KORONA SALGINI VE DOĞA ÜZERİNE
Bilindiği gibi, covid-19 adı verilen salgın hastalık, sadece insandan insana bulaşıyor. Bitkilere ve hayvanlara zarar vermiyor. Hattâ insanların içerisinde de seçim yaparak zarar veriyor. Salgının, insanlar arasında seçim yapan bu özelliği, ayrı bir makale konusudur. Biz bu yazımızda, doğa ile ilişkili yönünü irdeleyeceğiz.
Hastalığın yayılma hızını azaltmak isteyen ülkeler, insanların sokağa çıkmalarını ciddi ölçüde sınırladılar. Bu sınırlamayı hemen bütün dünya uyguladı. İnsanlar sokağa daha az çıkınca, tabiat kendisini toparlamaya başladı. Hava kirliliği, su kirliliği azaldı. Ozon tabakası kendisini tamir etmeye başladı. Bilhassa, Kuzey Yarı Kürenin baharı yaşadığı bu günlerde, doğa, bütün güzelliklerini sergiliyor.
Tabiatın bu güzelliğine bakınca, iki şey aklımıza geliyor. Birincisi, insanlar olarak, doğaya verdiğimiz zararın büyüklüğünü anlıyoruz. Tabiata verdiğimiz bunca zarara rağmen, kısa süre içerisinde doğanın kendisini tamir etmesi, insanlık açısından sevindiricidir. Demek ki, henüz geri dönülemez noktaya ulaşmamışız.
İkinci olarak düşündüğümüz şey, eğer Yüce Yaradan, insanları yaratmasa idi, doğanın güzelliğinin bir anlamının olmadığını kavrıyoruz.
Bitkiler ve hayvanlar, doğada yaşıyorlar. Ve bu güzelliklerin göstergeleri onlar. Ama bitkiler de, hayvanlar da, oluşturdukları çok hoş görüntülerin, hareketlerin farkında değiller. Güzellikleri besleyen, masmavi denizler, yemyeşil akarsular da yaptıklarının farkında değiller. Bütün bu güzelliklerin farkında olan tek varlık insandır. Buradan da, insanın çok özel bir yaratılışının olduğunu anlıyoruz. (Kâinatı ve içindeki diğer âlemleri yaratan Tanrı, insanlara, Kendi özelliklerinden yansımalar vermeseydi, bizler de hiçbir güzelliğin veya kötülüğün farkında olmadan yaşar giderdik.)
Eğer insan, bu güzelliklerin farkında olan yeryüzündeki tek varlık ise, bunun mutlaka bir sebebi olmalıdır. Eğer, bir sebep var ise, mutlaka, insanı, bir sebep üzerine yaratan bir Yüce Yaradan olmalıdır. Eğer Allah, bizleri, güzelliklerin farkına varacak özelliklerde yaratmışsa, bize, mutlaka bir görev yüklemiş olmalıdır. Bu sitedeki bir makalemizde, Allah’ın, kâinatı dünya için, dünyayı da insan için kurguladığını, Kur’an’dan örnekler vererek anlatmaya çalışmıştık. Bütün evren ve yeryüzündeki varlıklar, insana hizmet ediyorsa, insanın önemli bir görevinin olmaması düşünülemez.
Eğer Yüce Yaradan insanlara bir görev vermişse –ki insanlığı, yeryüzündeki halefi olarak yarattığını ifade etmiştir- bunun, farkına vardığımız güzellikleri korumak ve geliştirmek olması ihtimali kuvvetlidir. Eğer, bize bu güzellikleri geliştirmek görevi vermişse, Yüce Yaradan’ın, bütün bunları koruyacak ve geliştirecek donanımı da, bize vermesi gerekir.
Eğer, Tanrı, bize bu donanımı vermiş ama biz kullanmıyorsak, bu Yüce Yaradan’ın değil, biz insanların suçudur. Bir örnekle açıklayalım. Günümüzde maddeten kalkınmış ülkelerde, okuma yazma yaşına gelmişlerin içerisinden, okuma yazma bilmeyen yok gibidir. Bu istatistikten de anlıyoruz ki, Allah, insanlara okuma yazma öğrenme donanımını vermiş. Hattâ, bazı küçük çocukların, birkaç farklı dili konuşabildiklerini görüyoruz. Yüce Yaradan’ın verdiği bu muhteşem donanıma rağmen, halen okuma yazma öğrenmeyenlerimiz varsa, bu durum Tanrı’nın değil, insanların suçudur.
Şimdi, Yüce Yaradan’ın bize verdiği bütün donanımlarımızın tam olduğunu düşünelim. Zekâmızın yeterli olduğunu varsayalım. Gözümüz, renkleri en iyi fotoğraf makinesinden daha iyi süzüyor olsun. Dilimiz, yiyeceklerin tadını almaya devam ediyor olsun. Burnumuz, güzel kokuları hissederek ayırt etmeyi sürdürsün. Vücudumuz, çeşitli sporları yapabilecek kabiliyette düzenlenmiş olsun. Kulağımız, müziklerin notalarını ayırt edebilecek yetenekte olsun. Sosyal zekâmız ve konuşma yeteneğimiz, insanlarla irtibat kurabilecek ve onları ikna edebilecek durumda olsun. Fakat eğer Tanrı, bizde, sadece hafıza dediğimiz bir bilgi depolama yerini oluşturmasaydı, donanımlarımız ne işe yarardı? Yukarıda saydığımız ve sayamadığımız bütün yeteneklerimizin varlığına rağmen, bir işe yaramayan insan durumuna düşerdik.
Eğer Yüce Yaradan, bize hafıza vermemiş olsaydı, biz, bir işe yaramamamızın kabahatini Tanrı’ya yüklerdik. Peki, Allah, bize verdiği bütün donanımları, yine beynimizde oluşturduğu ve hem yazılı hem de görsel yönü olan hafıza deposu ile taçlandırdığına göre, biz insanlar hafızamızı kullanmazsak, suç kimin olur?
Eğer kabahatli olmak istemiyorsak, hafızamızı kullanalım. Her bir insan, önce kendi şahsi hafızasını kullanmakla yükümlüdür. Her fert, hafızasını kullanarak hatalarından dönmeye gayret etmelidir. Yüce Yaradan’ın verdiği güzellikleri korumak ve geliştirmek için çaba göstermelidir.
Eğer, insanlığın geleceğini güzelleştirmek istiyorsak, fert olarak hafızamızı kullanmak yetmez. Başta ülkeleri yöneten siyasi yöneticilerle, bütün kurum ve kuruluşların yöneticileri olmak üzere ve bireyler olarak hepimiz, insanlığın ortak hafızasını kullanmakla yükümlüyüz. Ortak yaşam alanımız olan yeryüzünün tahrip olmasını önlemeye çalışmakla sorumluyuz. Yüce Yaradan’ın, bizim istifademize sunduğu doğanın kurallarını değiştirmeye çalışmamalıyız. Bir taraftan doğal afetleri önleyecek tedbirler almalı, diğer yandan tabiatı güzelleştirmeye çalışmalıyız.
Böylesine sorumlu davranmazsak başımıza neler gelebileceğinin çok küçük bir örneğini yaşadık. Yüce Yaradan, doğanın güzelliğine dokunmadan, insanı yok edebileceğini bizlere gösterdi. Bu nedenle, kıyamet oluşumunu, sadece dağların pamuk gibi atılacağı, suların kaynayacağı, yıldızların söneceği, ay ve güneşin bir araya geleceği şeklindeki olaylar zinciri olarak düşünmeyelim. Kıyamet bilgisi, Allah’ın yanında olduğu gibi, kıyamet oluşturma kararı da tamamen Yüce Yaradan’ın uhdesindedir. Tek olan Tanrı, nasıl uygun görürse, öyle oluşturur.
Eğer insanlık, korona salgınından gerekli dersi almaz ve hatalarından dönmezse, bizi çok daha büyük sıkıntılar bekliyor demektir. Bir süre sonra, yeniden oluşabilecek daha kuvvetli ve çoluk-çocuk, genç-yaşlı ayırmadan bütün insanlarda etkili olan bir veya daha fazla virüs karşısında ne yapacağımızı şaşırırız. Çok sayıda oluşmuş olan bu virüslerin değişkenlik arzedip mutasyona uğrayarak her ülkede farklılık göstermesi halinde, tamamen aciz kalırız. Bitkiler ve hayvanlar yaşamaya devam ederken, insanlığın sonu gelebilir. Yüce Yaradan, isterse, bizden sonra yeni bir insanlık oluşturabilir. Veya Nuh Tufanında olduğu gibi, bir gurup insanı bırakabilir. Ama sonuçta insanlık açısından kıyamet oluşmuş olur. Biz de Yüce Yaradan’ın huzuruna suçlu olarak gitmiş oluruz.
Allah’ım, Senin bize verdiğin bütün özellikleri, akıl, vicdan ve iradeyi kullanarak, insanlığın ortak hafızasından faydalanarak, Senin gösterdiğin yola yönelebilmemiz için, lütfunla bizlere yardımcı ol.