SEMAVİ DİNLER VE İLİM

SEMAVİ DİNLER İLERLEMEYE ENGEL Mİ?

 

Öncelikle ilerleme sözüyle ne kastedildiğini anlamak gerekir. İlerlemeden maksat, günümüz dünyasında olduğu gibi, demokrasi ortamının boşluklarından faydalanarak; gasp, hırsızlık, fuhuş, uyuşturucu kullanımı, boşanmalar, insanları kandırarak ve ezerek zenginleme, zengin-fakir arasındaki farkın çok açılması vb hususların artması ise, semavi dinler (Yüce Yaradan’ın buyrukları) bunlara engeldir.

Eğer ilerlemeden amaç, pozitif bilimlerdeki yeni bilgilerin elde edilmesi ise, hemen cevap vermek yanlış olur. Daha kabul edilebilir bir cevap için önce konuyu irdelemek gerekir.

Musevilik ve Hıristiyanlık olarak adlandırılan semavi dinlerin kutsal kitaplarının tahrif olduğunda hemen herkes hemfikirdir. Bu sebeple, bunların kutsal kitaplarından net örnek verilemiyor. Diğer taraftan Kur’an’daki Enam Suresi 92. ayetle: “İşte bu da bizim indirdiğimiz bir kitap! Feyzi ve bereketi dünyayı tutacak, evvelki kitapları bu tasdik etmedikçe, muteber sayılmayacak…..” diyerek bu durumu açıklığa kavuşturuyor.

Ayetten ilk anlaşılan Kur’an’ında diğerleri gibi (Zebur, Tevrat, İncil) Allah tarafından indirildiğidir. Kur’an’ın feyzi ve bereketi dünyayı tutacaktır. İkinci olarak Kur’an’dan önceki kitapların tahrif edildiklerinin Yüce Yaradan tarafından ifade edilmesidir. Dolayısıyla diğer kitapların hükümlerinin Kur’an ile çelişmesi durumunda, onlar muteber değildir. Çelişkili konularda sadece Yüce Yaradan’ın koruyuculuğundaki Kur’an’ın hükümleri muteberdir.

Allah’ın Hz. İsa’ya verdiği, hastaları iyileştirme gibi özellikler, belki de insanları araştırmaya yöneltmek içindi. Fakat Bizans’ın (esas olarak Roma İmparatorluğunun) tavırları belki de araştırma düşüncesinin oluşmasının önüne geçti. Bizans, önceleri Hz. İsa’nın izinden gidenlere karşı çok acımasızca baskı yaptı. İnsanlar hayatlarını doğru dürüst yaşayamadılar. Sonra Bizans devlet olarak kendileri Hıristiyan oldu. Bu defa Hz. İsa’yı, kendilerinin daha önce inandıkları eski tanrılarından biri imiş gibi değerlendirdiler. Tanrının tekliğini ret ettiler.

Bu anlayışa itiraz eden İskenderiyeli papaz Airus’u (318) ve Nestirius’u (428) cezalandırdılar. Cezaların etkisiyle Tanrının tekliğini savunma cesaretini uzun süre kimse gösteremedi.

Dolayısıyla Tanrı yerine koydukları Hz. İsa’nın yaptıklarını insanların yapması mümkün olmadığından, araştırmaya yönelmediler. Aslında Bizans’ın Hıristiyan olması hem dinin yayılmasını yavaşlattı (Avrupalılar arasında yayılma uzun sürdü, 13. asra kadar devam etti.) hem de dinin manevi yani ahlâki yönünü tahrif etti.

Andrew Greeley’in deyimiyle Avrupa, Hıristiyan olmadı. Hıristiyanlık Avrupalılaştı.

Hıristiyanlığın Roma imparatorluğu içerisinde yayılması sırasında oluşan bu düşünce ve kısa süre sonra İmparatorluğun yıkılması birleşince, pozitif ilimlerde gerileme başladı. Avrupa’da başka güçlü devlet ortaya çıkmayınca, Kilise en büyük güç oldu. Sonuçta gerileme deniz aşırı sömürgelerden artık değerlerin gelmesine ve zenginleyen burjuva sınıfının ortaya çıkışına kadar sürdü.

Müslümanlığın seyri daha farklı oldu. Hz. Muhammed (s.a.v.) kendi sağlığında dini yerleştirdi, devletini kurdu. Bunun sonucunda Hıristiyanlığın aksine Müslümanlar, pozitif ilimlerde ilerlediler. Arapların İslâmiyet öncesi ve sonrasındaki ilimle ilgilerine bakıldığında bu durum daha iyi anlaşılır. Benzer durum Türkler için de geçerlidir.

Yüce Yaradan Kur’an’ında, âlimlerin Kendisine (Allah’a) daha çok yaklaştığını anlatır. Kur’an’da en çok geçen sözler, ilim ve hikmetle ilgili olanlardır. İkinci olarak çok geçen sözler “hiç düşünmez misiniz?”, “hiç akıl erdirmez misiniz?” şeklindedir.

Zumer Suresi 9. ayet: “….Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” diyerek bilginin ve araştırmanın önemini vurgular. Peygamberimize atfedilen bir hadis: “İlim Çin’de de olsa gidiniz, alınız” şeklindedir. Demek ki Kur’an ve hayatı Kur’an’ın uygulaması gibi olan Hz. Muhammed, pozitif ilimlerdeki çalışmaları teşvik etmektedir.

Günümüzde Müslüman dünya pozitif ilimlerin neredeyse çekirdeğini, diğer bir deyişle zihniyetini kaybetmiş durumdadır. Hâlbuki aynı insanların aynı buyrukları yorumlayıp uygulayan ataları, ilimde zamanlarının en ilerisi olmuşlardı.

Müslümanlığın günümüze kadar yaşadığı serüveni incelendiğinde, ilerlemeye engel olanın din olmadığı anlaşılıyor. İlerlemeye engel olan, dinin yorumları ve uygulamalarındaki yanlışlıklardır. Bu durum hem Hıristiyanlık hem de Müslümanlık için geçerlidir. Hz. Musa dönemi hakkında yeterince bilgimiz olmadığından yapılacak yorumlar yetersiz kalır.

Pozitif bilimlerle din birlikte olursa, insanlığın huzuru artar. Çünkü asıl olan bilimin insanlığın yararına kullanılmasıdır. Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi, bilim “nasıl” sorusuna, din ise “niçin” sualine cevap arar. İnsanlığın huzuru da, bu iki sorunun birbirini destekledikleri ve tamamladıkları oranda artar.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.