MAZLUMLARI KORUMA

ERDEMLİLER PAKTI (HİLFU’L- FUZULA)

 

Mekke ileri gelenlerinin 580’li yılların sonlarında yaptıkları bir anlaşmadır. Fazlılar hareketi olarak da bilinir. Hz. Muhammed bu toplantıya genç yaşta iken katılmıştır.

Tarık Ramazan’ın Peygamberin İzinde isimli eserinde anlattığı üzere, Mekke’de kabileler arası savaşların ve anarşinin artması üzerine böyle bir anlaşma yoluna gidildi. Toplantı, Abdullah bin Cudan’ın evinde yapıldı. Abdullah, hem Teym kabilesi reisiydi hem de Mekke kabileleri arasındaki iki büyük ittifaktan birinin mensubuydu.

Amaç, çatışmalara son vermekti. Aşiretçiliğin küçük hesaplarını bırakıp genel siyasi ve ticari menfaatlere dayalı bir şeref ve adalet anlaşması oluşturulmak istenilmişti. Bu toplantının sonunda zalimin değil, mazlumun yanında olmaya and içildi. Zalimin kimliğine, hangi kabileyle ittifak içerisinde olduğuna bakılmayacaktı.

Mazlumlar, akrabalık ilişkilerine bakılmaksızın ve iktidar kaygısına düşmeden desteklenecekti. Mazlum hakkını alana kadar bu destek sürecekti. Yani adalet ilkelerine saygı gösterilecekti. Pek çok kabile reisi ve üyesi, mazlumdan yana olmanın ve adaleti tesis etmenin ortak görevleri olduğuna dair yemin ettiler.

Bu antlaşma birkaç yönden bizlere ışık tutmaktadır. Birincisi günümüz dünyasında böyle bir antlaşmaya şiddetle ihtiyaç vardır. Dünyamızın bugünkü hali, son peygamberin gönderildiği günlere göre çok daha sıkıntılıdır.

İkincisi Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliği sırasında bu antlaşma ile ilgili söyledikleri nedeniyledir. Ramazan’a göre önemli kaynaklarca doğrulanan bir hadisinde Hz. Muhammed: “Antlaşma yapıldığı sırada ben de Abdullah bin Cudan’ın evindeydim. O kadar harika bir olaydı ki, oradaki yerimi bir kızıl deve sürüsüne bile değişmezdim. Ve şu an, İslâm’dayken, orada bulunmam istense, seve seve katılırdım.”

Hz. Muhammed bu konuşmasıyla, hem antlaşmanın maddelerinin, cahiliye döneminin sapkın kabile anlayışlarına karşı önemini belirtmiştir hem de Müslüman olarak aynı toplantıya çağrılırsa hiç duraksamadan katılacağını vurgulamıştır.

Bu sözlerden anlaşıldığı gibi, adalet ilkesi ve mazlumların haklarının savunulması İslâm öncesindeki haliyle de olsa geçerlidir. Hz. Muhammed, adalet arayışlarını ve toplumun iyiliğini gözetenleri, o dönemde gayrimüslim olmalarına rağmen takdir etmiştir. Yani bir akdin geçerli olması için, sadece Müslümanların kendi aralarında yapılmış ve/veya İslâmi karakterde olmasının etik olarak geçerli olduğunu iddia eden görüşü reddetmiştir.

Demek ki, Hz. Muhammed’in getirdiği mesaj, başka değer sistemleriyle çatışan kapalı bir değer sistemi değildir. Hattâ insanlığın iyiliğine olan başka değer sistemleriyle çelişmemektedir. Dolayısıyla Müslümanlık kapalı bir referans dünyası kurup, onun içine hapsolmamıştır. İslâm’ın getirdiği mesajlar, insanlığın huzuru ve iyiliği için olduğundan evrenseldir.

Son peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bir başka hadisi bu konuda doğabilecek tereddütleri ortadan kaldıracak niteliktedir. Ramazan’ın Müslim ve Buhari’den aktardığı hadis şöyle: “İslâm öncesi dönemde içinizden en iyi olanlar (yani insani ve ahlâki vasıflar olarak) İslâm’ı anlamak şartıyla, İslâm’da en iyi olanlarınızdır.”

Gerek Kur’an ve gerekse Hz. Peygamber, kişilerin insani ve ahlâki vasıflarını güçlendirmek için yol göstermiş, bu konularda umutsuzluğa düşülmesini istememiştir.

Erdemliler Paktının bir başka önemi, o toplantıda, genç Hz. Muhammed ile Hz. Ebubekir’in dost olmalarıdır. Bu dostluk taraflar Hakk’a yürüyene kadar sürmüştür. Hem İslâmiyet hem de insanlık, bu dostluktan kazançlı çıkmıştır.

Toplantıdan sonraki dönemdeki olaylar, o gün içilen antlara genel anlamda sadık kalındığını gösterir. Hz. Muhammed’in koruyuculuğunu üstlenen Ebu Talip’in vefatından sonra, kendisine Nevfel kabilesinin reisi Mutim gibi gayrimüslim bir koruyucu bulması da bir göstergedir.

Diğer taraftan Müslümanlar, silâhsız bir şekilde savaşılmayan haram aylarda umre için yola çıktılar. Mekkeliler, Müslümanların üzerine, fırsat bu fırsat silahları da yokken diyerek yok etmek üzere saldırmadılar. Mekke’ye girmelerine de izin veremezlerdi. Bu sebeple anlaşma yolunu aradılar. Sonunda Hudeybiye Barışı imzalandı. Mekkelilerin bu tavırları da, Erdemliler Paktının bir sonucudur.

Darısı günümüz insanlığının başına inşallah.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.