HAKSIZ TEHDİT (VE ŞANTAJ) EDENLER VEYA MENFAATLERİNİN PEŞİNE GİDENLER TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNDELER, AMA TEHDİT EDİLENLER İNSANLIĞIN ZİRVELERİNDELER
(Not: Bu yazı daha önce sitede yayınlanmış ama silinmişti. Aynen yayınlıyoruz.)
İnsanlık tarihi bu başlığın örnekleriyle doludur. Bütün insanlığın bildiği üç örnek; Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’dir.
Kendi menfaatleri için tehdit edenlerin ortak özellikleri, kendilerini gizleyerek maşalar aracılığıyla insanları korkutmaya çalışan korkaklar olmalarıdır. Bunlar maşalarına bile, diğer maşalarıyla tehdit ederek iş yaptırırlar. Yüce Yaradan böylelerini Kur’an’ı Kerim’inde şöyle tarif etmektedir:
Haşr Suresi 14: “Size hepsi toplanarak savaş yapamazlar, ancak müstahkem mevkilerde veya duvarlar, siperler arkasından yaparlar. Aralarında çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, hâlbuki kalpleri dağınıktır. Bu onların akıl etmez bir topluluk olmalarındandır.”
Yukarıdaki üç örnekte görüldüğü gibi, böylelerinin ve maşalarının bu dünyada cezalarını bulduklarını bize bildiren Allah, onları ahirette de daha acı bir azap beklediğinin haberini vermektedir.
Haşr 15. “(Onların durumu) kendilerinden az zaman önce geçenler gibi ki, işlediklerinin vebalini tattılar, daha da onlara acı bir azap vardır.”
Firavun ve maşaları bize anlamlı bir örnektir. Fakat insanlar kendi hayatlarında ve yakın çevrelerinde yaşadıkları olayları iyi irdeleseler benzer örnekleri görecekler.
Unutulmamalı ki, yaşamak da ölmek de insanın elinde değil.
Al-i İmran 145: “Hem Allah’ın izni olmadıkça kimseye ölmek yoktur. O, vadesiyle yazılmış Şaşmaz bir yazıdır.”
O halde tehditlerin hepsi boş. Nitekim Yüce Yaradan bu konuda bizleri uyarıyor.
Al-i İmran 156: ”Ey iman edenler! Sakın şunlar gibi olmayın ki inkâr ettiler de kardeşleri yeryüzünde bir seyahat veya gazaya gittikleri vakit haklarında şöyle dediler: ‘yanımızda olsalar ne ölürlerdi ne öldürülürlerdi.’ Allah bunu kalplerine bir hasret olarak bıraksın diye (yapar) Hâlbuki hayatı veren de Allah, ölümü veren de, Allah, her ne yaparsanız görmektedir.”
İman edenler sözünün buradaki anlamı, Yüce Yaradan’ın varlığına kalpten inananlardır.
Enfâl 30: “Hani bir vakitte o Kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri veya sürüp çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı; onlar tuzak kurarlarken Allah da karşılığını kuruyordu. Öyle ya Allah tuzakların hayırlısını kurar.”
Tarık Suresi 15: “Haberin olsun ki, onlar hep tuzak kuruyorlar.”
16: “Ben de, tuzaklarına karşı tuzak kurarım.”
Tuzakların en hayırlısı, Yüce Yaradan’a kalpten inananları korumak için yapılanlardır. Allah salih kullarını korumak için, zalimlerin tuzaklarına karşı hep tuzak kurar. Yaratılanların Yaratıcılarına galebe çalması ise, hiç mümkün değildir.
Talâk 7: “Genişliği olan genişliğinden infak etsin, rızkı dar olan da Allah’ın ona verdiğinden infak eylesin! Allah bir nefsi verdiğinden başkasıyla mükellef tutmaz. Allah bir zorluğun arkasından bir kolaylık yapar.”
Fakat insanlar, Kur’an’ın deyimiyle “başlarını geriye atıp, omuzlarını döndürürlerse” Allah’a hiçbir zarar veremezler. Zarara kendileri uğrar. Hem bu dünyada hem de ahirette ziyana uğrayanlardan olurlar.
Ahiretteki durumlarının ne olacağını, Yüce Yaradan bize insanlık tarihi boyunca peygamberleri aracılığıyla bıkmadan iletmiş. Düşünen her akıl için bunda bir şüphe yok.
Dünyadaki zararları ise iki şekilde olur. Birincisi, kendilerinden daha zalimler aracılığıyla cezalandırılmalarıdır. Bu zalimler genelde kendilerini tehdit edenler olur.
İnsanların ikinci zarara uğramaları ise, doğrudan Yüce Yaradan tarafından gerçekleştirilir.
Nuh Suresi 26: Nuh demişti ki: “Ey Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden hiçbir kimse bırakma!”
Nuh Peygamber bu duayı etmeden önce insanların iyiliği için çok uğraştı, çok çabaladı. Muhtemelen önceleri Nuh Peygamberi dinleyenlerden bazıları da, gerek tehdit edildiklerinden gerekse menfaatleri için geri dönmüşlerdi. Belki de dilleriyle inanıyoruz diyorlar, ama kendi başlarına kaldıklarında başka türlü davranıyorlardı.