KUR’AN BÜTÜN AKILLI ÂLEMLERE UYARIDIR
(Not: Bu makale, Eylül 2014’de yayınlanmıştı. Silindiğinden, anlamını etkilemeyen küçük değişikliklerle tekrar yayınlıyoruz)
Kalem Suresi 52. ayetteki bu sözüyle Yüce Yaradan, Kur’an’ın, insanlar dışındaki âlemlere de uyarıcı olduğunu belirtiyor.
Önceki yazılarımızdan birinde, Kur’an’daki beyanlardan anladığımıza göre, evrendeki tek şuurlu varlığın insanlar olmadığını, bizim bilmediğimiz ve insanlardan üstün şuurlu varlıklar olduğunu, ayetlerle belirtmiştik. İnsanlık olarak bizim sorumluluğumuzun, öncelikle, yeryüzü olduğunu vurgulamıştık.
Yüce Yaradan’ın bizlere bahşettiği dünyamızda, O’nun kurduğu, gerek doğal gerekse toplumsal düzeni korumakla yükümlüyüz. O’nun kurmak istediği toplumsal düzene karşı mücadele yapan hiçbir fani, başarılı olamamıştır. Olması da mümkün değildir. Nitekim aşağıdaki ayet, bu durumu anlamamız için iyi bir yol göstericidir.
Fetih Suresi 7 : “Evet, o göklerin ve yerin bütün orduları Allah’ındır ve Allah azizdir ve hikmet sahibidir.”
Bu ordular, elbette sadece insanlardan oluşmamaktadır. Göklerin orduları, bizim bilmediğimiz ve tamamen Yüce Yaradan’ın emrinde olan, insanlara göre süper kabiliyetli güçlerden müteşekkildir. O halde, yol yakınken aklımızı başımıza alalım. Eğer almazsak, başımıza neler geleceğini, Yüce Yaradan bize, aşağıdaki ayetleriyle bildiriyor.
E’nam Suresi 42. “And olsun ki senden önce birtakım ümmetlere elçiler gönderdik, dinlemediler de onları darlık ve zaruretle sıktık, gerek ki yalvarsınlar diye.”
- “Hiç olmazsa böyle tazyikimiz geldiği vakit bari yalvarsaydılar. Ancak kalpleri katılaşmış şeytan da her ne yapıyorlar ise kendilerine süslü göstermiştir.”
44: “Ne zaman ki yapılan ihtarları unuttular, üzerlerine her şeyin kapılarını açıverdik; nihayet kendilerine verilen bu genişlik ve serbestlik ile tam ferahladıkları sırada ansızın tuttuk kendilerini yakalayıverdik. (ne bakarsın hepsi) bir anda bütün ümitlerinden mahrum düştüler.”
Yüce Yaradan’ın son peygamberi ile bizlere ulaştırdığı bu bilgilerden, lütfen ders çıkaralım. Helâk edilenlerin durumuna düşmemek için, vaktiyle tövbe edip, güzel işler yapmaya başlayalım. Böylece Allah’ın geniş olan merhametine sığınalım. Geçmiş yaptıklarımız için af dileyelim. Fakat af diledikten sonra, geri dönmeyelim.
Tövbe Suresi 66: “Boş yere özür dilemeyin. İman ettiğinizi söyledikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden bir kısmını affedersek de bir kısmını (suçlarında) ısrar ettiklerinden dolayı azabımıza uğratacağız.”
Ayetten de anlaşılacağı gibi, iman ettikten sonra dahi Allah’ın yapma dediklerini yaparak; insanlara zulmeder, Beytülmalden para aşırır, yalanla insanları kandırır, söz verdiğimiz halde tutmazsak, affedilmeyebiliriz. Zira artık suçlarımızda ısrar etmiş oluruz.
Ayette Allah, geri dönüş yapmamıza rağmen, içimizden bazılarının affedilebileceğini müjdeliyor. Affedilebilecekler, kuvvetli ihtimal, eski suçlarında ısrar etmeyenler arasından olacaktır. Fakat tövbe ettikten sonra suçlarımızda ısrar edersek, bizleri azaba uğratacağını net bir şekilde belirtiyor. Çekeceğimiz azabın sadece ahirette olacağını düşünüp, bu dünyada istediğimizi yapabileceğimizi zannetmeyelim.
Rad Suresi 34: “Onlara dünya hayatında bir azap vardır, ahiret azabı ise daha zordur. Onları Allah’tan koruyacak da yoktur.”
Tövbe Suresi 74: “………..Bunun üzerine tövbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Yok, yan çizerlerse Allah onlara dünyada ve ahirette gayet acı bir azap ile azap eder. Ve yeryüzünde onlar için ne bir himaye ne de yardım edecek kimse bulunmaz.”
Dolayısıyla ister fert olarak, ister gurup olarak, ister devlet olarak yanlışta ısrar edersek, dünya hayatında da perişan oluruz. Ahiretimizi de kaybederiz.
Allah, kavimleri topluca cezalandırırken, içlerindeki, az sayıda da olsa, var olan düzgün insanları kurtarmaktadır. Bizim, ısrarlı gayretimiz ve amacımız ise, dünya ve ahiret hayatında huzura kavuşacak insan sayısının artmasına katkıda bulunmaktır. Bu gayretimizin sebebi, Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmaktır.
Fakat bizim gayretimiz, bir yere kadardır. Allah dilemezse, biz dileyemeyiz. Dolayısıyla, sadece bizim dilememiz yeterli değil. Yüce Yaradan’ın dilemesi lâzım. Allah’ın dilediğini de, kimse engelleyemez. O’nun dilemesi ise, insanın kendi gayretiyle doğru orantılıdır. Bu sebeple, asıl olan muhatapların gayretleridir. Unutulmasın ki, tövbe edip güzel işler yapanların, Yüce Yaradan’ın affına mazhar olacakları hususunda çok sayıda ayet vardır.
Allah’ım, düştüğü bataklıktan çıkmak isteyen kullarına ve toplumlara yardımcı ol, onlara yol göster, onları tövbelerinden engelleyen nefislerine ve onları yanlışa sürüklemek isteyen insanlara karşı, kendilerine mücadele azmi ver.
Allah’ım Senin her şeye gücün yeter.