ZENGİN VE FAKİR

ZENGİN, KİMLERE DENİR

 

İnsanların büyük çoğunluğu zenginliği, bu dünyadaki para ve mal miktarı ile ölçüyor. Bunlara ilaveten makam sahibi olunursa, daha zengin sayılıyor. Anlayış böyle olunca da, insanlar arasındaki kavga artarak devam ediyor.

Peki, zenginlik için insanlarla kavga edenler acaba ne durumdalar? Yaşayarak görüldüğü gibi, zenginlik arttıkça, kişide çevresindekilerden daha büyük olmak isteği de artar. O şahıs için artık zenginliğin üst sınırı yoktur.

Giderek durum Bişri Hafi’nin “insana çok mal kâfi gelmez, az mal yetişir” dediği gibi olur. Kişi zenginledikçe kendini halen fakir gibi görür. Çünkü artık zenginliğin esasını belirleyen ihtiyaçları değil, rakiplerin durumlarıdır. Para ve mal varlığı ne kadar artarsa artsın, onu tatmin etmez.

Zengin olmak için mücadele ederken insanların çoğunluğu sağlıklarını tehlikeye atarlar. Şimdi zengindirler, ama doktorlar bazı güzel ve nefis yiyecekleri yemelerini yasaklamıştır. Onlar da yaşamak için mecburen kurallara uyarlar. İstediklerini yiyip içemezler.

Acaba böyle bir insana zengin mi demek gerekir, yoksa zavallı bir fakir mi?

Diğer taraftan, çevresinde güvenebileceği kimsesi de kalmaz. Böyle olmasının sebeplerini daha önce yayınladığımız yine zenginlikle ilgili bir yazımızda açıklamıştık. Zengin insan çevresindekileri, kendisinin yüzüne gülen fakat arkasından onun malını yiyebilmek için kuyusunu kazan varlıklar olarak görür.

Bilindiği gibi, toplum hayatının en önemli kuralı ‘GÜVEN’DİR. Güven yoksa huzur da yok demektir. Eğer bir insan başkalarına güvenmiyorsa, onlar da bu kişiye güvenmiyor demektir. Böyle bir hayat, her insan için gerilim filmi gibi geçer. En yakınındaki tarafından sırtından hançerlenebileceği korkusu ile istediğini yiyip içememe durumu bir araya gelince, gerilim filmi Cehenneme dönüşür.

Diyelim bu insan “ahiret” hayatına inanmıyor. Peki, bu dünyada her an ‘diken üstünde durmaktan’, her an nereden darbe yiyeceğini beklemekten bıkmaz mı?

Bazı zengin veya makam sahiplerinin aileleri vardır. Fakat böylelerinin çoğunluğu, aile bireylerini “kendisinin malını yiyen ikiyüzlü insanlar” olarak görür. Bu görüşte gerçek payı da vardır. Bazı zengin veya makam sahiplerinin ise, eşi ve çocukları bile yoktur.

Hâlbuki bir insanın zenginliğinden bahsedebilmek için öncelikle, huzur içerisinde yaşadığı bir aile sahibi olması beklenir. Eğer bu kişi, kimseye muhtaç olmadan maddeten kendine yetiyorsa bu durum iyidir. Fakat çevresine yardım edebilecek konumda olursa, yardımları arttıkça zenginliği de artar.

Çünkü başkalarına hizmet eden insanın dostlarının sayısı da sürekli artar. Mal varlığı da azalmaz. Yüce Yaradan onun gösteriş için değil, inanarak ve kimseyi utandırmadan yardım yaptığını gördükçe, onun malını artıracağını Kur’an’da bizlere bildiriyor.

İnsanın güvenebileceği, sırtını rahatça dönebileceği dostlarının sayısı ve varlığı, o kişinin mücadele azmini artırır. Bir de bu dostlar güzel bir amaç uğrunda birleşmişlerse. Çünkü bütün dostlar ve dostlarının dostları bilirler ki, birinin başına bir şey gelse diğerleri hemen duruma el koyarlar. Ona yardımcı olurlar. Eğer başına bir musibet getiren varsa, kötülük yapandan hesabını sorarlar.

Dolayısıyla kişinin zenginliği bitmez. Ölse bile, ölümünden sonra da devam eder. Çünkü hem dünyada iyi anılır, hem de Allah’ın huzuruna yüz akı ile gider.

Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig (Mutluluk Veren Bilgiler) kitabında (1070), asıl mutluluğu şöyle tarif eder: “Asıl mutluluk odur ki; bir insan mal, mülk ve makam sahibi olur, sahip olduklarını halka adaletle hizmet etmek için kullanır. İşte bu iki dünya mutluluğu demektir.”

Bazı insanlara bu durumları kavramak gençlik yıllarında nasip olur. Bazıları daha sonra farkına varırlar. Önemli olan farkına varmaktır. Çünkü “hatasız kul olmaz” denilir. Yüce Yaradan Kur’an’da “…her günah işleyeni cezalandırsaydık, yeryüzünde insan kalmazdı” demektedir. Yine Kur’an’a göre Allah, büyük günahlardan kaçınmış olanların küçük günahlarını affedeceğini beyan etmektedir.

Eğer insan büyük günahlar işledi ve tövbe ederek kendini düzeltmiş ve güzel işler yapmaya başlamışsa, Allah’ın merhameti ve mağfireti geniştir. Yüce Yaradan tövbe edip salih ameller işleyenleri sevdiğini beyan etmektedir. Allah’ın, sevmediğini beyan ettiği bir davranış, tövbe ettikten sonra tekrar eski haline dönmektir. Yüce Yaradan bu durum için şöyle buyurmaktadır: “….onlar dönerse, Biz de döneriz.”

Allah, kullarının hem bu dünyada hem de ahirette huzur içinde olmalarını istemektedir. Bu sebeple yanlışın neresinden dönersek kârdır. Bu konuda çevremizdeki bazı insanların ayıplamalarından çekinmemek gerekir. Zaten Allah’ın yolundan gitmeye çalışan insanlar, hiç kimsenin geçmiş hatalarının peşine düşmezler. Eskinin hesabını Yüce Yaradan’a bırakırlar.

Allah’ım, bizlere hak ve adaletten ayrılmamamız için irade gücü ver. Hak ve adaletten ayrılmadan yürüdüğümüzde, bizlere her iki cihanda da iyilikler ve güzellikler ver.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.