MEDENİYETİN GÖSTERGELERİ ÜZERİNE 1

MEDENİYETİN GÖSTERGELERİNDEN BİRİSİ, KÜTÜPHANELERİDİR

 

İnsanlığın yazıyı kullanmaya başlamasından önceki dönemin medeniyet anlayışı hakkında çok az fikrimiz var. Kayalardaki resimlerden, taşların üzerine kazınmış işaretlerden ve yıkıntıları kalmış bazı binalardan yola çıkıyoruz. Çoğunluğu kendi yorumumuz olan düşüncelerimizi, sanki eskilerin gerçek yaşantılarıymış gibi anlatıyoruz. Belki, Amerika kıtasının yerlileri bizler için iyi bir gösterge olabilirdi. Fakat bu insanlar, keşiflerle birlikte kısa süre içerisinde soykırıma uğratıldıkları için onlar hakkında da net bilgi sahibi olamadık.

Yazının yaygınlaşması ile birlikte, medeniyetler daha geniş bölgelere yayılmaya başladı. Yazılanların saklanabilirlikleri arttıkça, medeniyetler arasındaki farklar belirgenleşmeye başladı. Kütüphanelerdeki kitapların sayısı arttıkça, oluşturulan (en azından maddi) uygarlığın ayakta kalma süresi uzadı. Farklı bölgelerde yaşayan insanlar, birbirlerinden etkilendiler. Kendilerini dünyada yaşayan tek gurup olarak görmeyi bıraktılar.

1492 de başlayan keşifler öncesinde Amerika kıtasında yaşayanların kütüphaneleri hakkında ciddi bir bilgimiz yok. Eğer onların kütüphaneleri olsaydı, birbirleri hakkında bilgileri olurdu. Dolayısıyla aralarında irtibat olurdu. Fakat aralarında iletişimin olmadığını, keşifler döneminde yaşanan olaylardan anlıyoruz.

Nitekim Aztekler, dünyada sadece kendilerinin yaşadığını düşünmüş olmalılar ki, Azor adalarında yaşananlardan haberdar olmadılar. Eğer, Avrupa’dan gelenlerin (İspanyollar) Azor adalarında yaptıkları vahşeti bilselerdi, Cortes’in 550 adamını yok ederlerdi. Ama sadece 550 kişi karşısında, kendileri yok oldu. Bu yok oluşun tek sebebi baruta sahip olma farkı değildir. Bilgisizlikten dolayı, gelenlerin amaçlarını tahmin edememeleridir. Gelenleri, kendileri gibi sözüne güvenilir, iyi niyetli insanlar olarak değerlendirmeleridir. Bu bakış açısı, İspanyollara kucak açmalarına ve onlarla işbirliği yapmalarına sebep olmuştur.

Benzer şekilde İnkalar da, Azteklerin başına gelenlerden haberdar olmamışlardı. Bu sebeple, Pizarro’nun 168 adamı tarafından esir edildiler. İşin ilginç tarafı Cortes ve Pizarro, yerli halka karşı farklı dönemlerde aynı taktiği uyguladılar. İnkalar da gelen insanlara kucak açtılar, onlarla işbirliği yaptılar.

Kızılderililer de muhtemeldir ki, dünyada sadece kendilerinin derisi gibi deriye sahip olanların yaşadıklarını düşündüler. Başka guruplar hakkında bilgileri yoktu. Kızılderililer, aşağı bölgelerde yaşananlar hakkında bilgi sahibi olsalardı, tarihin akışı değişirdi. Bölge halkları, gelenlere karşı işbirliği yapsalardı, Avrupalılar, onlara ciddi hiçbir zarar veremezlerdi. Çünkü Avrupalılar, az sayıda insanla ve çok masraflar yaparak yola çıkabiliyorlardı. Aylarca süren bir yolculuk yaparak Amerika’ya ulaşabiliyorlardı. Dolayısıyla geldikleri yeni yerlerin insanlarını korkutmaları bile zor olurdu.

Diğer taraftan Avrupalılar o dönemde sürekli birbirleriyle savaşıyorlardı. Bu sebeple, yeni keşfettikleri topraklara, birlikte ve ortaklaşa sefer yapma ihtimalleri de çok zayıf idi. Nitekim yeni keşfedilen topraklar için birbirleriyle yaptıkları savaşlar, aralarında hiç anlaşamayacaklarının bir göstergesidir.

Yazımızın başlığıyla ilgili olarak incelenmesi gereken husus, “medeniyet anlayışı” olmalıdır. Amerika’da yaşayan yerli insanlarda, kütüphaneler ya çok yetersizdi veya yoktu. Fakat Avrupa’da kütüphaneler vardı. Gerçi Avrupa kütüphanelerindeki el yazması kitap sayıları, Osmanlı Devletininkiyle veya İslâm devletlerinin sahip olduğu miktarlarla karşılaştırıldığında çok az idi. Ama yine de kütüphaneler vardı. Hattâ Fransa Kralı olan ve bilge lakaplı V. Charles’ın ölümünde (1380) kitaplığında 1200 el yazması kitabın olması, Fransızların diğer Avrupa devletlerine karşı övünç kaynağı olmuştur.

Bir karşılaştırma yapalım. Moğol istilası, 1260 yılına kadar geçen kısa sürede, bütün kütüphaneleri yakıp yıkmıştır. İslâm sultanları bu duruma bir çare bulamamışlardır. Görev âlimlere düşmüştür. Bunlardan birisi de, Nasreddin Tusi’dir. Aydaki kraterlerden birine ismi verilen Türk olarak bilinen bilginin döneminde, Cengiz Han’ın torunu olan Hulâgu Han bölgede devlet kurmuştur. Han, Moğolların en sert hükümdarı olarak bilinir. Nasreddin Tusi, Han ile çok iyi iletişim kurar. Veziri olur Fakat onu ilmiyle ve insanlığıyla etkiler. Bu sayede çeşitli kütüphanelerden toplatarak 400.000 civarında kitabı kurtardığı ve Meraga’da oluşturduğu kütüphaneye yerleştirdiği söylenir. Rakam söylenti de olsa, sonraki dönemde Osmanlıların başkenti İstanbul’daki kütüphanelerdeki kitap sayılarına bakıldığında fazla abartılı değildir.

Tekrar konumuza dönersek, Avrupa’daki kütüphaneler ve kitaplar neden herkesin tasvip edeceği bir medeniyet oluşturmamıştır. Diyelim ki, başlangıçta kitap ehli olan insanlar olaya müdahale edemediler. Fakat sonraları neden, aksine, yeni karşılaştıkları medeniyetleri yok etmeye devam etmişlerdir. Bu sorunun cevabını, sonraki yazımızda irdelemeye çalışacağız.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.