KUR’AN ARAPÇA MI OKUNMALI?
Türkiye’de dini konularla ilgilenen çok sayıda insan Kur’an’ın mutlaka Arapça okunmasının şart olduğunu söylerler. Bu tarzlarının dayanağı, Türkçedeki ‘^’ şeklindeki şapka işaretinin bir ara Türk Dil Kurumu tarafından kaldırılmış olmasıdır. Şapka işareti kullanılmazsa ‘kâr’ yazacak iken ‘kar’ yazılınca anlamın değişeceğidir. Doğrudur. Değişir. Ama Türkçedeki böyle durumlar çok nadirdir. Çünkü yeteri sayıda sesli harf vardır.
Acaba Arapçada durum nasıldır. Arapçada üç sesli harf vardır. Bu açık, sessiz harflerle kapatılmıştır. Kur’an’ın Arapça olarak okutulmasını öğreten kurslarda veya kitaplarda öğrenciler şöyle uyarılır: “Arap harfleri 12 ayrı yerden çıkarılan seslerle okunabilir. Eğer bu harfleri yerinden çıkaramazsanız, manâ bozulur. Böylece Kur’an’ı yanlış okumuş olursunuz”
Bir örnek verirsek, Türkçede ‘h’ bir tanedir. Arapçada üç tanedir. (ha, hı, he). Eğer Arapçadaki “halak” kelimesini hangi ‘h’ ile yazıldığına bakmadan Türkçe “h” ile “halak” olarak okursak çok büyük hata yaparız. Çünkü Arapçada “ha” ile yazılan “halak”, ‘tıraş etmek’ anlamındadır. “hı” ile yazılanı ‘yarattı’ anlamındadır. “he” ile yazılanın sonu “ke” ile değil “kaf” ile bitiyorsa, ‘helâk etti’ anlamındadır.
Buradan da anlaşılıyor ki, Arap olmayan birinin Kur’an’ı Arapça okuması, yanlış anlamlara fazlasıyla davetiye çıkarır. Diğer taraftan Türkçeden tek olup Arapçada birden fazla olan harf sadece “h” değildir. Arapçada üç çeşit “s” vardır (SE, SAD, SİN). “d”, “t”, “k”, “z” harfleri iki çeşittir. (de, da, te, ta, ke, kaf, ze, zı)
Biz bu açıklamaları, bazı din adamlarının Kur’an’ın Türkçe okunmasının doğuracağını söyledikleri hatalardan kat be kat fazlasının, Arapça okunurken yapılacağını göstermek içindir. Yoksa bu tartışmaların fazla bir önemi yoktur. Çünkü her konuda bizi aydınlatan Kur’an, bu konuda da net açıklamalar getirmiştir.
İbrahim Suresi 4üncü ayet: “Biz, her peygamberi, ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara apaçık anlatsın…” Demek ki, bütün kutsal kitaplar Arapça inmemiş. Yüce Yaradan, görevlendirdiği peygamber hangi kavimden ise, o kavmin diliyle göndermiş.
Yusuf Suresi 2inci ayet: “Muhakkak ki, biz onu anlayasınız diye Arapça bir kitap olarak indirdik.” Son peygamber Hz. Muhammed Arap kavmi içerisinde yaşadığından Allah da Kur’an’ı Arapça olarak indirmiş.
Şuara Suresi 195: “Açık parlak bir Arapça lisan ile.” 198: “Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi.” Zumer Suresi 28: “Pürüzsüz Arapça bir Kur’an (indirdik ki, Allah’ın azabından) korunsunlar.” Fussilet Suresi 3: “Bu, Arapça bir Kur’an olarak, ayetleri bilen bir kavim için ayırt edilip açıklanmış bir kitaptır.” Şura Suresi 7: “Böylece biz sana Arapça bir Kur’an indirdik ki, şehirlerin anası (olan Mekke) halkını ve etrafındakileri uyarasın ve hakkında hiç şüphe olmayan kıyamet gününün dehşetinden onları korkutasın. Bir grup cennettedir, bir grup da cehennemdedir.”
Zuhruf Suresi 2: “Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur’an yaptık.” 3: “Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur’an yaptık.” Yüce Yaradan aynı surenin iki ayetinde aynı ikazda bulunuyor.
Rad Suresi 37: “Ve işte biz o Kur’ân’ı Arapça bir hüküm olarak indirdik. Yemin olsun ki, eğer sen, sana vahiyle gelen bu bilgiden sonra onların keyiflerine uyacak olursan, sana Allah’tan ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.”
Taha Suresi 113üncü ayet: “İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik. Onda ikazları tekrar tekrar açıkladık ki belki sakınırlar yahut onlara bir ibret ve uyanış verir.”
Ayetler gayet açıktır. Yüce Yaradan, Kur’an’ın Arapça indirilme sebebini ve diğer ikazlarını bile, bu kadar çok tekrar etmiş. Sırf bizim sakınmamız veya ibret almamız ve sonunda uyanmamız için. Fakat Şuara Suresi 198inci ayette anlatılan gibi, Kur’an, Arapça bilmeyen birine indirilseydi, kitabı o okusaydı yine de ona iman etmeyenler çıkacaktır.
Kur’an’ın bizlere açıkça anlattığı şey; evrensel olanın, Kur’an’ın (ve diğer gönderdiği kitapların) lafzının değil, anlattıklarının yani özünün olduğudur. Dolayısıyla kitapların indirildiği diller değil, kitaplar kutsaldır.
Diğer taraftan Arapçadaki harflerin farklılıklarından dolayı, Arapçanın bir başka dile tam tercüme edilemeyeceği savunulmaktadır. Hâlbuki hiçbir dilden diğerine tam anlamıyla tercüme yapılamaz. Hattâ aynı dilin farklı asırlardaki kelimeleri bile aynen yeni kelimelerle ifade edilemez. Yani bu özellik sadece Arapçaya mahsus değildir.
Kur’an’ın indiriliş amacı iyice anlaşılıp öğüt alınması, böylece insanların ve insanlığın huzur bulmasıdır. Öğüt alabilmek için, önce söyleneni anlayabilmemiz gerekir. Anlamadığımız bir dilde en güzel öğütler bile verilse, hiçbir faydası olmaz. Nitekim Kur’an’ın Arapçasını ezbere bilen diğer kavimlerin insanları da, hem okurken birbirinden farklı vecihle okumaktadırlar, hem de çoğu öğüt almamaktadır.
Bilindiği gibi Kur’an’a göre “dinde zorlama yoktur”. O halde insanları, Kur’an’ı Arapça okumaya zorlayamayız. Zaten, Türkiye’de Karadeniz bölgesinde oturan bir kişinin Kur’an’ı Arapçadan okuması ile Doğu Anadolulu veya Ege bölgesinden birinin okuması arasında bile fark vardır.
Ama Arapçayı çok iyi seviyede öğrenip Kur’an’ı okursak, yukarıda bahsedilen hataları azaltırız. Yine de sıfıra indiremeyiz. Nitekim Kur’an’a, Hz. Osman döneminde hereke denilen işaretlemelerin ilave edilmesinin sebebi, Irak (Kûfe) bölgesindeki Araplarla Hicaz’daki Arapların Kur’an’ı farklı okumalarıdır. Bu fark o hale gelmiştir ki, iki gurup birbirini dinden çıkmakla suçlamaya başlamıştı.
Elbette tercümeler arasında da farklar var. Çünkü çoğu tercüman (meal yazarı), araya kendi önyargısını eklemektedir. Dolayısıyla asıl olan, Kur’an’ın bizlere vermek istediği ahlâk anlayışı ile huzura götüren yolu takip edebilmemizdir. Yani öğüt almamızdır. Ama çok iyi Arapça bilip okusak bile, öğüt alır mıyız bilinmez. Fakat Arapçasından okumanın manevi zevkini alırız.