BATI VE İSLÂM’DA HÜRRİYET ANLAYIŞI ÜZERİNE

HÜRRİYET ANLAYIŞI ÜZERİNE

 

Bu sitede (www.ismailhakkikupcu.com.tr) daha önce yayınladığımız “İnsanın Özgürlüğü Üzerine” ve “İslâm Özgürlükçü Bir Dindir” başlıklı yazılarımızda mevzuyu bazı açılardan ele almıştık. Bu makalemizde farklı bir bakış açısı ile irdelemeye çalışacağız. Konuyu Avrupalıların ve Müslümanlığın tanımları üzerinden inceleyeceğiz.

Aslında demokrasinin amacı, eşitliği sağlamaktır. Batılı düşünürlere göre, hürriyet, demokrasi ile birlikte büyümüştür. Weber ve takipçilerine göre, demokrasiyi diğer siyasi rejimlerden ayıran en önemli husus, hürriyettir. Fakat demokrasinin ne olduğu hususunda Batılı düşünürler, fikir birliğinde değillerdir.

Kimine göre demokrasi, avam içerisindeki ayak takımının despotizmi demektir. Montesquieu gibilerine göre, demokrasinin temeli fazilettir. Bazılarına göre ise, hırstır. Kimisi demokrasinin sonunu ahlâken çöküş olarak görürken, kimisi, ruhani iktidarların sona ermesi olarak değerlendirir.

Hürriyet anlayışı demokrasi ile birlikte değerlendirildiğinden, hürriyet hakkında da tıpkı demokrasi anlayışı üzerinde olduğu gibi, değişik tanımlar yapılmıştır. Diğer taraftan Batılı düşünürlerin bakış açıları ile İslâmiyet’in ki çok farklıdır.

Batı, insanlar arasında eşitlik sağlamak için felsefi düşünceler geliştirmiştir. Ancak bunu yaparken bile ayrımcılık yaptığını fark etmemiştir. Eşitliği sağlamak için fikir hürriyetini savunmuşlardır. Fakat gerçek hayatta fikir hürriyeti, insanın insana saldırması şeklinde gerçekleşmiştir. Bu saldırıların sınırı da çizilemediğinden, kargaşaya sebep olmaktan başka pek bir işe yaramamıştır.

Batının özgürlüğe bakış açısındaki bir başka hata, konuyu hukuki bir kavram olarak değil, felsefi bir mefhum olarak ele almasıdır. Bu sebeple hürriyeti, hata işleme hakkı olarak değerlendirmekte beis görmemişlerdir. Bu anlayış, insanlar arasındaki mevki veya zenginlik farklarının, sürekli gündemde kalmasına vesile olmuştur. Kanunlar, bir örümcek ağı olarak nitelenmeye başlamıştır. Büyük sineklerin yırttığı, küçüklerin yem olduğu bir örümcek ağına dönüşmüştür.

Hürriyet kavramına bakış böyle hatalı olunca, temeli hürriyet olan demokrasi uygulaması da çok çeşitli olmaktadır. Böyle bir demokrasi, sonunda despotizme dönüşmektedir. Zaten herkesin eşit seviyede olduğu bir demokrasi, demokrasi diye tanımlanmaktan çıkar. Sistem anarşi haline dönüşür.

Batının bu bakış açısındaki hatalarını, Allah’ın sözü olan Kur’an düzeltmektedir. Her ne kadar günümüzdeki uygulanışı, Kur’an anlayışına uymuyorsa da, İslâm’ın hürriyete bakışı, insanlığın güzel geleceği için çok önemlidir. Bu sebeple çok kısa olarak ele alacağız.

Kur’an’a göre herkes, Allah’ın kuludur. Bu dünyada fanidirler. Yani geçicidirler. Dolayısıyla, kul olma ve fani olma açısından her insan eşittir. Yüce Yaradan, elçilerine bile ayrıcalık vermemiştir.

Allah insanları eşit özelliklerde yaratmamıştır. Dünyada sosyal bir düzen kurabilmemiz için, her insanı farklı vasıflarda yaratmıştır. Eşitlik ancak, iman ile gerçekleşir. İman sahipleri birbirinin kardeşidirler. Yüce Yaradan’ın rahmetinden ve lütfundan her mümin eşit ölçüde faydalanır. Makam veya servet sahibi olmak, Allah’ın lütfunu etkilemez. Yani, hukuki bir eşitlik vardır. İnsanlar hangi makamda veya hangi meslekte olurlarsa olsunlar, ister sultan, ister yersiz-yurtsuz fakir biri olsunlar, Allah’ın hukukunda eşittirler.

Müminler arasındaki hak eşitliği, hürriyetin hukuki bir temele oturmasına vesile olur. Çünkü hüküm ve mülk Allah’ındır. Hiçbir sultan bu hakkı devralamaz. Dolayısıyla insanların hürriyetlerini ellerinden alamaz. Ulûl-emr denilen otorite, insanlara haksız yere baskı yapamaz. İstibdat uygulayamaz. Kur’an hükümleri dışında ve bu hükümlere zıt hukuk oluşturamaz. Uygulama yapamaz. Yapanlar, Yüce Yaradan tarafından mutlaka cezalandırılırlar.

İslâm’da eşitlik bir amaç değildir. Her insanın temel hakkıdır. Dolayısıyla eşitlik, aynı zamanda hürriyetin bir başka tezahürüdür.

Mümin insanın, günah işleme hakkı yoktur. Yani, Batının ki gibi hata işleme hakkı yoktur. Her kim günah işlerse, Yüce Yaradan karşılığını verir. Kimseye zerrece iltimas edilmez. Zaten mümin olan bir kişi, kendisine ayrıcalıklı davranılmasını istemez. Bu durum, gerçek eşitliğin ve hürriyetin tanımıdır.

Bu yazı Genel, Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.