AMERİKALI YERLİLERİ KATLEDEN ANLAYIŞIN TEMELİ, MADDECİLİK

AMERİKALI YERLİLERİ KATLEDEN ANLAYIŞIN TEMELİ, MADDECİLİK

 

Kolomb ve arkadaşlarını 1492 de yola çıkaran kuvvet, yeni yerleri keşfetmek hevesi değildi. Amaç, Hindistan’ın zenginliklerine ulaşmaktı. Zenginliğe ulaşmak için denizden ve ters tarafa gitmekten başka çareleri kalmamıştı. Çünkü karadan gidiş yolunu Türkler kapatmıştı.

Nitekim gerek Kolomb ve arkadaşları, gerekse sonradan onların haricinde giden guruplar, vardıkları yerleri Hindistan olarak düşündüler. Oradaki yerlilerin de Hintliler olduklarını zannettiler. Kolomb, –en azından kendisinin başka bir açıklaması olmadığı için- Yeni Hindistan olarak nitelediği bu topraklardan geri dönerken, yerlilerden aldığı az miktardaki altın tozlarını ve ziynet eşyalarını da beraberinde getirdi. Aslında bunlar, çıktığı zorlu yolculuğun masraflarını bile karşılamaktan çok uzaktı. Bu durumda, oralara yeni seferleri yapacak masrafa katlanacak birilerini bulmak mümkün değildi. Ayrıca, dağ fare doğurduğundan, kendisinin de itibarı kalmayacaktı.

Kolomb hemen yeni bir iddia ortaya attı. Bu getirdiklerinin bazı yerlilerden değiş tokuş yöntemiyle alındığını ve onları ürkütmemek adına az miktarda olduğunu söyledi. Güya, yerlilerin ona söylediğine göre, Yeni Hindistan’ın bazı bölgelerinde altın tarlaları vardı. Tarladaki toprağın üst kısmını kazma ve kürekle biraz süpürünce, alt tarafta tamamen altın tabakası vardı.

Kolomb’un anlattığı bu hikâyelere, kanun kaçakları, borç tutsakları, çapulcular hemen inandılar. Onlarla birlikte başta Kral Fernando olmak üzere bazı zenginler de inandılar. Kral, ülkesinin birliğini yeni sağlamıştı ve paraya çok ihtiyacı vardı. Muhtemelen Kolomb’a da ilk desteği bu sebeple vermişti. Şimdi ise, paranın ilk belirtileri gelmişken, işi yarım bırakmak olmazdı.

Fakat yeni seferlere katılanlar, askerler veya daha iyi iş imkânları arayan becerikli insanlardan ziyade, İspanya’nın insan yapısındaki maddi hırsa en çok sahip olan çapulcu nitelikteki insanlarıydı. Bunlar, gittikleri yerlerde altına ulaşmak için, her türlü vahşeti uygulamaktan geri durmadılar. Hattâ, kendi aralarındaki paylaşımlarda anlaşamadıkları zaman, birbirlerine karşı zorbaca davrandılar.

Yerlilerin, yeni gelen ve güya medeni olan insanların, altın için birbirlerine karşı davranışlarından utandıklarını ifade eden hatıralar vardır. Yerlilerin bazıları, gelen medeni insanların altın tutkusunu görünce, onlara, birbirlerine düşmemeleri için, altın tarlalarının olduğu bölgelerden bahsettiler. Bahsedilen bu yerlere ulaşmak için medeni insanların birbirlerini boğazlamalarını hayretle seyrettiler.

Demek ki, konuya insanlık açısından bakınca, yerliler daha medeni insanlardı. Maddeye önem vermiyorlardı. Ama Avrupa’dan gelenleri, tamamen maddi hırs kapladığı için, her türlü vahşeti uygulamaktan geri kalmadılar. Önce dost görünerek bilgilerinden istifade ettikleri yerlileri, sonradan, vahşice öldürdüler. Barut üstünlüğüyle onları korkutmaları yetmedi. Yerlileri, aç bıraktıkları köpeklerine parçalattılar. Bu yaptıkları, maddecilik anlayışının da en dip noktasıydı. Sadece 168 kişiyle İnkaların bölgesini fethetmek Pizzaro’ya yetmemişti. Yine 550 kişi ile Azteklerin bütün varlıklarını ele geçirecek olan Cortes de, katliam yapmaktan geri durmadı.

İşin ilginç yanı, bu vahşeti uygulayan insanlar Hıristiyan inancındaydı. Bunların bir kısmı, vahşeti Tanrı adına yaptılar. Dinsiz olduklarını düşündükleri ve insan olarak görmedikleri yerlileri, güya Tanrının adına öldürdüler. Bu nedenle, yaptıklarından hiç hicap duymadılar. Katliam yapmakta birbirleriyle adeta yarıştılar.

Kolomb’un uydurduğu altın hikâyelerinden sonra, çok sayıda guruplar oluştu. Bu gurupların bazısı kendi imkânlarıyla yola çıktılar. Ayrı ayrı giden gurupların başkanları veya sonradan fiili olarak başkan konumuna geçenler, bu çabalarını krala yaranmak için yapıyor görünmeye çabaladılar. Hâlbuki asıl amaçları kendi maddeci tutkularını tatmin etmek idi. Yeni gittikleri bölgeleri, kral adına fethettiklerini söylediler. Böyle demelerinin sebepleri vardı. Kendilerinden sonra aynı bölgeye gelecekler tarafından veya kralın gönderdiği temsilciler tarafından dışlanmak istemiyorlardı. Bölgede kral adına yetkili vali olmayı, böylece istedikleri gibi hüküm sürmeyi hedefliyorlardı. En azından ilk yıllarda giden gurupların çok büyük çoğunluğu, bu anlayıştaydı.

Yeni ulaşılan yerlere giden insanları, seçerek göndermek gerekiyordu. Ama böyle bir anlayış, yöneticilerde yoktu. Çünkü onlar da maddenin esiri olduklarından, yönetime hâkim olduklarında hatalı davranış sergilediler. İspanya’da uzun süre egemen olmuş olan Endülüs Müslümanları -en azından ataları- kültür ve bilimde kendilerinden ileri idiler. Dolayısıyla, bu insanların ileri gelenlerini ülkelerinde tutmak için gayret sarf etmeleri kendi yararlarına olurdu. Yapmadılar. Diğer taraftan ülkelerindeki Yahudi azınlığa da benzer şekilde davrandılar. Hâlbuki Yahudiler, ticareti bilen insanlardı. Onlardan faydalanmaları gerekirdi. Fakat aksine, onları ülkelerinden attılar. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, yönetim, yeni gidilen yerler için, İspanya’nın yararını artıracak şekilde ciddi bir plan yapacak kapasitede değildi.

Nitekim yeni topraklara ilk olarak giden İspanya hükümeti, keşiflerden 66 yıl sonra 1558 yılında iflasını ilan ederek borç erteleme istedi. Hâlbuki yeni gidilen yerlerde ganimet elde etmek çok kolaydı. O dönemde, kara parçalarının ortasında olan diğer devletlerin zorlu savaşlar sonunda ganimet elde ettikleri göz önüne alınırsa, İspanya ganimet toplamayı çok daha az maliyetle gerçekleştirecek konumdaydı.

Fakat madde ile manâ birlikte yönetilmeyip maddenin kölesi olununca, sonuç İspanya için yıkım oldu. Avrupa’da ikinci sınıf devlet konumuna düştü. O dönemdeki İspanya’ya göre daha güçsüz ve küçük bir devlet olan İngiltere, yeni keşfedilen yerlerin zenginliklerden en çok istifade eden devlet oldu.

Bazı olayların akışı daha değişik olsaydı, elbette tarihin akışı da değişirdi. Fakat tarih, artık geçmiştir. Önümüzde umutla beklediğimiz bir gelecek var. Umulur ki, tarih içerisinde yapılan hatalardan ders alalım ve bütün insanlığın huzuru için, maddi olanla manevi olanı dengeleyerek barıştıralım.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.