NİETZCHE’NİN ‘ÜST İNSANI’ ÜZERİNE

NİETZCHE’NİN ‘ÜST İNSANI’ ÜZERİNE

 

Nietzche, “Böyle Buyurdu Zerdüşt” adlı eserinde, üst insan olmanın yolunu şöyle tarif eder: “Merhamet, vicdan ve affetmek gibi insanın iç tiranları ile mücadele edin; güçsüzleri ezin, onların gövdelerinin üzerinden yükseklere uzanın. Çünkü sizler, yüksek bir türün çocuklarısınız, çünkü sizin idealiniz, üst insandır.”

Nietzche’nin ilham kaynağının, Darwin’in “Türlerin Kökeni ve Doğal Seçilim” adlı eserinin olduğunda fikir birliği vardır. Darwin, hayvanları inceleyerek, kendince bir görüş oluşturmaya çalışmıştır. Hayvanların hayatta kalma mücadelelerini kendince yorumlamıştır.

Darwin de, bizler de biliyoruz ki, hayvanlar acıktıklarında, hayatta kalmak için sadece karınlarını doyuracak kadar bir başka hayvanı avlarlar. Karınları tok iken, avladıkları hayvanın diğer arkadaşları yanlarından geçseler, dönüp bakmazlar. Hâlbuki Nietzche’nin üst insanı, tok iken daha tehlikelidir. Daha çok şeye sahip olmak için, Nietzche’nin bütün tavsiyelerini eksiksiz yerine getirmeye çalışır. Sadece bir insan gurubuna karşı değil, bunlarla bir ilgisi olmayan ama kendileri için engel gördükleri bütün insan ve guruplarına karşı merhametsizce ve vicdansızca davranmaktan çekinmezler.

Darwin de, bizler de biliyoruz ki, hayvanlar, hayatları tehdit altında iken tehlikelidirler. Bir aslan bile, bir insandan tehdit görmezse ve aç değilse, o insana durup dururken saldırmaz. Hâlbuki Nietzche’nin üst insanı, kendilerine karşı hiçbir tehdit yokken, bile saldırabilirler. Bazen daha meşhur olmak için, bazen “benim kim olduğumu anlasınlar” düşüncesiyle insanlar için tehdit oluştururlar.

Tarihe baktığımızda, bu durumun çok sayıda örneklerini görmekteyiz. Hem işlenen ferdi suçların hem de çıkarılan savaşların önemli bir bölümü, Nietzche’nin övdüğü, tok ve güçlü pozisyonda olup, kendisini üst insan zannedenler tarafından oluşturulmuştur.

Albert Camus’a göre insan, kendisi olmayı reddeden tek hayvandır. Bu açıdan konuya yaklaşılırsa, insanların içlerinde isyankârlık anlayışının olduğu görülür. Maddi refahı ve makamı artan insanların çoğu, ruhen tatminsiz bir duruma düşmektedir. Yani maddi standardı artan çoğu insanın, ruhi standardı düşmektedir. Ruhi standardı düşenlerde isyankârlık artmaktadır.

İsyankârlık duygusu, en çok Nietzche’nin üst insanında kendisini gösterir. Günlük geçim derdinde olan insan daha kanaatkârdır. Oysaki kendilerini ülkesinin en önemli insanı zanneden bazı siyasiler, “alkış hastası” ve “konuşma hastası” olduklarından, kendilerinin, dünyanın da en önemli kişisi olması gerektiğini düşünmeye başlarlar. Kendisini, yaşayan insanların en önemlisi olarak görmeye başlayan bir insan veya siyasi lider, bilinen tarihin en etkili kişisi olmayı düşünmeye başlar. Dolayısıyla, hangi konumda olurlarsa olsunlar hep isyankârdırlar.

Konumuna isyankâr olan bir insan, Nietzche’nin tavsiyelerini aynen uygulamakla kalmaz, ilaveler yapar. Sadece güçsüzleri ezmekle yetinmez. Güçlüleri de etkisiz hale getirmeye çalışır ki, kendi önü açılsın. Normal bir insan için söylenen “bükemediğin bileği öpeceksin” sözü, onun için geçersizdir. O, bükemediği bileğe karşı, her türlü hileye başvurarak, mücadele eder.

Kendisini en önemli adam olarak gören bir insan ve siyasi liderin, bükemediği bileğe karşı yapacağı birinci hamle, fitne çıkarmaktır. Hem kendi ülkesinin insanları arasında, hem de bükemedikleri insanlar arasında fitne çıkarmaya çalışırlar. “Çalışırlar” dediğime bakmayın, fitne çıkarmak, böylelerinin bildiği en iyi iştir. Çünkü mevcut konumlarına oluşturdukları fitneler sayesinde gelmişlerdir. Hem kendi astları arasında hem de rakipleri ve rakip ekipler arasında fitne çıkararak, aradan sıyrılmışlardır.

Bazen, “sureti haktan” görünürler. Yani, güçlülerle birlikte hareket ediyormuş gibi intiba oluştururlar. Bazen yalanlar uydurarak, karşılarındaki güçlü gurubun arasını bozmaya çalışırlar. Kendi konumlarına yakın gördükleri diğer insanları ve siyasi liderleri de rakip olarak değerlendirirler. Onlara da güvenmezler. Ama çok güveniyormuş gibi davranırlar. Bu davranışlar, onlar için çok kolaydır. Zaten fitne çıkarmak ve yalan, yaşamlarının bir parçası haline gelmiştir. Yüce Yaradan, böylelerini bize şöyle tanıtıyor:

Haşr 14: “Size hepsi toplanarak savaş yapamazlar, ancak müstahkem mevkilerde veya duvarlar, siperler arkasından yaparlar. Aralarında çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, hâlbuki kalpleri dağınıktır. Bu onların akıl etmez bir topluluk olmalarındandır.”

Ayette anlatılan topluluk, Allah’ı inkâr edenlerdir. Kendilerinin üst insan olduklarını zanneden, kendilerini ülkelerinin ve dünyanın en önemli insanı olarak gören insanların ve siyasilerin durumu, ayette anlatılanlardan daha kötüdür. Kendilerini üst insan zannedenlerin aralarındaki çekişme, daha şiddetlidir. Kalpleri daha dağınıktır. Hiç akıl erdirmezler.

Böylelerinin fitneleri; düşünen, karşılaştıkları konuları sorgulayıp araştırmadan karar vermeyen, kendilerine ilim gelmiş olan, birbirini kardeş gören ihlaslı insanlara etki yapmaz. Yeter ki, Allah’ın ipine sarılsınlar. Yüce Yaradan, bu konuda ihlaslı insanları rahatlatacak şekilde şöyle destek veriyor:

İsra Suresi 65: “Doğrusu benim (ihlaslı) kullarım üzerinde senin (şeytanın), hiçbir hâkimiyetin yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter.”

Allah indinde, kulları arasındaki fark, Yüce Yaradan’ın emir ve yasaklarına uyma becerisindedir. Nietzche’nin tanımladığı anlamda üst insan diye bir şey yoktur. Böyleleri, insanlık için tehlikeli, boş ve kibirli insanlardır.

Allah’ım, kibirlenmekten Sana sığınırız.

Allah’ım, Senin ihlaslı kullarından olabilmemiz ve insanlığa hizmet edebilmemiz için, bizlere zihin açıklığı ve irade gücü ver.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.