeki ve yerdekilerin hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.”
Allah’ın dini tek olduğuna, o din de İslâm olduğuna ve Yüce Yaradan, bütün peygamberlerini aynı amaçla görevlendirdiğine göre, halen aynı yanlışta ısrar etmek, ya akıl tutulmasıdır, ya da art niyetliliktir. Hiçbir peygamber döneminde böyle yanlış bir uygulama görülmemiştir.
Bizim bu yanlış uygulamalarımız, Allah’ın yüceliğinden hiçbir şey eksiltmez. Fakat bizi, Yüce Yaradan nezdinde perişan duruma düşürür. Bu gerçeğe rağmen, yüzyıllardır böyle alışmış insanların gerçekleri kabul etmeleri için, uzun bir çaba ve zaman gerekecektir. Ne mutlu bu çabayı göstereceklere.
Allah’ım, bizlere, Senin gönderdiğin ayetleri anlayabilmemiz için, anlayış ihsan eyle!