ÖĞRETMENLİK ASİL VE ŞEREFLİDİR

ÖĞRETMENİN “İŞ”İ NEDİR?

Eğitim konusunu daha önce, “Eğitimin Merkezine İnsanlığı Koymak” ve “Eğitim Görmüş Bir İnsanın Özellikleri” başlıklı yazılarımızla irdelemiştik. Bu yazımızda çocuklarımızı yetiştiren öğretmenlerin durumunu ele alacağız.

Öğretmenlik de bir “iş”tir. Tıpkı doktorluk, muhasebecilik, mühendislikte olduğu gibi, Öğretmenliğin de bir sorumluluk alanı vardır. Öğretmenin “iş”i, yetiştirdiği öğrencileri vasıtasıyla, çevrede ve toplumda yüksek derecede zekâ istihsal etmektir. Bu iş, yukarıda saydığımız mesleklerinkinden çok daha önemlidir. Çünkü diğer meslekleri icra edecekler, öğretmenlerin yetiştirdiği çocuklar arasından çıkacaktır.

Bilhassa ilkokulların gaye ve görevi, bu zekâya sahip olanların sayısını mümkün mertebe artırmaktır. İlkokula başlayan bir çocuk işlenmeye hazır bir kum taneleri gibidir. Onları sadece kum olarak bırakırsak inşaatlara malzeme olurlar. Onları güzel bir şekilde işledikçe, giderek “cam” olurlar. İçlerinden bazıları elektronikte kullanılan “çip” olabilirler.

İşte, medeniyetimiz için ihtiyaç duyulan hüner ve zekânın pek çok çeşidini sağlamak öğretmenlerin “iş”idir. Dolayısıyla çok önemli bir “iş”tir. Öğretmenler bu işlerini yapabildikleri ölçüde, karakter istihsaline yardım ederler. Çocuklardaki karakter şekillenmesindeki önemli pay öğretmenlere aittir. Elbette bir Afrika atasözünde “bir çocuğu bütün köy büyütür” denildiği gibi, ailenin ve çevrenin de etkisi vardır. Ama ilgili bir öğretmenin etkisi, diğerlerinden fazladır.

İşte bu sebeple öğretmenlik ağır ve mesuliyetlidir. Ama aynı zamanda asil ve şereflidir. Elbette insanın sağlığıyla ilgilenen doktorluk, halkın geleceği için çalışan yöneticilik gibi meslekler de asil ve şereflidir. Ama hakkıyla yapılan öğretmenlik, diğerlerine göre daha asil ve şereflidir.

Tarihin Aydınlattığı Gelecek adlı kitabımda eğitim konusunu işlerken, sıra öğretmenlere geldiğinde düşüncelerimi aşağıdaki şekilde ifade etmiştim:

“Öğrencilerin eğitimi bu kadar önemli olduğuna göre, bu çocukları yetiştirecek öğretmenler daha ciddi ele alınmalıdır. Ülkede her isteyen kişi, çeşitli meslek veya iş sahibi olabilmelidir. Ama, her başvuranın öğretmenliğe alınması gerekmez. Öğretmenlerde bilginin dışında çocuklarla iletişim kurabilmek, gerektiğinde sabırlı davranabilmek gibi özellikler ayrıca aranılmalıdır. Günümüzde Türkiye’de meslek dışından gelenlere uygulanan pedagoji kursu, böyle bir değerlendirme için belirleyici olacak seviyede değildir. Daha ciddi ele alınmalıdır.

Öğretmenleri yetiştirecek kurumlar, yurt dışındaki benzer kuruluşlarla daha ciddi işbirliğinde olmalıdır. İhtiyaç duyulursa yurt dışından eğiticiler getirilmelidir. Gerek öğretmenleri yetiştirenler ve gerekse öğretmenler her iki-üç yılda bir düzenli olarak ve ciddi programlar eşliğinde geliştirme eğitimine tabi tutulmalıdır. Öğretmenlerin sözleşmeli olmaları uygundur. Sözleşmeleri en fazla iki-üç yıllık olabilir. Sözleşmenin iptali ya da uzatılmasına karar verecek kurulda, o okulun aile birliği derneği de etkili olarak bulunmalıdır.

Öğretmenlerin gelirlerinin ailelerini rahatça geçindirebilecek seviyede olmasına gayret edilmelidir. Okul bünyesinde açılacak öğrenciyi geliştirme ve destekleme kursları, öğretmenler için ek bir gelir kaynağı olabilir. Meslek liselerinde uygulanacak döner sermaye sistemi de öğretmenler için ek bir gelir kaynağı olacaktır.”

Bu sebeple öğretmenlerimiz, kendilerini sıradan bir görevli, herhangi bir işteki memur gibi görmemelidirler. Hem sorumluluklarının hem de itibarlı konumlarının farkına varmaya çalışmalıdırlar. Sürekli olarak kendilerini geliştirmeye çalışmalıdırlar. Çünkü çağ çok hızlı değişiyor. Üretim ve iletişim şartlarındaki hızlı değişim, hayata bakışı etkiliyor. Çağın bu özelliğine en hızlı ayak uyduranlar da, çocuklardır. Bir öğretmen “iş”inde on yıl önce çok başarılı idi ama, kendini geliştirmediyse, artık ondan bırakın başarıdan bahsetmeyi, “öğretmenliğe layık bir insandır” demek bile zorlaşmış olabilir.

Öğretmenlerimizin kendilerini geliştirmelerine yardımcı olacak ilk gurup öğrencilerin aileleridir. Aileler de kendi sorunlarını okula taşımadan, kendi çocuklarının daha iyi bir insan, daha kabiliyetli bir fert olabilmeleri için, öğretmenlerle uyum içerisinde çalışmaya gayret etmelidirler. Birbirlerinin rakibi olmayıp, aynı hedefe yürüdüklerinin farkına varmalıdırlar. Hem kendilerini hem de çocuklarını birlikte geliştirme çabası içerisinde olmalıdırlar.

Konumuzla ilgili olarak yine bu sitede yayınladığımız “Örnek Tarihi Şahsiyetler” başlıklı yazımızın içerisindeki Abraham Lincoln’un, “oğlumun öğretmenine” diyerek yazdığı mektubu okursak, öğretmenlerin “iş”i hakkında daha geniş fikir sahibi oluruz.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.