GELECEK İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

 

(Bu yazı “Tarihin Aydınlattığı Gelecek” isimli kitabımın aynı adlı bölümünden aynen alıntıdır.)

ÖNCE KENDİMİZİ SORGULAMA

Bir insanın gelişmesi ile bir ülkenin gelişmesi sistem olarak birbirine benzer. Aynı şekilde bir ülkeninki ile dünyanın gelişmesi arasında da benzerlik vardır. Hepsi de gelişmelerini herhangi bir canlı varlık gibi, bütün yönleriyle dengeli bir şekilde gerçekleştirmelidirler. Yoksa bazı yönleri gelişip, diğer bazı tarafları geri kaldığında, nasıl canlılar garip ve sağlıksız olurlarsa, ülkelerin de dünyanın da durumları aynı olur. O halde dünya işlerini yaparken, Allah’ın insanlar için kurduğu doğal düzeni bozmamak gerekir. Yoksa insanlık ve dünya için sonuç felâket olabilir.

Güzel işler yapabilmenin temeli, yaşadığımız anı iyi değerlendirmekle atılır. Bu konuda Fahri Küpçü “Bir Çobanın Düşleri” adlı kitabında şöyle der (s.32): “Eğer, yaşadığımız günün görevlerini hakkıyla yapabilirsek, dünkü hatalı davranışların yükünden de, yarının tasalarından da kendimizi kurtarmış oluruz.” O halde, gücümüzü sonuna kadar ve en verimli şekilde kullanmazsak, kendimizi ve görevimizi inkâr etmiş oluruz. Yaşadığı anı değerlendiremeyen insanların iç dünyalarında mutlu ve huzurlu olmaları ihtimali zayıftır.

Sorumluluklarımızı yüklenmekten kaçınmamalıyız. Aşırıya kaçmadan sorumluluk yüklenmek aslında insanların kendilerini, vicdanlarında daha müsterih hissetmelerine vesile olur. Eğer yüzyılımızda zor işlere katlanamazsak, kolay işler insanları da, devletleri de, dünyayı da felâketlere doğru sürükler.

Çağımız dünyasında değişen ekonomik ilişkilerdeki gelişmeler, bazı kavramları da değiştirmiştir. Çağa uygun yeniden yapılanmanın başarılı olması için, toplumlar, değişen bu kavramları çok iyi algılamalıdır.

Diğer taraftan sosyolojide kullanılan kavramlar Batıdan alınmıştır. Hâlbuki Medeniyet, milliyetçilik, imparatorluk gibi kavramların Türkler açısından anlamı, Batıdan çok farklıdır.

Çağımızda Vatan, sadece devletin sınırlarının içerisi olarak algılanırsa yetersiz kalınır. Vatan, vatandaşların ekonomik ve hukuk hürriyetlerinin sağlanabildiği ortamlardır. (Bir cihan devleti için ise, soydaşların haklarının da korunduğu alanlardır.)

Bir ülkede doğan ve büyüyen insanların ruhlarının derinliklerinde, o ülke için vatanseverlik vardır. Bu durum Türkler için daha çok geçerlidir. Her insanın bu duygularını dışa yansıtması, aynı ortamlarda olmaz. Çok farklı şartlarda ve farklı uygulamalar şeklinde ortaya çıkar. Ülkelerin gelişmesi ve medeniyet seviyesinin yükselmesi vatanseverlik anlayışının günlük hayata yansıtılabildiği oranda kolaylaşır.

Vatansever insanlar her şeyden önce kendilerine güvenmelidir. Kendi tarihlerini iyi öğrenmelidir. Bir Türk, Batı’nın gelişmesinde 1492 Amerika kıtası ve diğerlerinin keşiflerinin mucizevi önemini görmelidir. Böylece kendisini küçük görmekten vazgeçmelidir. Ayrıca tarihteki ecdadının tamamının çok mükemmel olduklarını ama, yeni neslin bozulduğunu düşünerek yeisse kapılmamalıdır. Toplumların içerisinde farklı yapılar, düzgün veya hatalı insanlar tarih içerisinde her zaman var olmuştur. Dolayısıyla sorumluluğun başkalarında değil, kendisinde olduğunu düşünmelidir. Çünkü bir insanın, hayalindeki bütün güzel düşüncelere ulaşabilmesinde, dış etkenler kadar, kendi hayalleriyle davranışlarının bağdaşmasının etkisi önemlidir.

Vatansever insanlar, ÜRETKEN olmaya çalışmalıdır. Mal, hizmet ve bilgiden en az birini üretmek lâzımdır. Zaten Türklerde görülen bağımsızlık, gözü peklik ve iyilik etme özelliği üretken olmayı gerektirir.

Namus kavramı, sadece cinsel anlamda kalmamalıdır. İnsanın kendisine emanet edilen millet ve devlet malları, vatandaşların namuslarıdır. Vatansever insanlar, NAMUSLU ve İTİBAR sahibi olmaya gayret sarf etmelidir. Zaten Türklerin sahip oldukları maddi ve manevi sağlamlık özelliği insanların vicdanlarını böyle davranmaya zorlar.

Türklerdeki “üste kesin itaat ve disiplin” anlayışı en küçük birim olan aileden başlayarak, en büyük organizasyon olan devlete kadar istismar edilebilmektedir. Üstlerin az bilgili ve kendilerine yeterince güvenmeyen insanlar olmaları halinde istismarlar artar.  Vatansever insanlar bilgili ve şahsiyetli olmaya çalışmalıdır. Çağımızda bu gayret de yetmeyebilir. Bilgi günümüzde sürekli eskimektedir. Vatansever insanlar, SÜREKLİ ÖĞRENME mücadelesi vermelidir. Bu mücadeleyi vermeyen insan, çocuklarını bile etkileyemez. Zaten Türklerde var olan yakınındakilere hizmet arzusu da bunu gerektirir.

Vatansever insan milletini daha çok sevendir. Milleti sevmek, ailesini sevmekle başlar. Sonra sevgi halkası genişleyerek insanlığa doğru uzanır. Sevgi paylaşmaktır. Paylaşma ise, hem acılar hem de varlıklar için olmalıdır. Adaletsiz bir paylaşım; ailenin, ülkenin ve dünyanın temeline konulan dinamit gibidir. Vatansever insanlar ADALETLİ olmakla yükümlüdür. Zaten Türklerin özelliklerinden olan “ırkçılık yokluğu” ve “sözünün eri olmak” anlayışı ile adaletli davranış, birbirlerini tamamlayan bir bütünün parçalarıdır.

Türklerde devlet, “ebed müddet”tir. Ancak insanlardaki bu saygılı anlayışın arkasına sığınarak millete karşı bazen hatalı davranıldığından, devlet ile milletin arası açılmıştır. Hâlbuki devlet, millet için vardır. Dolayısıyla, devleti yönetenler DEVLET değildir. Devleti yönetenler, millettir. Makama saygı ile şahsa saygı, makam dışında gerektiğinde birbirinden ayrılmalıdır.

Türklerin tarihte görülen özelliklerinden birisi de doğdukları yere bağlılıklarıdır. Çağımızda, ulaşım ve kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle, bu anlayış da değişmeye başlamıştır. Dolayısıyla “doğmak” kelimesine manevi bir anlam yüklenilmelidir. İnsan dünyanın neresinde doğarsa doğsun, geçimini nerede sağlarsa sağlasın, kendisini bu manevi dünyaya bağlı hissedebilmelidir. Bu manevi dünya her insanın kendi milletidir. Türkler için de, TÜRKLÜK DÜNYASI’DIR. Türklük dünyasına ait olmak için soy olarak Türk olunması gereklidir, ama yeter şart değildir. Bir veya her iki atası da Türk olmayan insanlardan da kendisini Türk hissedenler olabilir. Asıl olan insanın kendisinin hissettikleridir.

Türklerin özelliklerinden birisi de, imparatorluk kurmaya meyilli olmalarıdır. Ancak çağımızda imparatorluklar artık, ülke sınırları genişletilerek kurulmuyor. Ekonomik ve kültürel üstünlükle kuruluyor. Bu nedenle artık hedef, sınırları genişletmek olmamalıdır. Hedef; insanlara hoş görü ile yaklaşan, adaletli davranan, ekonomik olarak güçlü, kendi kültürünü sürdüren kuvvetli bir CİHAN DEVLETİ olmaktır.

Türklerin bilinen özelliklerinden birisi de yabancı kültürlere karşı gösterdikleri dirençtir. Yabancı kültürlerden etkilenmeler kendini dil ve sanat üzerinde gösterir. Hâlbuki Türkçe, Türk insanının özellikleriyle özdeşleşmiştir. O halde vatanseverler Türkçe’nin derinliklerine inmelidir. Vatansever insanlar, halkın ve aydınların kullanacağı ORTAK TÜRKÇE oluşturmalıdır.

Fahri KÜPÇÜ ’ye göre DİN, Allah’ın insanların zayıf omuzlarına yüklediği ağır bir yük değildir. Aksine insanları huzura ve mutluluğa ulaştırmak için Allah’ın öğütlediği bir yoldur. Dini bilgiler, insanların huzura ve mutluluğa ulaşmalarını engelleyecek zorlaştırmalar ve tabular şeklinde olmamalıdır. Aksi halde dini anlayışların, çağımız insanının kalplerinde yer bulması zor olur. Vatanseverler, dinin gerçek öğretilerini öğrenmeye ve mümkün olduğunca uygulamaya çalışmakla yükümlüdürler. Zaten Türklerin özelliklerinin tamamına bakıldığında İslâm’ın gerçek öğretileriyle bağdaştığı görülecektir.

Bir milletin ayakta kalabilmesi ve gelişebilmesi için, kendi yapısına uygun ve çağa uyum sağlayan kurumlarının olması şarttır. Kurumlaşamayan milletlerin, zamana ve şartlara uyum sağlamaları çok zordur. Kurumlar; verilerin toplanmasında, düşüncelerin tartışılmasında, bunların topluma aktarılmasında ve toplumun denetiminde sürekliliği sağlarlar. Türkiye’deki mevcut kurumlar, aynen Batıdan alınmış ve çoğunda bünyeye uygun düzenleme yapılmamıştır. Vatansever insanlar KURUMLAŞMAYI kendi yapılarına uygun bir şekilde yeniden düzenlemelidir. Zaten Türkler kendi yapılarına uygun kurumları oluşturabildikleri için tarihin önemli bir bölümünde üstün medeniyet seviyesine ulaşmışlardır.

Gelişmişliğin bir bütün halinde olması için çözüm tekliflerimi on ayrı guruba ayırarak yapacağım. Ancak, sosyal olayların birbirleriyle iç içe ve karmaşık olma özellikleri, konuları guruplara ayrıştırmayı zorlaştırmaktadır. Bazı öneriler birkaç gurubu birden ilgilendirebilmektedir. Bu nedenle konuları başlıklar altında toplamakta bazı karışıklıklar ortaya çıkabilir. Nitekim kitabın ikinci baskısı ile üçüncüsü arasında, guruplandırmalar açısından bazı farklılıklar vardır. Ama çözüm önerilerinin okuyucular tarafından daha kolay irdelenebilmesinin, bu yöntemle mümkün olacağı düşüncesindeyim.

Çözüm tekliflerimi uzmanlık isteyen ayrıntılara girmeden ama nispeten ayrıntılı başlıklar halinde sunacağım. Çünkü bu kitapla düşünülen amaç, çözüm yollarının toplum tarafından tartışılmasını kolaylaştıracak zemin hazırlamaktır. Yoksa tek çözüm yolunun ve mutlak doğruların bunlar olduğunu savunmak hiç değildir.

Her türlü kurumda olduğu gibi, devletlerin gelişmelerinin sırrı da ayrıntılarda gizlidir. Ayrıntılardaki sorunları bir bütün halinde çözmeden, güzelliklere ulaşmak çok zordur.

Türkler, medeniyetlerini geliştirmek ve Atatürk’ün hedef gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak istiyorlarsa, aynı canlılar gibi, her yönde uğraş vererek kendilerini yenilemek zorundadırlar.

Çözüm tekliflerinin konu başlıkları:

1.Eğitim

2.Kültür

3.Maliye-Vergi

4.Üretim-Teknoloji

5.Bilim

6.Dış Politika

7.Kurumlaşma ve Devlet

8.Ordu

9.Adalet

10.Sağlık

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.