PARA VEYA MAKAM HER ŞEYDİR DİYENLER, BİR GÜN BUNLARA DAHA ÇOK SAHİP OLMAK İSTEYEN YAKINLARI TARAFINDAN HARCANIRLAR
(Not: Bu yazı Haziran 2014 tarihinde yayınlanmıştı. Silindiğinden aynen yayınlıyoruz.)
İnsanlar güçlü olmak için, para ve makam peşinde koşarlar. Bunları elde edebilmek için de, kimseye acımamak gerektiğini düşünürler. Kendilerine göre haklıdırlar. Çünkü kendilerinden daha zengin veya daha üst makamda olanlar, kendilerine acımamaktadırlar.
Böyleleri, hayvanlar âlemindeki mücadeleyi kendilerine örnek alırlar. Güçlü olan hayvanların, güçsüzlere acımadıklarını söylerler. “Doğanın kanunu böyle” derler.
Ama örnek aldıklarının, hayvanlar olduğunu hiç düşünmezler. Doğa kanunu dediklerini, yakından incelemezler. Hâlbuki Allah, her hayvana bir görev vermiştir. Hepsinin insanlar açısından faydalı bir işlevi vardır.
Bazı hayvanların diğerlerinden fazla çoğalmaları, tabiatın dengesini bozar. Bu sebeple Allah, hayvanlar âleminde böyle bir düzen kurmuştur. Yiyeceğini kendisi taşıyamayacak olanların dahi rızkını vermiştir.
Bu düzende, hiçbir hayvan zevk için veya kendisinin güçlü olduğunu göstermek için avını öldürmez. Karnı tok iken aynı av yanından geçse, ona dokunmaz. Avladığı hayvanı yiyip karnını doyurduktan sonra, kenara çekilir. Aynı avdan kalanları, diğer hayvan gurupları onun gözü önünde yerler. Hiçbirine “bunu ben avladım, siz dokunamazsınız” demez.
Bu açılardan bakılınca, insanların birçoğu, örnek aldıkları hayvanlardan daha bencil bir davranış sergilerler. Fakat düştükleri bu feci konumu hiç akıllarına getirmezler. Aksine, yaptıkları ufak-tefek iyilikleri abartarak, kendilerinin nasıl güzel bir insan olduklarını hayal ederler.
Henüz yolun başlarındakiler de, zirveye ulaşmak için acılara katlanmak gerektir diye düşünürler. Kendilerine yapılan haksızlıklara sabrederler. Kendilerini ezenlere katlanmayı sabretmek olarak algılarlar.
Hâlbuki sabır, katlanmak değildir. Aksine sabır, hayatın güçlüklerine göğüs germektir. Güce ulaşmak için ahlâkın kestirme yollarına başvurmak, zayıflığın işaretidir. Bu zayıflık, iki yöndendir.
Birincisi, insanın kendisi açısındandır. Mücadelenin en zor olanı olan nefsiyle mücadelede, kolay olanı seçmiştir. Yani zayıf tabiatlı olduğunu göstermiştir.
İkincisi, yaşadığı olayların doğası açısındandır. Kendisini ezenlere bir şey yapamayınca, o da kendinden daha güçsüzleri ezerek intikam aldığını düşünmüştür. ”Biz buralara kolay gelmedik” diyerek, kendinden güçsüzleri ezmeyi bir hak olarak görmüştür.
Hâlbuki ezmek için yaptığı her hareket, kendisine kin ve nefret olarak geri gelmiştir. Ama kendi kini ve nefreti, bunları görmesini engellemektedir. Kendi peşine taktığı her kin ve nefret, onun zayıflığıdır.
Zirveye çıktığında, dağın her tarafı kin ve nefretle kaplanmıştır. Zirvenin aşağısındakiler içerisinde, kendisi gibi hırslı çok sayıda insan mevcuttur. İşte ipini onlar çeker. İpinin çekildiğinin farkına bile varmaz. O, halen, çevresindekilerin dalkavukluklarını görmeden, onlara güvenmeyi sürdürmektedir.
Darbeler almaya başladığında, çevresine güveni azalır. Öyle ki, dünyada güvenilir bir insan kalmadığını düşünür. Bunu söylerken, kendisini güvenilir insan olarak tanımlar. Bunları Allah bize şöyle anlatır: A’raf Suresi 30: “Bir kısmına hidayet buyurdu, bir kısmına da sapıklık hak oldu; çünkü bunlar Allah’ı bırakıp şeytanı dost edindiler. Bir de kendilerinin doğru yolda olduklarını zannederler.”
Hâlbuki geçmişte yaşadıklarını bir düşünse çevresindeki insanları nasıl ezdiğini, onları nasıl korkuttuğunu, nasıl konuşturmayıp susturduğunu görecektir. Kendisinin onlardan daha güvenilmez tavırlar sergilediğini anlayacaktır. Ama düşünemez.
Çünkü Allah Kur’an’ı Keriminde Zumer Suresi 9. ayette: “……Ancak özü temiz olanlar (temiz akıllılar) düşünürler (anlarlar).” demektedir.
Allah’ım, kendilerine hayvanları örnek alan ve hayvanlardan daha kötü davranan kullarına merhamet et, onların kalplerini nurunla fetheyle, gönüllerini güzelliklere aç Allah’ım.
Senin her şeye gücün yeter.