EĞİTİM SEVİYESİ İLE GELİRLER ARASINDAKİ BAĞLANTI

EĞİTİM SEVİYESİ İLE GELİRLER ARASINDAKİ BAĞLANTI

 

Eğitim gören insanlara neden eğitim seviyelerini artırmaya çalıştıklarını sorduğumuzda, büyük çoğunluğunun verdiği cevap “geleceğimi maddi gelir açısından garantiye almak” olmaktadır. Tarihe baktığımızda genel anlamda doğru sonuçları olan bir cevaptır. Bu anlayıştan farklı bir bakış açısı, Kayseri bölgesinde anlatılır. Derler ki, Kayserili çocuğunu küçük yaşta başkasının yanına çırak verirmiş. Bakarmış, eğer hem ezilmesine itiraz etmiyor hem de ticarete yatkın ise, bir süre sonra kendi yanına alır yetiştirirmiş. Eğer ticarete yatkın değilse, onu, “bari okusun da bir işe girsin, günlük maişetini kazansın” diye eğitim görmesi için okula gönderirmiş.

Günümüzde ise Kayserilinin de hesabı tutmamaktadır. İşsizlik en çok gençlerde görülmektedir. İşsiz gençlerin içerisinde ise, eğitim görmüşler en kalabalık gurup olmaya başlamıştır. Bu durum dünya genelinde aynıdır. Lise mezunu insanların ortalama gelirleri, hemen bütün kalkınmış ülkelerde düşmüştür. Bu düşüş, son 30 yılda daha da hızlanmıştır.

Bu durumun çeşitli sebepleri vardır. Bir tanesi, bazı üniversite mezunlarının, lise mezunlarının işlerine talip olmalarıdır. Bir diğeri, işlerini üniversite mezunlarına kaptıran liselilerin çoğunluğunun, kendilerinden daha az eğitim görmüş kişilerin yaptıkları işleri beğenmeyerek talip olmamalarıdır. Diğer taraftan liseliler, çalışma şartları daha rahat olabilen teknik işlerde çalışacak bilgi ve beceri seviyesine sahip olmadıklarından, öyle kadrolara da talip olamamaktadır.

Eğitim görmüş kişilerin gelirlerindeki düşüş, sadece liselilerde görülmeyip üniversite mezunlarında da gözlenmektedir. Aynı oranda olmasa bile, üniversitelilerin de gelirleri düşmektedir. Bilhassa son 10 yılda bu düşüş hızlanmıştır. Gerçeği aileler yaşamaktadır. Fakat enflasyondan arındırılmış haliyle, üniversitelilerin gelirlerinin ortalaması incelendiğinde, bu düşüşü her araştırmacı görebilmektedir. Bu düşüş ABD’de daha az gibi görünmesine rağmen, orada da, onda bir oranında gerileme vardır. Aslında ortalama ücretlerdeki gerçek düşüş oranı ABD’de de daha fazladır. Rakamın daha az görünmesinin önemli bir sebebi, ülkeye dışarıdan gelen kapasiteli üniversite mezunlarının varlığıdır. Beyin göçü denilen bu hadise, en çok ABD de olmaktadır. Ama diğer maddeten kalkınmış ülkeler için de geçerlidir.

İşin ilginç tarafı yapılan hesaplamaların yöntemi bizce hatalıdır. Çünkü hesaplamalar, sadece çalışan insanların kazançları üzerinden yapılmaktadır. İş bulamayan kişiler hesaba katılmamıştır. Bilindiği gibi, bütün ülkelerde, lise mezunu gençlerdeki işsizlik oranı, genel oranın iki katından çok fazladır. Üniversite mezunlarındaki işsizlik oranı da, genel oranın iki katına yaklaşmıştır. Dolayısıyla eğitim görmüş işsizlerin olmayan kazançları da hesaba katıldığında, yani işte çalışanların kazançları, işsizlere de paylaştırıldığında, durumun daha vahim olduğu anlaşılmaktadır. Bilhassa maddeten kalkınmış ülkelerde, su tesisatı tamircileri, elektrik tesisatı tamircileri gibi insanlar, eğitim görmüş insanlara göre çok daha fazla gelir elde etmektedirler.

Görüldüğü gibi, insanları okutmak, artık onların gelirlerini artırmamaktadır. Bu gençler okudukları süre içerisinde katma değer üretecek herhangi bir iş yapmamaktadırlar. Bu insanları okutmak için paralar harcanmaktadır. Ailelerinin imkânı olmayanlar burs alarak borçlanmaktadır. Konunun bu yüzünü de dikkate aldığımızda, durumun ciddiyetinin daha iyi kavranması beklenilir. Ancak geçmişteki ekonomik buhranlardan ders almayanların, bu durumdan ders almalarını beklemek biraz hayalperestlik olmaktadır. Sanki 2008 deki buhranı tetikleyen mortgage olaylarının benzeri, eğitim burslarında yaşanmadıkça, ders alınmayacak gibi görülmektedir.

Eğitim görmüş insanların gelirlerindeki düşüşün bir başka sebebi, mevcut ekonomik sistemin kendisidir. Günümüzdeki haliyle, kapitalist sistemde artık değeri üreten bilgi değildir, sermayedir. Bazı uç örneklerin varlığı, genel durumdaki bu gerçeği değiştirmez. Bilgili insanların, sermaye desteği olmadan bilgilerini uygulamaya geçirmeleri ihtimali çok düşüktür. Hattâ, araştırmalarını bile doğru dürüst yapabilmeleri ihtimali bile çok zayıftır. Çünkü yukarıda bahsettiğimiz Kayserililerin anlayışı burada devreye girmektedir. Yani okuyan insanların çoğunluğu zaten, hayat mücadelesinde başarılı olma ihtimali daha az insanlardan oluşmaktadır. Bu yapıdaki, en azından riske girmekte zorlanan bu insanların sermaye desteği olmadan başarmaları ihtimali çok küçüktür.

Eğitim görmüş insanların içerisinde de gelir açısından farklılık vardır. Aynı eğitimi görmüş insanların içerisinden bayanlar, erkeklere göre daha az ortalama gelire sahiptirler. Bilhassa aynı dönem baz alındığında bu durum daha net görülür.

Okumuş insanların gelirlerinin tamamı, doğrudan çalışmayla elde edilmemektedir. Bu gelirlerin bir bölümü, maaşlarının dışında elde ettikleri sair gelirlerdir. Bunlar borsa ve faiz gibi gelirlerdir. Bu ek gelirler, okumuş insanların ortalama gelirlerinin daha yüksek gibi görülmesine neden olmaktadır.

Böyle gelirler de olmasa orta halliler ile ikinci derecede zenginler arasındaki fark, daha da açılacaktır. Ancak, karşılaşılacak bir ekonomik buhranda, ilk düşüşler borsada yaşanmaktadır. Bu sebeple eğitim görmüş insanların birikimleri bir anda elden çıkmaya başlamaktadır.

Bütün bunlar, orta vadede, okumuşlar ile sermayedarların gelirleri arasındaki farkın açılmasına sebep olmaktadır. İlk bakışta bazı zenginlerin de, ekonomik buhrandan zararla çıktıkları için aradaki farkın fazla açılmayacağı düşünülebilir. Ancak farkın açılmasının sebebi, ekonomik buhranlardan sonra, zenginlerin kendilerini daha hızlı toparlama imkânlarının olmasıdır.

Okumuşlarla zenginlerin aralarının açılmasının bir başka nedeni, sağlık konusudur. Ekonomik buhranlar döneminde, maddeten kalkınmış ülkelerdeki eğitimli insanların sağlık harcamaları daha çok artmaktadır. Bazen iflas seviyesine kadar inmektedir.  Bu konuda ABD’de yapılan bir araştırmada, son ekonomik buhrandaki bütün iflasların %62,1rinin sağlık nedenli olduğu görülmüştür. Bunun bir sebebi, buhran dönemlerinde devletin gelirlerinde düşüş yaşanmasıdır. Devlet ilk tedbir olarak, sağlık harcamalarında kısıntıya gitmektedir. Diğer taraftan ise, hasta sayısı artmaktadır. Buhran sırasında işini, borçla aldığı arabasını veya evini kaybeden, dolayısıyla duygusal sıkıntılar yaşayan kişinin hasta olması ihtimali artmaktadır. Buna karşılık, devletin azalan sağlık harcamalarının azalması ters etki yapmaktadır. Ayrıca işsiz kalanların sağlık sigortaları da bir süre sonra kesilmektedir.

Ekonomik buhranların, eğitimli kişi üzerindeki tesirinin bir başka yönü daha vardır. Ekonomik durgunluk dönemlerinde, iş bulmakta zorlanan liseli gençlerin bazıları, çareyi üniversiteye gitmekte görüyorlar. Bu şekilde çözüm bulan gençlerin gittikleri üniversitenin kalitesi genellikle daha düşük oluyor. Dolayısıyla, mezun olduktan sonra bunların iş bulmaları daha zor oluyor.

Ekonomik buhranların vurduğu eğitimli insanlar arasında, 55 yaşını aşmış olanlar daha çok sıkıntı çekmekteler. Bu yaşlardaki insanların yeni bir iş bulmaları için geçen zaman ortalama bir yıl olmaktadır. Hâlbuki bu yaşlar, gençlere göre daha çok paraya ihtiyacın olduğu yaşlardır. Bu yaşlar, ev ve araba gibi konularda borçların olduğu, çocukların eğitimleri için en çok paranın harcandığı yıllardır. Bu sıkıntılara ilaveten, hastalıklara yakalanma riskinin arttığı yıllardır.

Anlaşılan o ki, insanları eğitmek onların gelirlerini beklenilen ölçüde artırmıyor. Bu duruma düşülmesinin birinci müsebbibi, günümüzde uygulanan kapitalist ekonomik sistemdir. Mevcut sistem, insanları birbirine rakip yaptığı için insanlar sermayelerini paylaşmıyorlar. Bilgilerini de paylaşmıyorlar.

İkinci sebebi ise, uygulanan eğitim yöntemidir. Eğitimdeki yanlışlığı vurgulamak için yaşanmış bir olayı aktaralım. Anlatacağımız olay, dünyanın en iyi eğitim veren üniversitelerinin içerisinde her zaman ilk üçe giren Harvard Üniversitesinin, mezuniyet töreni sırasında geçer. Öğrencileri denemek isteyen bir kişi, eline bir pil, tek kablo ve bir lamba alır. Mezun olan öğrencilerin ilk ona girenlerinden başlar sormaya. Onlardan, verdikleri ile lambayı yakmalarını ister. Normal şartlarda lambayı yakmak için iki kablo gerekmektedir. Bu nedenle dereceye girmiş öğrencilerin içerisinden lambayı yakabilen çıkmaz. Sonunda siyah derili bir öğrenci yakmayı başarır. Kablonun bir ucunu pilin bir kutbuna, diğer ucunu lambaya bağlar. Sonra lambanın altını doğrudan pilin öbür kutbuna oturtur. Böylece devre tamamlanır ve lamba yanar. Yapılınca çok basit gibi görülen bu çözüm diğer çok zeki öğrencilerin aklına gelmemiştir. Lambayı tek kablo ile yakmayı başaran öğrenciye yaşadığı hayat sorulur. Öğrenci, Harvard’ın maliyetini karşılayabilmek için bir süre piyasada çalıştığını söyler.

Videoya alınan bu olay bize gösteriyor ki, en iyi üniversitenin en iyi öğrencisi olmak, bilgi açısından bile, hayatta başarılı olmaya yetmiyor. Karşılaştığı yeni bir sorunu çözmekte zorlanıyor. Dolayısıyla sermaye karşısında yeniliyor.

Daha önce eğitim hususunda yazdığımız bir makalemizde ifade etmiştik. En başarılı diye bilinen üniversitelerin bilgisayar bölümlerinden mezun olan zeki öğrenciler, sermayenin kâr hırsının kurbanı oluyorlar. İnternetteki arama motorlarında gezinen insanlara reklamları tıklatabilmenin yollarını araştırtıyorlar. Yine ekonomiyle ilgili bölümlerden mezun olmuş zeki gençlerin çoğu, finans sektöründeki sermayenin emrine giriyorlar. Bilgilerini, borsalarda insanları cezbedecek yeni yöntemler oluşturmak için kullanıyorlar. Böylece kendilerinin oluşturduğu hayali değerleri, insanların satın almalarını sağlıyorlar. Bir ekonomik durgunluk anında, oluşturdukları hayali değerler çöküyor. Onlara inanarak satın alan insanlar kaybediyor, ama onların çoğu kazanmaya devam ediyor.

Hâlbuki eğitim görmüş zeki insanların yapması gereken şey, başta eğitim görmüşler olmak üzere, diğer insanların kazançlarını ve huzurlarını artırmaya çalışmak olmalıdır. Geçmişteki bunun güzel örnekleri vardır. Nitekim yine bir makalemizde verdiğimiz bir rakam, bir araştırmadan sonuç alınması durumunda, araştırmayı yapanlar 1 birim kazanırlarsa, toplum ortalama 5 birim kazanmaktadır.

Fakat dünyada uygulanan ekonomik sistem, giderek insanları bencilleştirdiğinden, eğitimli zeki insanlar bu görevi yerine getirmeyi pek düşünmez olmuşlardır. Bunun sonucunda eğitimlilerin ortalama gelirleri düşmektedir. Sistem böyle devam ederse, düşmeye devam etmesi kaçınılmazdır.

 Eğer, eğitim görmek insanların gelirlerini artırmak bir yana, yarısının işsiz kalmalarına vesile oluyorsa, bu gençler ileride toplumun ve dünyanın huzurunu nasıl etkilerler?

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.