REFAH İÇERİSİNDE YAŞAMAK MI, HUZURLU YAŞAMAK MI?
Geçen yazımızın sonunda, gezegenimizin geleceğini korumak için seçim yapmamız gerektiğini ifade etmiştik. Refah içerisinde mi, yoksa huzur içerisinde mi yaşamak istediğimize karar vermemizin geleceğimizi şekillendireceğini belirtmiştik.
Eğer, geleceğimizi düşünmeyip, sadece kendi maddi refahımızı hedefleyecek isek, çocuk sahibi olmayı planlamamalıyız. Çünkü biz şimdiden, çocuklarımızın yaşamlarının bizden daha sağlıksız olması için çalışıyoruz demektir.
Eğer çocuk ve torun sahibi olmayı hedefliyorsak, oturup geriye yaslanarak ciddiyetle düşünmemiz gerektiğinin, bir yükümlülük olduğunu bilmeliyiz. Sorumluluğumuzun şuurunda isek, gelecek nesillerimizin oluşmasına uğraşmalıyız.
Bu sitede yayınladığımız “Zenginlik Nedir”, “İslâm’da İlim ve Zenginlik” ve “Zengin Kimlere Denir” başlıklı yazılarımızda refah içerisinde yüzen bir zengin olmanın insanı huzurlu yapmayacağı konusunda fikirlerimizi, gerçek yaşamdan örneklerle belirttik.
Zengin olmak isteği bir hırs haline gelirse, işte kişi için tehlike o zaman başlar. Çünkü artık zenginliğin sınırı ortadan kalkar. Hep daha zengin olmaya çabalar. Sahip olduğu serveti, geldiği makamı yetersiz görür. Bütün enerjisini daha üst makamlara gelebilmek için harcamaya başlar. Daha üst makam yoksa veya gelebileceğini düşünmezse, mevcut mevkisindeyken, yetkilerini artırmaya çalışır.
Bu duruma düşmüş kişilerin her çabası, hem diğer insanların hem de insanlığın aleyhine sonuçlar doğurur. Çünkü güçlü olma isteği, başkalarının haklarını, sağlıklarını ve yaşamlarını düşünmesini engeller. Kendisinin kazancı için başkalarının ölmesinin bile hiçbir önemi kalmaz. Artık böyleleri için, diğer insanların ölümlerinin, doğrudan veya tedrici olması arasında bir fark kalmaz. Yoluna çıktığını düşündüğü insanlar için ölüm emri vermekten bir an bile tereddüt etmez. Veya yaptığı ya da sattığı ürünlerin, insanların sağlıklarını bozarak ölümlerini çabuklaştıracağını bile bile o işi sürdürür.
Aslında bu yapıdaki insanların yaşamlarını yakından incelersek, en huzursuz kişiler olduklarını görürüz. Bu konuda diğer yazılarımızda, örneklerle açıklamalar yaptık. Refah içerisinde yaşamak isteyerek, gezegenimizi ve insanlığı tehlikeye atan kişilerin kendileri de huzurlu değillerse, o zaman, refah içerisinde yaşamanın ne anlamı var?
Gelelim Kur’an’ın bu konulardaki aktardıklarına. İslâm, helâl yoldan elde edilecek zenginliğe karşı değildir. Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamber olduğunda zengin bir tüccar idi. Hz. Ebubekir Müslüman olduğunda zengin idi. Hanefi mezhebinin temelini atan İmamı Azam Ebu Hanife, zengin bir tüccar olarak yaşadı. Helâl yollar, Yüce Yaradan’ın kurduğu düzen içerisinde kalan, başkalarına, insanlığa ve dünyamıza zarar vermeyen, hattâ onlara da kazandıran gelir yöntemleridir. Bu konuda “İslâm’da Çalışmanın Önemi” ve “İslâm’ın Üretime Bakışı” başlıklı yazılarımızda fikirlerimizi belirttik.
Helâl yoldan ve başkalarına da faydalı olarak kazanmak teşvik edilmiştir. Ancak israf etmek yasaklanmıştır. Enam Suresi 141, Araf Suresi 31 de “…Allah, israf edenleri sevmez” denilmiştir.
Gezegenimizdeki yaşamın geleceğini korumak “israf etmeyiniz” emrini uygulamakla başlar, infak ediniz emriyle perçinlenir.
Bakara 215: “Ey Muhammed! Sana nereye infak edeceklerini soruyorlar. De ki: Hayır olarak verdiğiniz nafaka, ana baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Hayır (yardım) olarak daha ne yaparsanız herhalde Allah onu bilir.”
Bakara 219: “Ey Muhammed! Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat günahları, menfaatlerinden daha büyüktür. Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazlasını (vazgeçtiklerinizi, sizi sıkmayanı) infak edin. İşte böylece Allah, size ayetlerini açıklıyor. Umulur ki siz düşünürsünüz.”
Bakara 262: “Allah yolunda mallarını infak eden, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayı, gönül incitmeyi uygun görmeyen kimselerin Rableri yanında mükâfatları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir.”
Eğer Kur’an hükümlerine göre hayatımıza yön vermeye çalışırsak, refah ile huzur arasında bir denge kurduğumuzu göreceğiz. Birini, diğerine tercih etmek zorunda kalmayacağız. Refah anlayışımız, törpülenecek. Başkalarına, insanlığa ve gezegenimize zarar vermeden refah ve huzur içerisinde yaşamayı öğreneceğiz. Belki de böylesine imrenilecek bir dünya hayatı yaşamaktan daha önemlisi olarak, ebedi ahret hayatında da, Bakara Suresi 262inci ayetin muhatabı olma ihtimalimiz güçlenecek.