MASUM İNSAN KİMDİR
Masumluğun karşıtı, suçludur. Hiçbir insan tamamen masum veya tamamen suçlu değildir. Biz kişiler hakkında tarafsız yaklaşsak bile, bildiklerimiz kadarıyla bir yargıya varırız. Eğer bildiklerimizin içerisinde yanlış bilgiler var ise, o insanın masumluğunun derecesi hakkında hatalı karar verebiliriz. Bir insanın masumluk derecesini, sadece Allah tam anlamıyla bilir.
Bu konuda bizim sorumluluğumuz, konuyu mümkün olduğu kadar çok yönlü irdelemektir. Bir insanın masumluk derecesinin tartışılacağı konuların başında, polisiye olaylar gelir. Diyelim bir gurubun içerisindeki bir veya birkaç insan, suç işlediler. Olayla doğrudan ilgili olmayan gurup üyeleri yakalanırlarsa “masum olduklarını” söylerler. Çünkü olayın içerisinde doğrudan yoklardır.
Böyle olaylarda bir insanın masumluk derecesini, bazı sorulara samimi olarak vereceği cevaplar belirler. Acaba olay gerçekleşmeden önce haberi olsaydı, ne yapardı? Olayı yapanlara mı katılırdı? Katılmazsa, sessiz mi kalırdı? Yoksa olayın gerçekleşmesini engellemeye mi çalışırdı?
Bir insanın masumiyet derecesi konusunda fikir sahibi olacağımız bir diğer husus, demokrasi ile yönetilen ülkelerdeki oy kullanmadır. Yolsuzluk ve soysuzluk yapanlara oy veren insanlar kendilerini “bilmiyordum, dedikodu zannediyordum, ben masumum” diye savunmak isterler. Hâlbuki Yüce Yaradan İsra Suresi 36. ayette “Bir de bilmediğin bir şeyin ardınca gitme…” diyerek bu savunmaları geçersiz kılıyor.
Oy veren insanların masumiyet dereceleri hakkında fikir sahibi olabilmek için onlara da benzer soruları sormak gerekir. Oy verdiklerinin yolsuzluk ve soysuzluk yaptıklarına inansa, ne yapardı? Aynı insanlara oy vermeye devam mı ederdi? Yoksa oy vermeyi keser miydi? Oy vermediği zaman sadece oy vermeyip yolsuzluklarına sessiz mi kalırdı? Yoksa daha önce onlara oy vermesine rağmen, aleyhlerine çalışır ve onlara karşı mücadele eder miydi?
Bir insanın masumiyet derecesi konusunda fikir beyanında zorlanacağımız çok değişik olaylar vardır. Örneğin, bir canlı veya cansız bombanın rastgele patlaması sonucunda tesadüfen orada bulunan birinin durumu nedir? Veya polisten kaçarak halkın içerisine karışan bir teröristi yakalarken tesadüfen ölen bir başka vatandaşın durumu nedir? Benzer şekilde şoför hatası sonucu kaza yapan bir otobüste bulunan insanların konumu nedir?
Bilindiği gibi, Allah izin vermedikçe kimse ölemez. Al-i İmran 145: “Hem Allah’ın izni olmadıkça kimseye ölmek yoktur. O, vadesiyle yazılmış Şaşmaz bir yazıdır.” Demek ki, canlı bombanın kendisi bile, Yüce Yaradan’ın izni olmazsa ölemez.
Peki, ölmesine izin verdiklerinin durumu ne olabilir? Örneğin Allah, Kendisinin rızasını kazanmak için savaşanlardan bazılarının genç yaşta ölmelerine izin veriyor. Ama Kur’an’a göre onları ahiretinde mükâfatlandırıyor. Diğer taraftan kendi iradeleri dışında başkasının hatasından dolayı ölenlerin konumu ne olabilir? Yüce Yaradan bunların durumunu en iyi bilendir ve en adil değerlendirmeyi yapacaktır. Kur’an’da, hiç kimseye zerre kadar haksızlık edilmeyeceği, hardal tanesi kadar amelin teraziye konacağı taahhüt ediliyor.
Bu kişilerin ölümünde haksızlığı Allah değil, canlı bomba, şoför, pilot gibi insanlar yapmıştır. İlgisi olmayan bir konumda ölen bu insanların, yaşadığı sürece yaptıklarını Allah’ın en adil olarak değerlendirdikten başka, son ölüm hallerini de bizim bilemeyeceğimiz bir şekilde değerlendirmesine katarak kararını yine en adil olarak vereceğinden şüphemiz yoktur.
Ayrıca gaybı bilen sadece Allah olduğundan biz görüntüye bakarak yanılabiliriz. Bu konuda Kur’an’da Hz. Musa ile muhtemelen Allah’ın görevlendirdiği genç bir insan arasında geçenlerin anlatıldığı uzun hikâye bize ışık tutacaktır. (Kehf Suresi 60-82inci ayetler arası) Yani belki de ölenlerin kimisinin ölmesi kendisinin iyiliği için, kimisinin ki toplumun iyiliği için olabilir. Kimisi de mükâfatını ahirette alabilir. Kimi insan da, tesadüfen! oradan yara almadan kurtularak veya son anda fikir değiştirdiği! için olay sırasında ortamda olmayarak korunmuş olabilir. Kesin olan şey, ilgisiz insanların ölümüne bilerek sebep olanların mutlaka cezalandırılacağıdır.
Kur’an’da bir mümini kasten öldürmek yasaklanmıştır. Kasten öldüren doğrudan cehennemlik olacaktır. Nisa Suresi 93: “Her kim de bir mümini kasten öldürürse, artık onun cezası cehennemde ebedi kalmaktır. Allah ona gazap etmiş, lanet etmiş büyük bir azap hazırlamıştır.”
Demek ki, Yüce Yaradan nezdinde masum olan insan, mümin olan kişidir. Kur’an’a göre, her kitap ehlinin mümini vardır. Mümin yukarıda sorduğumuz sorulara en sondaki cevapları verendir. Yani haksızlığa, yanlışlığa, yolsuzluğa karşı mücadele edendir. Dolayısıyla bu kişi hem masum hem de dürüsttür. Bu nedenle masumluk derecesi yüksektir. Olayda parmağı olmadığı için masum durumunda olan ama dürüst olmayan, haksızlıklara karşı mücadele etmeyen kişinin masumiyet derecesi düşüktür.
Kitap ehlinden olan Kurayzaoğulları’nın başlarına gelenler, masumiyet konusunda bizlere örnektir. Müslümanlarla anlaşmalarını tek taraflı bozarak, Müslümanların düşmanlarına arka çıkmışlardır. Müslümanlar ateş çemberinden çıkınca onların bütün erkeklerini öldürerek cezalandırmışlardır. Yüce Yaradan Kur’an’ında Müslümanların bu tavırlarını aşağıdaki ayetlerle tasdik etmiştir.
Azhab Suresi 26: “Hem kitap ehlinden, onlara (düşmanlara) arka çıkanları kalplerine korku düşürerek, kulelerinden indirdi. Bir kısmını öldürüyorsunuz, bir kısmını da esir alıyorsunuz.”
Azhab Suresi 27: “Onların arazilerini ve mallarını ve yurtlarını size miras kıldı, bir de bir yer ki daha henüz ona ayak basmadınız. Allah her şeye kadirdir.”
Peki, tesadüfen orada olduğu için ölen müminlerin ölümüne sebep olanlara ceza nedir? Onu biz bilemeyiz. Bu konuda net fikir yürütebilmemiz için, Kurayzaoğullarının içerisinde kendini gizlemek zorunda kalan müminler olup olmadığını bilmemiz gerekir. Ama ölen mümin insanın Allah tarafından mükâfatlandırılacağını, Kur’an’dan anlıyoruz.
Nisa Suresi 92: “Bir mümin bir mümini yanlışlık dışında öldüremez. Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse bir köle azat etmesi ve ölenin varislerine verilmek üzere bir diyet vermesi lazım gelir. Eğer (ölenin) varisleri bağışlarlarsa başka. Eğer öldürülen -kendi mümin olmakla beraber- size düşman bir kavimden ise o zaman öldürenin bir köle azat etmesi lazım gelir eğer kendileriyle aranızda bir antlaşma bulunan bir kavimden ise, varislerine teslim edilecek bir diyet vermek ve mümin bir köle azat etmek lazım gelir. Bunlara gücü yetmeyende – Allah tarafından tövbesinin kabulü için ardı ardına iki ay oruç tutması lazım gelir. Allah bilendir. Hüküm sahibidir.”
Biz hangi ortamda müminlerin olduğunu bilemeyiz. O halde bir mümini yanlışlıkla bile olsa öldürmemek için dikkatli olacağız. Ama Kur’an’da yasaklanan şey, bilerek ve isteyerek öldürmektir.
Diğer taraftan Allah, Hz. Muhammed’e (s.a.v.), “sen içlerindeyken onları helâk edecek değiliz” demektedir. Demek ki, bir halkı toptan helâk etmek yanlıştır. İçlerinde masum yani Yüce Yaradan nezdinde mümin insanlar olabilir. Ama aynı halk içerisindeki yanlış insanlara karşı Allah, cihat emrini vermiştir.
Gerçeği Allah bilir. Bize düşen hassas davranmaktır.
Allah’ım, hak ve adaletten ayrılmamamız için bizlere irade gücü ver.