BÜYÜKLER VE KÜÇÜKLER

BÜYÜK DEVLETLER KÜÇÜLEBİLİR, KÜÇÜKLER BÜYÜYEBİLİR

(Not: Bu yazı Eylül 2014 tarihinde yayınlanmıştı. Silindiğinden aynen yayınlıyoruz.)

Hucurat Suresi 11: ”Ey iman edenler!  Bir kavim bir kavim ile alay etmesin. Belki kendilerinden daha hayırlı olurlar……”

Gelecekte hangi insanın, hangi gurubun ve hangi toplumun daha hayırlı olacağını sadece Yüce Yaradan bilir. Bu sebeple hiç kimseyi ve hiçbir gurubu küçümsememek gerekir. Hattâ onlar düzgün bir yapıdalarsa destek olunmalıdır.

İnsanlık tarihi büyük devletken küçülen hattâ yok olanların, benzer şekilde küçükken büyüyenlerin hikâyeleri ile doludur. Kendi hayatımız döneminde bile devletlerin böyle durumlarına şahit olmuşuzdur.

Mısırdaki firavunların yönetimi dâhil, Milattan önceki dönemler hakkındaki bilgi ve belgelerimiz henüz istenilen seviyede değildir. Bu sebeple o dönemler hakkında fikir beyan etmek bizleri yanılgıya götürebilir.

Milattan sonraki dönemlerde devletlerin yükseliş ve küçülüşlerini incelediğimizde bazı ortak özellikleri olduğunu görürüz. Devletler hak ve adaletle hükmettikleri, insanlara faydalı ilimle meşgul oldukları dönemlerde yükselişe geçmişlerdir. Bu devletlerin yaşamları uzun sürmüştür. Böyle davranmadan hızla büyüyenler, aynı hızla düşüşe geçmişler ve hattâ yok olmuşlardır.

Bazı geniş sınırlara ulaşmış devletlerin ortak özellikleri, çevrelerindeki devletlerin çok parçalı olmaları ve birbirleriyle çekişmeleridir. Güçsüz toplumları yenerek güçlenen devletlerin ayakta kaldıkları süre uzun olmuştur. Ancak medeniyet açısından bakılınca, gittikleri yerlerin ve dünyanın uygarlığına katkıları bakımından varlıklarının ciddi bir etkisi olmamıştır.

Dünya uygarlığına katkıları bakımından belgelenmiş tarihte iki önemli devlet vardır. Birisi Roma Devletidir. Romalılar çevrelerine, kendi anlayışları çerçevesinde de olsa kanun ve nizamı götürdüklerini düşünmüşlerdir.

Diğeri Osmanlı Devletidir. Türkler de kendi anlayışları çerçevesinde, nizam-ı âlem anlayışla çevrelerine yayılmışlardır. Gayelerinin, dünyaya nizam vermek yani düzen getirmek olduğunu düşünmüşlerdir. Türklerin başka bir amacı da Allah’ın adını yaymak olmuştur.

Bu iki devletin dışında da, benzer iddialarla hareket ettiklerini savunanlar olmuştur. Ama o devletlerin yaşamlarına bakılınca uygulamalarının iddialarıyla ilgili olmadığını görürüz. Hattâ Roma Devleti için bile kısmen benzer durum geçerlidir. Çünkü kanun ve nizamı, Roma ve İtalya sınırları dışarısında kalan ve egemenlikleri altındaki diğer yerlerde pek uygulamamışlardır.

Kendi öz bölgelerinde de önce Hıristiyanlara en sert tavırlarla davranmışlardır. Sonra devlet olarak Hıristiyanlığı kabul edince bu defa bırakın başka dine inananları, Hıristiyanlık anlayışı devlet yönetimininkiyle uyuşmayanlara acımasız davranmışlardır. Belki de bu sebeple yıkıldıktan sonra çok uzun süre ayağa kalkamamışlardır. Kalktıklarında da sıradan bir devlet konumunda olmuşlardır.

Türkler ise daha samimi davrandıklarından, her taraftan gelen baskılara ve anayurtlarından uzakta olmalarına rağmen halen ayaktalar. Ama Türkler de, son dönemlerdeki adaletten, Kur’an’ın özünden ve insanlara faydalı ilimden sapmalarından dolayı tarihlerine uygun yerde değiller.

Tarihteki gelişmelere bu açıdan bir göz atmamızın sebebi, geleceğe ışık tutmak içindir. Günümüzde büyük olarak kalmak isteyen devletler ve büyümek isteyenler nasıl davranmaları gerektiğine, tarihe bakarak karar verebilirler.

Allah fiilini kullarının ve kullarının kurduğu devletlerin davranışlarına göre oluşturur. İnsanların huzuru için hak ve adalet üzerine yürüyenlere, insanlara faydalı ilimle uğraşanlara yardım eder. Bu yoldan ayrılanlara da gereğini yapar. Dolayısıyla küçükler büyüyebilir, büyükler küçülebilir.

İsra Suresi 58: “Hiçbir memleket de yoktur ki, Biz onu kıyamet gününden önce helâk edecek veya şiddetli bir azap ile azap etmeyecek olmayalım; Kitap’ta bu yazılı bulunuyor.”

Bu ayetten anlaşılan her devletin hayatlarının bir döneminde, kendi menfaatleri uğruna hak ve adaletten, ilmi gelişmelerden ayrılacağıdır. Çünkü Allah kullarına azap etmez. Sadece onların davranışlarının karşılığını verir.

Değişmeyen tek kanun, Allah’ın kanunudur.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.