İSLÂM TARİHİ VE HIRİSTİYANLIK TARİHİ ÜZERİNE 1

İSLÂM TARİHİ VE HIRİSTİYANLIK TARİHİNDEN ALINACAK BAZI DERSLER 1

 

Museviliğin tarihindeki belgeler, diğerlerine göre çok azdır. Bu hususta elimize ulaşan belgeler de, yetersizdir. Ayrıca kutsal kitapları olan Tevrat, çok ciddi değişikliğe uğramıştır. En son yazımını, Yahudilerin Allah’ın oğlu dedikleri, fakat bir kâhin olan Azra (Kur’an’a göre Üzeyir) yapmıştır. Yahudilik konusundaki en emin bilgi, Kur’an’da bahsedilenlerdir. Buradaki bilgiler de, Yahudiliğin tarihini irdelemek için yetersizdir. Bu sebeple Musevilik, irdeleme dışında bırakılmıştır.

Hıristiyanlığın peygamberi, Hz. İsa’dır. Fakat kendisine, sağlığında dinini yerleştirmek ve devletini kurmak nasip olmamıştır. Hıristiyanlık, onun vefatından 300 yıl sonra, Roma Devletinde etkili hale gelmiştir. Dolayısıyla dinin öğretileri, peygamberinin anlatımıyla öğrenilmemiştir. Hz. İsa’ya inanan 12 Havari, yani dostlarının anlatımıyla yayılmaya başlamıştır.

Bu Havarilerin içerisinde en tesirli olanı, Aziz Pavlus’tur. Pavlus, çok muhafazakâr bir Yahudi tarikatına mensuptur. Hz. İsa’nın adını duyduğu ve ona çok kızdığı için, peygamberi öldürmek üzere yola çıkmıştır. Yolda gördüğünü söylediği bir rüya üzerine, hiç tanışmadan Hz. İsa’ya biat etmiştir. Peygamberin kendisini hiç görmemiş ve onunla hiç konuşmamıştır.

Fakat Hıristiyanlığın yayılmasındaki en etkili kişi olmuştur. Çünkü kendisi okuma-yazma bilmekteydi. Ailesi de, Roma Devletinin vatandaş olarak kabul ettiği, dönemine göre güçlü bir aileydi. Dolayısıyla diğer Havariler, ülke içerisinde sınırlı bölgelerde ve Roma Devletinin iznine tabi olarak dolaşabilirlerken, Pavlus imparatorluğun her köşesine gidebilmiştir.

Ayrıca, diğer Havarilerin çoğu, doğrudan Hz. İsa’dan duydukları bilgilerini sözlü olarak aktarırken, Aziz Pavlus, hiç görmediği peygamberin düşüncesidir diyerek anlattıklarını, yazıya dökmüştür. Sözlü anlatımlar, nesilden nesile aktarılırken zaman içerisinde ciddi değişikliklere uğramıştır. Anlatılanların bir kısmı da unutulmuş, akıllardan silinmiştir. Ama Pavlus’un kendi yazdığı mektuplar, çok az değişiklikle gelecek nesillere aktarılmıştır. Günümüz Hıristiyanlarının da en çok itibar ettiği belgeler, Aziz Pavlus’un yazdığı mektuplardır.

Dolayısıyla Hıristiyanlık anlayışının temeli, Hz. İsa’yı hiç görmemiş, onunla hiç sohbet etmemiş, başlangıçta onu öldürmek için yola çıkmış, sadece, gördüğünü söylediği bir rüya üzerine fikrini değiştirmiş bir kişinin anlattıklarına ve yazdıklarına dayanmaktadır. Bu durumun ne kadar sıhhatli olduğunu, daha sonraki gelişmelerden takibedelim.

Hıristiyanlık doğduğunda, Antik Helen Medeniyetinin izleri henüz silinmemişti. Roma Devleti, tam anlamıyla olmasa da, bu medeniyetin devamı niteliğinde çalışmalar yapmaktaydı. Kendilerine özel sayılabilecek dinleri vardı. Fethettikleri geniş bölgelere, kanun ve nizamı götürdüklerini iddia ediyorlardı.

Hıristiyanlık, önce Doğu Roma’da gelişti. Hz. İsa’dan sonraki dördüncü asırda bütün devlette etkili oldu. Tesirinin üst seviyede olduğu dönemde, Batı Roma Devleti, Almanlar tarafından yıkıldı. Doğu Roma, yani Bizans İmparatorluğu yaşamaya devam etti. Almanlar, yıktıkları devletin yerine geçemediler. Kendileri yeni bir devlet kuramadılar. Bu bölgede Hıristiyanlığın temsilcisi olan Kilise, Batı Roma Devletinin boşluğunu doldurdu. Hıristiyanlık birkaç yüzyıl içerisinde bütün Avrupa’ya yayıldı.

Kilisenin, Roma Devletinin yerine geçmesinden sonra, 1492 ile başlayan mucize keşiflerin sonrasındaki yüzyıla kadar, bütün Avrupa Ortaçağı yaşadı. Eski Antik Helen Medeniyeti tamamen unutuldu. Romalıların oluşturmaya çalıştığı yeni medeniyet de terkedildi. Bunlara ilaveten, Hıristiyanlığı temsil eden Kilisenin gücü, hiçbir yeni gelişmeye izin vermedi. Sonuçta Hıristiyanlık, bütün Avrupayı bin yıldan fazla süren karanlıkta bıraktı. Eğer, mucize niteliğinde olan keşifler olmasaydı ve Kilisenin etkisi kırılmasaydı, Avrupa’nın halen Ortaçağda kalabilirdi.

Hz. İsa’nın yol göstermesiyle yürünülmeyen, Aziz Pavlus’un anlatımlarıyla şekillenen ve Kilise sayesinde oluşan ruhban sınıfının egemenliğinde kalan Hıristiyanlık, Ortaçağı yaşarken, Doğu’da İslâmiyet doğdu.

Yüce Yaradan’ın son peygamberi, okuma-yazma bilmeyen, muhtemelen de okuma-yazmayı öğrenemeden vefat eden, yetim büyümüş bir insan idi. Evlenene kadar fakir yaşadı. Doğaüstü güçleri yoktu. Hâlbuki, Hz. İsa’nın döneminde, Hz. Zekeriya ve Hz. Yahya peygamberler vardı. Hz. İsa onların akrabasıydı. Allah, Hz. İsa’ya, her insana yaptığı gibi ruhundan üflemiş, fakat ona ayrıca doğaüstü özellikler de vermişti.

Ancak Hz. İsa, bir tarafta Roma İmparatorluğunun etkin gücü, diğer yanda Yahudilerin bitmeyen tutuculuğu ve güvenilmez davranışları arasında sıkıştı kaldı. Dinini yerleştiremedi, devletini kuramadı. Allah’tan aldığı vahiyleri aktardığı sözleri bile, ölümünden çok sonra kitap haline getirildi. Giderek, neredeyse her eli kalem tutan, bir kutsal kitap yazdı. Bin civarında Yeni Ahit yani İncil oluştu. M.S. 325 yılında İznik toplantısında kitaplar değerlendirildi. Hemen hepsi reddedildi. Dört adet İncil, geçerli kabul edildi. Bu dört İncil, birbirinden farklı anlatımlara sahipti. Bilhassa, Nuh tufanı, Hz. Musa’nın Mısır’dan çıkışı gibi bazı olaylar, Hz. İsa’nın soy kütüğü gibi konular çok faklı idi.

Bir din düşünün ki, birbirinden farklı dört kitabı olsun. Kitaplarda anlatılanlar farklı olduğu halde, hepsi de geçerli sayılsın. Böyle bir garabet durum, örneğin, Budizm’de de yoktur. Hatta ideolojilerde bile olmaz.

Bir din düşünün ki, kutsal kitaplarında peygamberlerini Allah’ın oğlu olarak kabul etsinler, fakat aynı peygamberin soy kütüğünü, babası Yusuf idi diyerek onun üzerinden devam ettirsinler. Görülüyor ki, Hıristiyanlığın kutsal kitaplarına göre Hz. İsa, hem Allah’ın oğlu, aynı zamanda da Yusuf’un oğlu. Bunu okuyanlar, nasıl karar verecekler? Kitapta yazılan diğer anlatımlara nasıl inanacaklar?

Çok kısa olarak aktardığımız bütün bunlar gösteriyor ki, Kilisenin dinle ilgisi olmayan ters tavırları olmasa bile; Hz. İsa’nın genç yaşta ölümü, kutsal kitabının Hz. İsa’dan uzun süre sonra ve peygamberi tanımayanlar tarafından yazılması, tek kutsal kitabın olmayışı, önce bin civarında olan, sonra dörde indirilen kitapların birbirinden farklı şeyler anlatması gibi sebeplerle, zaten Hıristiyanlık, ortaya bir devlet ve medeniyet koyamazdı.

Yazımızın başlığıyla ilgili konuları daha fazla dağıtmadan burada bitiriyoruz. Gelecek yazımızda, İslâmiyet’in doğuşundan sonra kısa süre içerisinde olan olayları ve etkenlerini, yine kısaca irdelemeye çalışacağız.

Bu yazı Dini kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.