AHİRETTE MAĞFİRET (BAĞIŞLANMA) KONUSU ÜZERİNE

AHİRETTE MAĞFİRET (BAĞIŞLANMA) KONUSU ÜZERİNE

 

Bütün Semavi Dinlerde ahirette mağfiret konusu tartışmalıdır. Her ümmette, kendi peygamberinin, onlar için mağfiret dileyeceğine inanlar çoğunluktadır. Hz. İbrahim ve öncesinde yaşayan ümmetler hakkında net bilgilerimiz yok. Bu sebeple onlar hakkında fikir yürütmemiz yanlış olur. Biz günümüzde taraftarları yaşayan ümmetleri ele alacağız. Diğerleri ile ilgili olarak da Kur’an’da verilen bilgilere başvuracağız.

Bu sitede daha önce yayınladığımız “Şefaat Konusu Üzerine” başlıklı makalemizde konu ile ilgili bilgileri Kur’an ayetlerinden örneklerle verdik. Hz. Nuh’un tufan sırasında kendi oğlu için dua etmesine rağmen kabul edilmediğini aktardık. Nuh Suresi 26ıncı ayette bildirildiği gibi Hz. Nuh’un  “Yeryüzünde kâfirlerden bir tek kişi bırakma.” Talebi üzerine, Yüce Yaradan, Tufan oluşturdu. Yani Hz. Nuh’a verdiği değeri gösterdi. Ancak böylesine değer verdiği elçisinin oğlu için yaptığı talebi geri çevirdi. Hz. Nuh’un eşi de Tufan sırasında ölenlerden oldu.

Hz. İbrahim de, Yüce Yaradan’ın çok değer verdiği elçilerindendir. Nitekim bu durum Kur’an’da açıkça ifade edilir. Hz. İbrahim, Allah nezdindeki bu değerli konumuna rağmen, babası için mağfiret dilerken şu ifadeyi kullanmıştır. Mümtehine Suresi 4: “…Yalnız İbrahim’in babasına: “Senin için mağfiret dileyeceğim, fakat senin için Allah’tan (gelecek) hiçbir şeyi (önlemeye) gücüm yetmez.”

Tevbe Suresi 9/114. “İbrahim’in babası için istiğfar etmesi de sırf ona vermiş olduğu bir sözden dolayı idi. Böyle iken onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıklanınca o işten vazgeçti. Şüphesiz ki İbrahim, çok bağrı yanık, çok halim birisi idi.”

Kur’an’daki bu açıklamaların ortak tarafı, her ikisinde de, mağfiret edilmesi istenilen kişilerin Yüce Yaradan’ın varlığını reddeden insanlar olmasıdır. Demek ki, Allah’ı inkâr edenler için bağışlanmaları istense bile, kesinlikle reddedilecektir.

Peki, Yüce Yaradan’ın varlığını kabul edenler için durum nedir? Bu konuda fikir yürütebilmek için yaşayan ümmetlerin anlayışlarını incelemeye çalışacağız.

Hz. Musa’nın ümmeti, peygamberlerinin kendileri için mağfiret dileyeceğini düşünür. Hattâ daha şimdiden mağfiret edildiklerine inanırlar. Onların bu inancının, Kur’an’ın indiği dönemlerde de var olduğuna, bu konuyu Kur’an’ın bize aktarmasından anlıyoruz.

Araf Suresi 7/169: “Derken kitabı (Tevrat’ı) miras alan bozuk bir nesil bunların yerini aldı. Bize nasıl olsa mağfiret edilecek diyerek, şu alçak dünya malını alıyorlar, yine onun gibi bir mal ve rüşvet gelse onu da alırlar. Allah’a karşı haktan başka bir şey söylemeyeceklerine dair kendilerinden o kitabın hükmü üzere misak alınmamış mıydı? Ve onun içindekileri okuyup öğrenmemişler miydi? Oysa ahiret yurdu Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?”

Ayetten anlaşılan o ki, Kutsal Kitapta mağfiret edileceği ifade edilmemiş. Sonraki nesiller içerisinden bir gurup, Tevrat’ı değiştirerek kendilerince uygun olan düşüncelerini Kitaba eklemişler. Kitaba kendilerinin mutlaka bağışlanacağını yazmışlar. Onlardan sonra gelen nesiller de, insanların kendi elleriyle yazdıkları bu fikirleri, işlerine geldiği için, benimsemişler. Sonraki nesiller, kendilerinin “seçilmiş kavim” olduklarına da inandıkları için, bağışlanacaklarına kesin gözüyle bakmışlar.

Bu anlayışın tamamen yanlış olduğunu ayetin devamında bahsedilenlerden anlıyoruz.

Hz. İsa’nın ümmetinin anlayışında da benzer ifadeler vardır. Bilindiği gibi, İnciller sonradan yazılmıştır. İncilleri yazanların dayandığı kaynakların veya destanların çoğu Yahudi anlatımlarıdır. En çok alınan kaynak, Yahudi asıllı ve koyu bir muhafazakâr Yahudi olan Aziz Pavlus’a aittir. Dolayısıyla İncillerdeki anlatımlar, Yahudilerin kendi yazdıkları Tevrat’taki ifadelerle benzeşmektedir. Nitekim Matta İncili için genel kanaat, “Yunan giysisi içerisinde, etiyle, kemiğiyle, ruhiyle Yahudi olduğu, Yahudi kokusunu ve Yahudilik simgesini taşıdığı” şeklindedir.

İncillerdeki anlatımlara göre, Hz. İsa yaşarken Baba dediği Rabbinden, ümmeti için mağfiret dilemiştir. Yaşarken bile insanlar için şefaatçi olmuştur. Ancak Yuhanna İnciline göre, Hz. İsa bununla da yetinmemiştir. Onikiler ile birlikte yediği son yemekte söylediği iddia edilen sözlerine göre, kendisi, Babasının yanına gittikten sonra, insanlara şefaatçi olması için bir başkasının gönderilmesini isteyecektir. Bu ifadelerden anlaşıldığına göre, Hıristiyanlar için şefaat istenmesi durumu süreklilik arzetmektedir.

Demek ki, Hıristiyan anlayışında da şefaat ve mağfiret edilme, bağışlanma anlayışı vardır. Günah çıkarma ayinleri de bu anlayışın göstergelerindendir.

Hz. Muhammed’in ümmetinin şefaat konusundaki anlayışını, “Şefaat Konusu Üzerine” başlıklı yazımızda ifade etmiştik. Müslümanların içerisinden de, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) şefaat edeceği ve kalbinde iman kırıntısı olanların cennete gireceğine inanan büyük bir kesim vardır.

Yüce Yaradan’ın sözleri evrenseldir ve zamanla sınırlı değildir. Bu nedenle Araf Suresi 169uncu ayetin devamındaki anlatım, geçmiş, yaşayan ve gelecekteki bütün insanlar için geçerlidir.

Ayetin devamında Yüce Yaradan, “bize nasılsa mağfiret edilecek diyerek” dünya malının peşine düşenleri uyarıyor. Dünyanın alçak malını almamızı kınıyor. Ayetin devamından anladığımız kadarıyla “alçak dünya malı” sözüyle kastedilen, rüşvet ve benzeri yollarla elde ettiğimiz, hakkımız olmayan kazançlardır.

Ayette, bizlerden Kitabı okuyup öğrenmemiz istenilmektedir. Kitapta anlatıldığı gibi, bizler için ahiret yurdunun, dünyadaki alçak mallardan, daha hayırlı olduğunu anlayarak aklımızı başımıza almamız istenilmektedir.

Demek ki bütün ümmetler, Kutsal Kitaplarını okuyup anlamakla yükümlüdürler. Allah’a karşı haktan başka bir şey söylememelidirler. Alçak, yani haksız elde edilen dünya malının peşine düşüp, “nasıl olsa biz bağışlanacağız”  diye düşünmemelidirler.

Kutsal Kitapların anlatımları, Kur’an’a uygun ise geçerlidir. Bu durum aşağıdaki ayette net bir şekilde ifade edilmiştir.

Enam Suresi 92. ayetle: “İşte bu da bizim indirdiğimiz bir kitap! Feyzi ve bereketi dünyayı tutacak, evvelki kitapları bu tasdik etmedikçe, muteber sayılmayacak…..” diyerek hakem kitabın Kur’an olduğunu vurguluyor.

Kur’an bizlere nasıl davranmamız konusunda sürekli yol göstermektedir. Konumuzla ilgili olan iki ayeti almamız yeterli olacaktır.

Yusuf Suresi 12/87. ayet: “…Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin; çünkü Allah’ın rahmetinden inkâra sapanlar topluluğundan başkası umudunu kesmez.”

Maide Suresi 5/95: “…Allah geçmiştekileri affetmiştir. Fakat kim bir daha böyle yaparsa, Allah ondan intikam alır. Allah, mutlak güç sahibidir, (kötülere karşı) intikam sahibidir.

Yüce Yaradan, bizler, büyük günahlardan sakındığımız takdirde, küçük günahlarımızı affedeceğini ifade etmektedir. Günahları affedecek olan ve sevapları verecek olan yalnız ve yalnız Allah’tır. Başkaları, bilhassa peygamberler, elbette insanlar için Yüce Yaradan’dan bağışlanmalarını dileyeceklerdir. Ancak bu talepleri kabul edip etmemek sadece ve sadece Allah’ın uhdesindedir.

Bu yazı Dini, YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.