STRES (GERGİNLİK)

ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI, GERGİNLİK (STRES)

 

Doktorlar, muayene ettikleri hastaların büyük çoğunluğuna “senin hastalığının sebebi stres yani gerginlik” derler. Sonra bir bilge edası takınarak, hastalarına gergin ortamlardan uzak durmalarını tavsiye ederler. Zaten hayatın her alanında zorlu bir mücadele vermekte olan hasta da, ne yapacağını bilmez halde dışarı çıkar. Çünkü çoğunun yapabileceği bir şey yoktur. Hayatın akışı devam etmektedir.

Doktor, hastalığının oluşmasında çok önemli olan gerginlik konusunda bir çözüm üretememiştir. Sadece tedavi için kimyasal ilaçlar vermiştir. Hâlbuki verdiği ilaçlar geçici çözümdür.  Bir süre sonra yeniden aynı yerden veya başka bir organda nüksedecektir. Bu şekilde yeniden hasta olan şahıs yine doktora gider, yine geçici tedavi için ilaçlar alır. Her kimyasal ilaç o günkü sıkıntımızı azaltırken, başka yerlerin çalışma düzenini aksatır.

Dolayısıyla hasta, her doktora gidişinde biraz daha tıbba, daha doğru bir deyimle doktorlara bağımlı hale gelecektir. Doktorlar da her defasında buz dağının üstünde görünen kısmını tedavi etmeye çalışacaklar, temele inemeyeceklerdir. Sonuçta hasta, hastalık ve ilaç arasında kısır bir döngünün içerisine girecek ve kurtulması çok zorlaşacaktır.

Hâlbuki gerginlik insanın kendisindedir. Nefsi ile vicdanının çatışmasındadır. İradesinin aklına baskın olamamasındadır. İnsan kendisini toplumdan izole etse bile, iç dünyasından kaçamaz. Zaten içerisinde yaşadığı toplumdaki genel anlayış, kişinin huzur bulmasını sanki engelleyecek yapıdadır.

Toplumdaki “gemisini yürüten kaptan” şeklindeki anlayış nedeniyle, insanların birbirleriyle ilişkileri genel anlamda menfaat temeline oturmaktadır. İşte gerginliğin ana sebebi bu temeldir. Çünkü önceliklerimiz menfaatlerimiz olunca, diğer insanlarla çatışmamız kaçınılmaz olmaktadır. Büyük-küçük, görünür-görünmez her çıkar çatışması, bir gerginlik nedenidir.

Menfaatlerimizin ne olduğunu ilk başlarda ihtiyaçlarımız belirler. Başlangıçta ihtiyaçlarımızın sınırı vardır. Ama giderek sınırlar genişler ve ihtiyaçlarımızın neler olduğunu biz de bilemez hale geliriz. Artık biz ihtiyaçlarımızı değil, ihtiyaçlarımız bizi yönetmeye başlar. Böylece gergin bir hayat, bizim için yaşam biçimi haline gelir.

İşte insanlığın böyle dönemlerinde Yüce Yaradan devreye girer. Çünkü Allah, severek yarattığı kullarının hem bireysel olarak hem de toplum halinde huzurlu olmalarını ister. Bunu sağlayabilmemiz için bizlere akıl, irade ve vicdan vermiştir. Verdiği olağanüstü güzel özelliklerle yetinmeyerek, her dönemde uyarıcılar göndermiştir. Huzur bulmak, gerginlikten sıyrılmak isteyenlere sürekli yol göstermiş, uyarmıştır.

Yüce Yaradan bizlere ortada durmamızı salık vermiştir (öğütlemiştir). Bakara Suresi 143. “Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız…”

Daha önceki yazılarımızda orta ümmet olmanın özelliklerinden, o yazının konusuyla bağlantılı olanlarını bahsettik. Ortada olmanın en belirgin özelliği, dengeli olmaktır. İnsanın hayatını yönlendiren en önemli unsur, yukarıda belirttiğimiz gibi ihtiyaçlardır. Bu sebeple dengeyi öncelikle ihtiyaçlar konusunda kurmaya çalışmalıyız.

İnsanlar, ihtiyaçlarını giderince veya elde edince huzur bulduklarını düşünürler. Dolayısıyla peşinde koşulan nesne ihtiyaçlar değil, aslında huzurdur. Daha huzurlu olabilmek için daha çok ihtiyacı karşılama peşine düşerler.

Kimi paranın, makamın veya gücün kendisini huzurlu yapacağını zanneder. Kimi karşı cinsi elde etmenin veya şöhretin huzur getireceğini sanır. Kimisi huzuru bulmak umuduyla, akla gelmeyecek ihtiyaçların peşine düşer.

Fakat liste kabardıkça, her bir elde ettiği ihtiyacın kendisine huzur vermediğini görür. Çünkü başkasında daha iyisi vardır. Kendi elde ettiği ile tatmin olmaz, başkası ile yarışa başlar.

İhtiyaçların sınırını tek bir şey çizer. O da “kanaatkârlık” tır. Bir insanın kanaatkâr olabilmesi için, kafasını maddi olarak kendisinden güçlülere değil, daha zayıflara çevirmesi gerekir. Kanaatkârlık normal bir menü ile karnını doyurduktan sonra Allah’a şükrederek “bunu bulamayan nice insanlar var” diyebilmektir. Bunu içten diyebilen insan, huzur bulur. Onu kimse sarsamaz.

Lüks ve pahalı bir araba alabilecekken ihtiyacını giderecek kadar orta kalitede bir arabaya binen insan, arabasını keyifle sürer. Lüks arabadaki ise, yoldan geçen herkesin kendisine hasetle baktığını görüp rahatsız olur. Fakat kendisini arabadan inerken görenlerin yaptıkları dalkavuklukla mutlu olduğunu zanneder.

Dengeli olmak, müsrif olmamaktır. Dengeli olmak, cimri olmamaktır. Dengeli olmak, cömert olmaktır.

Dengeli olmak, ihmalkâr olmamaktır. Dengeli olmak, aceleci olmamaktır. Dengeli olmak, işini zamanında yapmaktır.

Dengeli olmak korkak olmamaktır. Dengeli olmak saldırgan olmamaktır. Dengeli olmak, cesur olmaktır.

Dengeli olanın susması, yaptığı kötülükleri gizlemek veya başkasının yanlışını söylememek değil, bir vakardır. Dengeli olanın konuşması, gevezelik değil, insanlara faydadır.

 Bu listeyi her insan kendi hayatını göz önüne getirerek uzatabilir. Eğer stres denilen gerginlikten kurtulmak ve huzur bulmak istiyorsak, yaptığımız listeyi bir kâğıda yazıp kendimizi denetleyebiliriz. İhtiyaç dediğimiz şeyler mi bizi yönetiyor görebiliriz.

Hatalarımızı belirlememize rağmen, huzuru bulmak için ne yapacağımızı bilemeyebiliriz. Böyle durumlarda Allah’a sığınalım. Yüce Yaradan’dan içten bir yakarışla yardım isteyelim. Onun lütfuna mazhar olmak için ilk gayretleri biz gösterelim. Hangi yönlerde çaba sarf edeceğimizi, Onun değişmemiş tek kitabı olan Kur’an’a bakarak bulalım.

Allah’ım, bizlere sağlık, huzur ile Senin yüce huzuruna yüz akıyla gelebilmemize yakışır bir ömür ve ölüm ver.

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.