MEKKE’NİN FETHİ

MEKKE’NİN FETHİNİN KARARI NASIL ALINDI

 

(NOT. Bu yazı, Haziran 2014 tarihinde bu sitede yayınlanmıştı. Silindiğinden, tekrar yayınlıyoruz.)

Medine’deki Müslümanlarla Mekke’deki Kureyşliler arasında yapılan Hudeybiye Barışı, on yıllık bir süre içindi. Barış, sadece Medine Müslüman Cemaati ile Kureyşlileri ilgilendirmiyordu. İki tarafın bütün müttefiklerini de kapsıyordu. Çünkü Arabistan’da o dönemde kabileler arasındaki ittifaklarda zaten böyle bir anlayış vardı.

Barışın üzerinden daha üç yıl geçmemişti. Bir gün Kureyşlilerin müttefiki olan Bekr kabilesi, Müslümanların müttefiki olan Huzaa kabilesinden Kaboğullarına saldırdı. Bu saldırı biraz haince idi. Saldırı sonucunda Kaboğlullarından bir kişi ölmüştü.

Kaboğulları bu durumu, Hz. Muhammed’e (s.a.v) haber verdiler. Hz. Peygamber, zaten Kureyşlilerin anlaşma şartlarını delmeye çalışan tavırlarından memnun değildi. Çünkü Kureyşliler, diğer kabileleri Müslümanlara karşı kışkırtıyorlardı. Önceleri bu ihaneti el altından yaparlarken şimdi açıktan yapmaya başlamışlardı. Uyarılara aldırmıyorlardı.

Hz. Muhammed (s.a.v.) bu saldırının cezasız kalmaması gerektiğine karar verdi. Müttefiklerine de olsa, yapılan bu saldırıyı, kendilerine yapılmakla bir tuttu. Huzaa kabilesine yardım edilmesi gerektiğini düşündü.

Kureyşlilerin önde gelen liderlerinden Ebu Süfyan, Hz. Muhammed (s.a.v.) ile bu konuyu bizzat görüşebilmek için Medine’ye geldi. Ama kendisine hiç taviz verilmedi. Ebu Süfyan bu defa, Hz. Muhammed’in eşi olan kendi kızı Ümmü Habibe’ye gitti. Ondan yardım istedi. Olumsuz cevap alınca Hz. Ali’ye gitti. Amacı pazarlık etmekti. Ama ondan da yüz bulamadı. Eli boş geri döndü.

Hz. Muhammed hemen hareket etmedi. Bir süre gerekli hazırlıkları yaptı. Sonrasında sahabesine sefer emrini verdi. Ama sadece birkaç sahabe dışında seferin nereye olacağını kimseye söylemedi. O sahabelere de insanları yanıltmak için çeşitli söylentiler çıkarmalarını tembihledi. Hatta ordunun Suriye tarafına veya Havazin kabilesinin üzerine gideceği söylentisini yaydırdı.

Bu sıralarda bir rüya gördü. Rüyasında bir kadının sırrına ihanet ederek, Kureyşlilere saldırı yapılacağını haber veren bir mektup götürdüğünü gördü. Hemen kadını Mekke’ye girmeden durdurttu.

Seferi Ramazan ayında başlattı. Ordu, bir süre üç tarafa da gidilebilecek bir kavşağa doğru ilerledi. Bu kavşağa gelindiğinde, oruç tutan Müslümanlardan orucu bitirmelerini istedi. Çünkü enerjiye ihtiyaçları vardı.

Ebu Süfyan yanına aldığı iki kişi ile birlikte yine geldi. Ama Hz. Muhammed’i kararından döndüremedi. Hâlbuki daha üç yıl önce Ebu Süfyan, o güne kadar görülen en büyük ordu ile Medine’yi kuşatmıştı. On bin kişilik ordusu ile Müslümanları ezeceğinden emin idi.

Fakat Allah’ın Müslümanlara yardımıyla, bugün şartlar değişmişti. Ama Kureyşlilerin çoğunluğu bunu göremiyorlardı. Ebu Süfyan değişikliği gözleriyle görünce, Müslüman oldu. Mekke’ye döndü. Ama karısı dâhil Kureyş ileri gelenleri onu, korkaklık ve delilikle suçladılar.

Bu suçlayanlar ve kendilerine çok güvenenler Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Mekke’yi fethetmesini engelleyemediler. Hz. Peygamber hoşgörülü davrandı. Kureyşlileri affetti. Hatta ordusuna onlardan da iki bin kişilik bir kuvvet katarak Huneyn Savaşına gitti. Huneyn Savaşının ganimetlerinden, aklı başına gelen Kureyşlilere, Ensar’dan daha fazla pay verdi.

Kendisi Ensar ile birlikte Medine’ye döndü. Ensar için Hz. Peygamberin sevgisi önemliydi. Dağıttığı ganimetler ise, bazı kalplerin halen dünya malına meyilli olduğunu gösteriyordu. Nitekim Ensar, bu paylaşımdan dolayı başlangıçta itiraz ettiler, ama sonrasında, Hz. Peygamberin kendileriyle birlikte Medine’ye dönüp onları tercih ettiğini görünce, özür dileyerek ve ağlayarak Hz. Muhammed’i (s.a.v.) kucakladılar. Böylece karşılıklı kucaklaşmış oldular.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.