TARİHTEN ÖRNEKLER

OSMANLI TÜRK DEVLETİNİ TANIMLAYAN ÖZELLİKLER

 

Önceki yazılarımızda Osmanlıların, genelleştirmekte sakınca olmayan bazı özelliklerini bahsetmiştik. Her bir özelliğini ayrı yazımızda anlatmıştık. Bunlardan biri, sınıflar arası çatışmaya değil, eşitlikçi anlayış temeline oturan uygulamalardı. Diğeri, rekabet ve çatışmaya değil, işbirliği ve dayanışma üzerine toplumun oluşturulduğu idi. Bir başkası, her alanda itidalli davranış idi.

Bu açılardan bakılınca Osmanlı Türk Devletinin uygulamalarının bir diğer önemli özelliği, hoşgörü anlayışıdır. Bu konuda daha önce bu sitede “Türklerin Hoşgörüyü Evrenselleştirmesi” üzerine bir yazı yazmıştık. Ancak silindi. Gerektiğinde yeniden aynı yazıyı yayınlarız.

Zaten bütün bu davranışların temeli, “adalet” anlayış olduğundan, adalet konusunu ayrıca bir makale ile kaleme almadık. Fakat hemen her yazımızın içerisinde, “adalet” kavramının yansımalarından bahsetmekteyiz.

Bu yazımızda Osmanlı Türk Devletinin, bir başka bakış açısından özelliklerinden kısaca bahsedeceğiz. İsteyenler bu özellikleri daha önceki Türklerin yapılarıyla karşılaştırabilirler. Dileyenler ise, Kur’an hükümleri ile irdeleyebilirler.

Bu değerlendirmelerin yapılmasından maksat, geleceğe ışık tutmaktır. Çünkü Osmanlı Türk Devleti döneminde bölge insanı genel olarak huzur içerisindeydi. Günümüzde ise aynı bölgelerde huzursuzluk had safhadadır.

Osmanlı Türk Devleti “soylu”dur, ama insanlara tepeden bakmaz. Devlet “muhteşem”dir,  fakat insanları ezmez. Osmanlı “büyük”tür, ama insanları ürkütmez.

Osmanlı Türk Devleti, zalimlere ve zorba olduğunu düşündüklerine karşı, keskin bir kılıç gibidir. Kendisine maliyetini düşünmeden, zorbanın haddini bildirmeye var gücüyle çalışır. Ama masum ve mağdurlara karşı, boynu kıldan incedir.

Yazımızın başında da belirtiğimiz gibi, bu özellikler her an’ın yansıması değildir. Elbette, bazı tam tersi davrananlar olmuştur. Fakat tarihi olayları yakından incelediğimizde, tarih bize genelleştirme yapmamız için bir sakınca olmadığını göstermektedir.

Devlet, arada yöneticilerin sebep olabileceği yanlış uygulamaların önüne geçmek için, kendi içerisinde özdenetim sayılabilecek bir uygulama yapmıştır. Bu durumu en iyi Prof. Dr. Şerif Mardin açıklar:

Örfi hukuk (yani padişahın koyduğu hukuk) kulları (yani yönetici bürokrasisi) yetki ve sorumlulukla donatmıştır. Ancak bu yöneticilerin can ve mal güvenlikleri yoktur. Yanlış yapanların bütün varlıklarına el konulur ve gerekirse ölümle cezalandırılırlar.

Şer’i hukuk (dini kurallara uygun hukuk) ise, reaya denilen yönetilen halka uygulanır. Onların can ve mal güvenlikleri sağlanır. Ancak yöneticilerinkinin anlamında halkın sorumluluğu da yoktur, yetkisi de yoktur.

Fakat halk, kendilerinin can ve mal güvenliklerini sağlayan devletine daha iyi hizmet edebilmek için, kendi aralarında teşkilatlanmışlardır. Vakıflar, Loncalar, Tekkeler, Zaviyeler gibi kurumların amacı, hem insanlara hem de devlete elden geldiğince hizmet etmektir. Bir yazımızda bahsettiğimiz “hayırsever insan” modeli, böylece ortaya çıkmıştır.

Daha önce de söylediğimiz gibi, tarih geleceğe ışık tutarsa bir anlam taşır. Tarihten ders alanlar, daha huzurlu bir yaşama doğru yol alırlar. Ders almayanlar ise, tarihin çöplüğündeki yerlerini alırlar.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.