ASIL KÂR NEDİR?

ALLAH’IN VADETTİĞİ KÂR NE OLABİLİR?

 

Bakara Suresi 268. “Şeytan sizi fakirlikle korkutup, çirkin çirkin şeylere teşvik ediyor; Allah ise lütfundan bir mağfiret ve fazla bir kâr vaat buyuruyor. Allah’ın kudreti geniş, ilmi çoktur.”

Ayetten anlaşıldığına göre, şeytan insanları maddi açıdan fakir kalmakla korkutuyor. Fakirlikten kurtulmamız için, şeytan bizleri, her yol mubahtır (sakıncasızdır) anlayışı ile çirkin şeylere yönlendiriyor. Çirkin şeylerden kasıt, Allah’ın yapmayın dedikleridir.

Yüce Yaradan bizlerin zengin olmamıza karşı çıkmıyor. Ama “Müslüman zengin olmalı” slogan oluşturarak çirkin yollarla zengin olmamızı istemiyor. Nitekim çevremizi yakından incelediğimizde, bu yöntemleri kullanarak zengin olanların, zenginlediklerinde artık sadece dillerinde Müslüman olduklarını görmekteyiz.

Allah’ın, istemediği yöntemlerle zengin olanlar, kalplerini temiz tutamıyorlar. Çünkü kalplerindeki Allah inancı ve sevgisi yerini dünya malı ve zevkine bırakıyor. Kalpler sevgiyle dolmayınca katılaşıyor.

Bu durumdan kurtulabilmemiz, Yüce Yaradan’ın bizlere gösterdiği yola girmekle olur. Ayetin devamında, Allah bizlere lütfundan bir bağışlanma vaat ediyor. Eğer O’nun dediklerini yaparsak, bizlere mağfiret ediyor. Hatalarımızı affediyor. Ayrıca Allah’ın yolundan gidersek, bizlere fazla bir kâr vaat buyuruyor.

Acaba bizlere vaat ettiği kâr, sadece bizim anladığımız anlamda maddi enginlik midir? Bu soruya uygun bir cevap verebilmek için Kur’an’ın bütününe bakmak gerekir. Kur’an, zenginliğin hem bu dünya için hem de ahiret için geçerli olduğunun altını çizer. Allah’ın kudreti ve ilmi geniş olduğu için, bizim nasıl olacağını aklımızla anlayamayacağımız bir ahiret hayatını oluşturması O’na kolaydır.

Diğer taraftan servet, nasıl sadece mal ve evlat çokluğu değil, para+bilgi+tecrübe+iyi tanınma gibi etkenler servetin göstergeleri ise, zenginlik de sadece maddi güç değildir. Allah bize olan kâr vaadini bazen, sağlık ve huzur şeklinde bize aktarır. İnsanların çoğu, gerçek zenginliğin, sağlık ve huzur olduğunu ancak yaşlandıkları zaman anlamaktadırlar. Ama yine de kalpleri katılaştığından, maddi güç peşinde koşmaktan geri durmamaktadırlar.

Yüce Yaradan böylelerini uyarıyor. Asıl kârın ahiret hayatında olduğunu hatırlatarak, ölüm gelmeden doğru yola girmemizi öğütlüyor. Eğer ahiret hayatının varlığını dikkate almazsak, hatamızı anlamamıza rağmen kendimizi düzeltmemiz çok zor olur.

Demek ki asıl kâr, Yüce Yaradan’ın gösterdiği yoldan gidilerek elde edilmektedir. Bu durumu anlatan başka ayetler de vardır.

Bakara Suresi 276. “Allah faizi mahveder de sadakaları artırır; Hem Allah günah yüklenici, israfçı kâfirlerin hiç birini sevmez.”

Faizi bu dünyada, hem insanın kendisi yaşarken hem de mirasçısı aracılığıyla mahveder. Ancak faizi mahveder denilmesi, sadece faiz alanı iflas ettirir anlamında değildir. Elbette bazılarını batırır. İflas ettirdikleri gerçeği anlarlarsa, düzelme ihtimalleri olur. Anlamazlarsa, aynen devam ederler.

Faizi mahvetmenin diğer bir anlamı, faiz yiyeni mahvetmedir. Zaten böyle insanların ahirette, Cehenneme girerek mahvolacaklarını Yüce Yaradan bize bildiriyor. Bu dünyada ise, işlerindeki aksaklıklar, zarar etme, hesapsız geliri ‘har vurup harman savurma’ yöntemiyle harcama gibi yollarla kısmen mahvediyor. Ama asıl olarak, kişinin kendisinde sağlık, huzur ve güven sorunları başlıyor ve genelde bitmiyor.

Bakara Suresi 284. “Allah’ındır hep göklerdeki ve yerdeki. Siz nefislerinizi açsanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker; sonra dilediğine mağfiret eyler, dilediğine de azap Allah her şeye kadirdir.”

Yani bizim maddi servetimizin hepsi aslında Allah’ındır. Bizlere başkasına göre fazla verdiyse, az verdiklerinin haklarını verme görevini bize yüklemiştir. Görevden gizli ve açık şekilde kaçanları hesaba çekeceğini vurgulamaktadır.

Ayetteki dilediğine mağfiret etme ve azap etme konusu, keyfi bir uygulama için değildir. Önceki ayetlere ve Kur’an’ın geneline bakıldığında keyfi bir durum görülmez. Allah her şeyi bir hesapla yarattığı gibi, her uygulaması bir hesap ve plan sonucundadır.

Allah bizleri sürekli uyarır. Uyarılar karşısında kendini düzeltip iyi işler yapanları affeder. Bazılarımızı ise, afettikten sonra imtihan eder. İmtihanda başarısız olanlara yine azap eder. Yani Yüce Yaradan’ın bizlere olan davranışları, imtihan neticesinde oluşur.

Çok zaman da, sevdiği kullarını da imtihan için maddi güç, sağlık ve huzurlarıyla sınar. Nitekim Nisa 79 da, “sana iyilikten ne gelirse bil ki Allah’tandır, kötülükten ne gelirse anla ki sendendir” denilmesinin sebebi budur.

Çünkü Allah kullarına sadece iyilik etmek ister. Akıl, irade ve vicdanımızı bunu için vermiştir. Peygamberleri göndermesinin önemli bir sebebi de budur. Ama iyilik ettiği kullarından karşılığını da aynen bekler. Cevabımız kötülük şeklinde gelirse, Yüce Yaradan da bize aynen karşılık verir.

Allah’ım, Senin vaat buyurduğun kârı elde edebilmemiz için, bizlerin anlayışımızı ve irade gücümüzü artır.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.