19UNCU YÜZ YILDA ABD KALKINMASI ÜZERİNE
Bilindiği gibi, Amerika’ya ilk gidenler, İspanyollar ve Portekizlilerdir. Bunlar ilk olarak Amerika kıtasının ortasına ulaşmışlardır. Fetihlerini sürdürürken, belki sıcak yerler aradıklarından, kuzeye doğru daha az gitmişlerdir. Daha çok güneye, sıcak bölgelere doğru hareket etmişlerdir.
Sonraki yüz yıllarda, Fransızlar ve İngilizler de Amerika’ya gelmişlerdir. Onlar da, kendi ülkelerinin paralelinde olan bölgelere yani kıtanın kuzeyine yönelmişlerdir.
Günümüzdeki Amerika kıtasının kalkınmışlık durumuna bakılınca, İspanyolların ve Portekizlilerin hâkim oldukları bölgelerin halleri, bugünkü İspanya ve Portekiz ile benzeşmektedir.
Bu benzerlikten bir genelleme çıkaramayız. Ama arada ciddi bir etkileşimin olduğu muhakkaktır. Çünkü fethe çıkan ülkeden gelen göçmenler, yeni yerleştikleri topraklarda işlerini yürütürken, sahip oldukları bilgi ve görgüye göre hareket ederler. Ayrıca, alış verişlerini, geldikleri ülkedeki tanıdıklarıyla yaparlar. Diğer taraftan, kendi çocuklarını da, kendilerinin anlayışına uygun yetiştirirler. Dolayısıyla, en azından ilk iki neslin, geldikleri ülkelerle etkileşimleri ciddi boyutta gerçekleşmiştir.
Bu kısa notu düşmemizin bir sebebi var. Aşağıda ABD’nin kalkınmasıyla ilgili olarak öne süreceğimiz etkenlerin, kıtanın orta ve güney bölgeleriyle karşılaştırmasını yaparak, okuyucularımızın fikir yürütmesini kolaylaştırmayı düşündük.
ABD kalkınmasının temelinde birkaç etken sayılabilir. Bunlardan birisi de doğal kaynaklarının çokluğudur. Bölge, gerek yer altı ve gerekse yer üstü kaynakları açısından zengindir. Ayrıca, varlıkları, çeşitlilik açısından çok geniş bir yelpazeye sahiptir. 19uncu asırdaki nüfusunun azlığı ile tabii varlıkların çokluğu bir arada değerlendirilince, bölgenin kendi kendine yeter bir durumda olduğu ortaya çıkmaktadır.
Diğer taraftan 19uncu yüz yıl, Napolyon’un yenilmesi sonucu imzalanan 1815 Büyük Avrupa Barışı antlaşması sonrasında, denizlerde “balina” olarak nitelenen Birleşik Krallığın da, rakipsiz kaldığı için kıtalararası imparatorluk kurduğu bir dönem olmuştur. Bu durum, İngiltere ile sıkı irtibat içerisindeki ABD’nin, ürettiği fazla malları rahatça satabileceği bir ortamın oluşmasına vesile olmuştur. Orta ve Güney Amerika halkının bu şansı, kuzeydekiler kadar olmamıştır. Kuzeydekiler, Birleşik Krallık aracılığıyla bütün dünyaya mal satarlarken, Amerika’nın güneyindekiler satamamışlardır.
ABD’nin kalkınmasının bir başka etkeni göçmenlerdir. Ülkelerindeki zor şartlardan kaçan veya Amerika’nın zenginliğinin hayaliyle gelen insanların ortak özellikleri, mecburen de olsa, yüksek mücadele azmine sahip olmalarıdır. Ülkeye gelen göçmenlerin, başarmaktan başka şansları yoktu. Memleketlerinden güç şartlarda hicret ettiklerinden, zorlu hayata ve seyahate alışmışlardı. Bu nedenle geldikleri ABD’deki yeni açılan (vahşi) Batı bölgesine gitmek için, zorlu seyahat şartlarına ve yaşam mücadelesine daha kolay katlandılar.
Kalkınmaya tesir eden bir diğer amil, kölelerdir. Hem Afrika’dan getirilen hem de yerlilerden sağlanan insanlar, ucuz işgücünü oluşturmuşlardır. Baskı altındaki ucuz işgücü, beden gücünün etken olduğu dönemlerde, her zaman maliyetleri düşürmüştür.
Kalkınmanın bir başka önemli etkeni, ülke dışından gelen yabancı sermayenin çok olmasıdır. Yukarıda belirtildiği gibi, İngiltere’nin en az askeri harcama ile en fazla kazanç sağladığı bu dönemde, yani 19uncu yüz yılda, Birleşik Krallıkta sermaye birikimi olmuştu. Zengin İngilizlerin önemli bir bölümü, bu sermayeyi, İngiltere’den sonra daha güvenilir buldukları ABD’ye yatırmayı uygun görmüşlerdir. Orta ve Güney Amerika’da yaşayan halkın çekebildiği yabancı sermaye, ABD ile kıyaslanamayacak kadar az olmuştur. Kısmen, besicilik gibi alanlarda Arjantin sermaye transferini yaşamıştır.
Aslında yabancı sermaye, ülkelerin borçlanmalarına ve faiz sarmalının içine düşmelerine sebep olur. ABD’de de benzer durum yaşanabilirdi. Ama Prusya’nın, Alman Birliğini sağlayarak güç kazanmış bir şekilde ortaya çıkması taşları yerinden oynattı. Başta İngilizler olmak üzere Avrupalılar, silahlanmaya büyük harcamalar yapmaya başladılar. Bu durum ABD’nin sanayisinin gelişmesine olumlu etki yaptı. Avrupalılar, sömürüden daha fazla pay alabilmek amacıyla ve hızlarını alamayarak Birinci Dünya Savaşını çıkardılar. Birbirlerinin varlıklarını hem harcattılar, hem de üretime değil, patlayan silahlara yatırım yaptıklarından, hiç işe yaramamasına vesile oldular. Birinci Dünya Savaşından çıkıldığında, savaşa karışan ve hatta karışmayan bütün Avrupalı devletler zarar içerisindeydiler. Fakat savaş bölgesiyle ilgileri olmayan iki ülke borçlarından kurtuldukları gibi, ilaveten sermaye sahibi olmuştu. Bu iki ülke ABD ve Japonya’dır.
ABD’nin 19uncu yüz yıldaki kalkınmasının dikkat çekmeyen bir sebebi daha vardır. Bilindiği gibi, yeni açılan Batı bölgesi ile birlikte toprakları çok genişlemiş olmasına rağmen, nüfus halen az idi. Yeni insan gücü bulmakta çok zorlanıyorlardı. Köle sistemi bile yetersiz kalıyordu. Bu zorluk, ABD’li işverenleri, insanın yapacağı işleri, teknoloji ile yapma çabasına yönlendirdi.
Toprakların geniş, nüfusun az olması, iç pazar için yurt dışından mal getirmenin anlamsız olmasına sebep olmuştu. Ülke içi pazarın genişliği üreticilerin hiç satış zorluğu yaşamadan üretimlerini artırmaya yönelmelerine sebep olmuştu. Artan iç üretim fazlalaşınca, ihracat imkânları artmıştı. Bu durumu gören ABD’li yetkililer, gümrük duvarlarını yükselttiler. Dışarıdan ucuz malların gelmesini engellediler. Böylece iç üretimin önünü açtılar.
Bilhassa Kuzey-Güney Savaşından, yani iç savaştan sonra, barış ortamı doğunca nüfus hızla artmaya başladı. Artan nüfus, hem sayı açısından hem de mücadeleci insan gücü bakımından iç pazarın kapasitesini de artırdı. Böylece gümrüklerin yükseltilmesinin rehavetine kapılmadılar. Bu defa üretim, iç rekabet ortamı içerisinde artarak sürdü. Dolayısıyla, kazançlarını yurt dışına kaptırmadan, iç üretimi artıracak yatırımlara harcayabildiler.
19uncu yüz yıl sonunda öncesinde borç alan ülke konumundan, Birinci Dünya Harbinin sonunda borç veren devlet durumuna gelmişlerdi. Ama gümrük duvarlarını yine indirmediler. Böylece iç pazarın gücünden yararlanarak hızla geliştiler. Borç verdikleri Avrupa’dan, stratejik ürünlerin haricinde, pek mal almadılar.
Yukarıda bahsettiğimiz düşüncelerimizin, günümüzde bütün devletlere yol gösterebilmesi için, konuyu bugün ile bağlamakta fayda var. ABD’nin 19uncu yüz yıldaki kalkınması üzerine fikir yürüttüğümüz etkenler, günümüzde de farklı şekillerde devam ediyor.
O dönemde ABD’liler, Birleşik Krallığa ihracat yapıyorlar ve sermaye sağlıyorlardı. Günümüzde de, bu görevi küreselleşme sistemi sağlıyor. ABD’li yetkililer, Dünyayı küreselleştirmek için, ekonomik sınırları kaldıran uluslararası anlaşmalar oluşturdular. Böylece gümrük vergisi sıkıntısı çekmeden ihracat yapabiliyorlar. Dünyanın her yerinden sermaye sağlayabiliyorlar.
19uncu yüz yılda ülkeye gelen göçmenlerin benzerleri, aynı hırsa sahip olmalarına karşılık kapasiteleri daha da artmış olarak, bugün de ABD’ye gitme yarışındalar. Tabiri caizse, “beyinleri” göçmen olarak çalıştırıyorlar. 19uncu yüz yılda, ucuz işçilik için köleler vardı. Günümüzde de ucuz işçilik temin ediyorlar. Ama işçileri kendi ülkelerine getirmiyorlar. Fakir ülkelere fabrikalarını taşıyorlar ve o bölgelerdeki insanları, çok ucuza ve çok riskli ortamlarda çalıştırıyorlar. Eğer fabrikaları yine kendi ülkelerinde kursalar ve fakir insanları ABD’ye getirseler, onları aynı riskli şartlarda ve ucuza çalıştırmaları mümkün olmaz. Ayrıca ülkelerine gelen bu fakir insanların ileride yaratacakları kesin olan sosyal sorunlardan kurtulmuş oluyorlar. Nitekim günümüzde siyah derili vatandaşları, ABD’nin çözemediği en büyük sosyal yapısıdır.
İç pazarlarının genişliği yine büyük bir avantaj. Teknolojideki gelişmelerin hızı, insanlara yeni imkânlar sunuyor. Tıpkı, 19uncu yüz yılda Batı bölgesinin yerleşime açılması sırasındaki gibi, teknolojik gelişmeler insanlara umut veriyor.
Günümüzdeki ABD’nin özel bir avantajı var. İtibari paraya geçilmiş olması ve ABD dolarının bütün dünyada çevrilebilir geçerlikte para olması, onlar için çok önemli bir etkendir. Para basımının da neredeyse serbest olması, ABD’nin ekonomik açıdan en önemli avantajlarını teşkil etmektedir.
Bu makalemizi, insanlığın geleceğiyle ilgili dersler alabilmemiz amacıyla ele aldık. Okuyucularımın çok kapsamlı irdelemeler yaparak, insanlığın güzel geleceği için yöntemler düşüneceğine inanıyorum
Benim hatırlatmak istediğim, eğer küreselleşme, tıpkı 19uncu yüz yılda olduğu gibi, çoğunluk devletlerin aleyhine ve azınlık bir gurubun lehine işlemeye devam ederse, insanlığın geleceğine umutla bakmamız, hem zenginler hem de fakirler için, mümkün görünmüyor.