KUR’AN’DAKİ İLMİ AYETLER ÜZERİNE
Kur’an, okuyan insanları düşünceye sevk etmeyi amaçlar. Bazı ayetlerde ise insanları dorudan düşünmeleri ve akıl etmeleri için uyarır.
İnsanların düşünmelerini kolaylaştırmak için de anlatım sade bir dille yapılmıştır. Nitekim böyle olduğunu, Yüce Yaradan, Kamer Suresinin 17, 22, 32 ve 40ıncı ayetlerinde aynı lafzı kullanarak insanlara göstermiştir. Ayetler şöyledir: “And olsun ki, Kur’an’ı düşünmek için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?”
Kur’an’daki ahlâk, salih amel işlemek gibi ayetler üzerinde, daha çok insan fikir yürütmüştür. Çünkü böyle ayetlerde bahsedilenler, insanların mevcut halde yaşadıklarıyla bağlantılıdır. Dolayısıyla, doğrudan kendilerini ilgilendirdiğinden, üzerinde kafa yoranlar daha fazla olmuştur.
Ancak, ilimle ilgili ayetler üzerinde çalışanlar hep çok daha az olmuştur. Hâlbuki ilimle ilgili ayetlerdeki anlatım da –tıpkı ahlâkla ilgili olanlar gibi- anlaşılır sadeliktedir. Anlatımdaki kolaylaştırmaya rağmen, ilimle ilgili ayetlerdeki anlamı kavramak için, insanlığın ilimde yeni gelişmeler sağlamaları, yeni keşifler yapmaları gerekmiştir.
Aşağıda örneklerini vereceğimiz bazı ayetleri, geçmiş dönemdeki insanların yorumlamaları ile günümüzdeki yorumların aynı olması mümkün değildir. Her insan kendi dönemindeki bilinenlere göre yorum yapmıştır. Bazı ayetler için bugün yapılan yorumlar, eskilere göre daha doğrudur. Çünkü elimizdeki bilgiler daha çoktur. Kur’an’da, bizim yorumlamakta zorlandığımız öyle ayetler var ki, gelecekte bilimde ulaşılacak yeni bilgilerin ışığında daha doğru yorumlanabilecektir.
Bu konuda belirgin olarak daha önce de verdiğimiz bir örnek var. Kur’an’da Furkan Suresi 52, Rahman Suresi 20’de “acı su ile tatlı su arasına bir perde koymuşuzdur, iki deniz birbirine karışmaz” ayetinin yorumunu Hacı Bektaşi Veli gibi bir bilge insan, bu iki denizi Fars ve Rum denizleri olarak yorumlamıştır. Fakat Kaptan Kusto (Cousteau) keşfiyle bu yorumun değişmesine vesile olmuştur.
Yüce Yaradan, böyle ayetlerle, hem insanları araştırmaya yöneltmek istemiş, hem de gelecek bir tarihte ayette söylenen husus ispat edildiğinde, Kur’an’ın Allah’ın kelâmı olduğuna şahit olunsun istemiş olabilir.
Kur’an’ın indiği dönemde bilinmeyen, ama bugün bilinen astronomi ile ilgili bazı ayetlerden örnekler verelim.
Enbiya Suresi 33: “O (Allah) ki geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratmıştır. (Güneş ve aydan) her biri bir yörünge üzerinde (felekte) yüzerler.”
Yasin Suresi 40: “Ne güneş aya yetişebilir, ne gece gündüzü geçebilir. (Onlardan) her biri bir yörünge üzerinde yüzerler.”
Günümüz astronomisi, hem güneşin galaksi (samanyolu) merkezine uzaklığını hem de samanyolu ile birlikte dönüş hızlarını hesaplamıştır. Bu bulgulara göre, güneşin samanyolu merkezine uzaklığı 10 kiloparsektir (300.000.000.000.000.000 kilometre). Samanyolu kendi etrafındaki dönüşünü güneşle birlikte 25 milyon yılda tamamlar.
Çağdaş astronominin bu keşfi sayesinde, Kur’an’ın haber verdiği güneşin yörünge üzerinde hareketi ispatlanmış olmaktadır.
Astronomi konusunda bir başka konu, gece ve gündüz hakkındaki ayetlerdir. Zumer Suresi 5: “Gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıyor…”
Kur’an’ın indiği o dönemde dünyanın yuvarlaklığı bilinmiyordu. Gece ve gündüzün birbirinin üstüne sarması şeklindeki anlatımdaki özelliğe dikkat edilmedi. Günümüzde ise uzaya çıkan insanların, gördükleri ve gönderdikleri fotoğraflar, bize olayın oluşumu hakkında bilgi veriyor. Güneş (samanyolu yörüngesinde hareket etmesine rağmen, dünyanın dönüşüne göre izafi olarak) sabit durmaktadır. Dolayısıyla yuvarlak olan dünyanın bir yarısını aydınlatmaktadır. Dünya kendi etrafında döndükçe, aydınlık dönüş yönündeki yeni yerlere ulaşmaktadır. Dünya dönerken güneşi göremeyen arka tarafına geçen bölge karanlığa girmektedir. Yani olay Kur’an’daki tanım ile tıpatıp aynıdır.
Bu ayetlerle de Yüce Yaradan, hem bize araştırma yapmamız için yol gösteriyor, hem de bilinmeyen olayları önceden haber vermiş olarak, Kur’an’ın Kendi kelâmı olduğunu bize ispatlıyor.
Astronomi hususunda, Kur’an’da çok sayıda ayet vardır. İsteyenler diğer örnekleri de araştırıp irdeleyebilirler. İki doğu iki batı şeklinde bahseden Kur’an ayetinin anlamı, kışın ve yazın güneşin doğduğu ve battığı noktaları takip edenler sayesinde anlaşılabilmiştir. Yağmurlar ve rüzgârlar konusu günümüzde ancak net anlaşılabilmiştir. Yerin yaratılışı ile ilgili ayetler de günümüzde biraz daha net anlaşılmıştır. Gelecekte daha fazlası anlaşılacaktır.
Tıp konusunda da çok sayıda ayetler var. Bu ayetlerden bir kısmında bahsedilen, insanın yaratılış (doğum) evreleriyle ilgili olanları hakkında çok fazla eser verildi. Bu nedenle biz burada üzerinde pek durulmayan bir konuya değineceğiz.
Kur’an, Hz. İsa’nın doğumuyla ilgili olarak bize bilgiler verir. İlgili bütün ayetlerde Hz. İsa için Meryem oğlu İsa diye bahseder. Melekler Hz. Meryem’e, güzel bir evladı olacağını müjdeleyince Hz. Meryem şaşırır. Olay, Ali İmran Suresi 47’de şöyle anlatılır: “(Meryem) Ey Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?” dedi. Allah: “Öyle ama Allah dilediğini yaratır, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece ‘ol!’ der, o da hemen oluverir.” dedi.
Bilindiği gibi, Kur’an, Hz. Meryem hakkında çok güzel bahseder ve Ali İmran 42’de Allah’ın, onu dünya kadınlarına üstün kıldığını söyler.
Günümüz tıbbı, tüp bebek programını geliştirene kadar, Hz. Meryem’in, bakire iken nasıl çocuk sahibi olabileceği konusu hep tartışılmıştır. Fakat bugün, tüp bebek yöntemi sayesinde, günlük telaşe içerisinde koşuşturan sıradan kadınlar bile, kendilerine bir beşer dokunmadan çocuk sahibi olma imkânına sahipler. Çocuklarının babası, kendi eşleri olabileceği gibi, hiç görmedikleri, hiç tanımadıkları bir kişi bile olabilir. Dolayısıyla bakire bir hanım da, hiç erkekle temas etmeden hamile kalabilir.
Fakat unutmayalım ki, tüp bebek yöntemi sonucunda bile, çocuğun oluşumu, Yüce Yaradan’ın uhdesindedir. Milyonlarca spermi oluşturan da, içlerinden birini eşleştiren de Odur.
Muhtemeldir ki, Yüce Yaradan, Hz. İsa’nın, iffetine düşkün olan bakire Meryem’den doğumunda da, bizlere yol göstermek için böyle bir yöntem seçmiştir. Hem tıp alanında araştırma yapmamızı arzulamıştır, hem de bizlerin, ayette anlatılan yöntemle sıradan insanların çocuk sahibi olduklarını görünce, Kur’an’ın, Allah’ın kelâmı olduğuna kesin olarak şahit olmamızı sağlamıştır.
Bazı ayetler vardır ki, biz ayetlerdeki ifadelerden maksadın ne olduğunu o an anlamayabiliriz. Çünkü biz, görünüşteki olaylara göre karar vermeye meyilliyizdir. Nitekim Hz. Musa ile Yüce Yaradan’ın ilim verdiği bir insanın birlikte seyahati sırasındaki olaylar bu duruma güzel bir örnektir. Kehf Suresinin 65 ile 82inci ayeti arasında anlatılanlar, bizler için güzel örnektir. Hz. Musa gibi bir peygamber bile, olayların görünüşüne göre karar verdiği için hatalı yorum yapmış olmaktadır. Yüce Yaradan, bu ayetlerle bizlere, hem her konuyu bilemeyeceğimizi, hem de olayların perde arkasını anlamadan karar vermemizin yanlışlığını anlamamızı göstermek istemiş olabilir.
Kur’an’ı inceledikçe, yeni ulaşılan bilgilerle karşılaştırdıkça, kutsal kitapta bahsedilenlerin tamamının doğru olduğunu anlıyoruz. Bir ayette anlatılmak istenileni bizim henüz anlayamamış olmamız, bahsedilenin yanlış olduğunu göstermez. Aksine bizim bilgimizin Yüce Yaradan’ın bilgisinin yanında ne kadar küçük kaldığını gösterir.
Bu nedenle bize düşen, Kur’an’da anlatılan bir olay hakkında, önce inanmak sonra, ayetin bize nasıl bir yol gösterdiğini araştırmak olmalıdır. Bu şekildeki her ayetin bize yol göstermesini anlayamayabiliriz. Ama bize gösterdiği hedefi kavrayabiliriz.
İnsanın ilk olarak topraktan yaratıldığını ifade eden ayetler, bize yol göstericidirler. Bu ayetleri okuyunca, insanın ihtiyacı olan her şeyin toprakta olduğunu, hastalıkların tedavisi için bile toprak ve bitirdiklerinden faydalanmamız gerektiğini anlayanlarımız olacaktır. Zaten böyle anlayan araştırmacılar sayesinde gelişmeler sağlanmaktadır.
Fakat uzaya gidileceğini ima eden ayet, bize yol göstermekten çok, hedef göstermektedir.
Rahman Suresi 33: “Ey cin ve insan toplulukları! Gökleri ve yeri delip geçmeye gücünüz yeterse geçin gidin. Fakat bir güç ile ancak delip geçebilirsiniz”
Hicr Suresi 14: Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar,
- “Gözlerimiz perdelendi, daha doğrusu bize büyü yapılmıştır” derler.
Uzaya gönderilen araçlardan çekilen uzay fotoğraflarının büyüleyici güzelliklerini, ancak günümüzde görebildik. Rahman Suresi 33’te yerin delinmesinden de bahsedilmektedir. Dolayısıyla hem uzaya gidiş hem de yerin derinliklerindeki keşifler insanları beklemektedir denilebilir. Ancak uzaya kapı açmak, yine Yüce Yaradan’ın uhdesindedir. Zaten uzaya çıkarken de, yerin altına giderken de, Yüce Yaradan’ın yeryüzünde yarattıklarından faydalanmadan hiçbir şey yapamayız.
Allah’ım, zan ile hareket etmememiz için bizlere zihin açıklığı ver, irade gücü ver ve ilmimizi artır.