KAZA VE KADER

KAZA VE KADER ÜZERİNE

 

Bu konuyu, daha önce bu sitede “İnsanın Özgürlüğü Üzerine”, “İnsanların Yaşamları Ezelde mi Belirlenmiştir” ve “Allah Dilemezse Biz Dileyemeyiz” başlıklarıyla değişik yönlerden irdeleyen yazılarımızı yayınlamıştık. Burada, konuya başka bir açıdan bakacağız.

Öncelikle kaza ve kader kavramlarının üzerinde anlaşılan ortak anlamlara bakalım.  Kaza kelimesi sözlükte “hüküm, emir, yaratma” anlamındadır. Kader kelimesi lügatte, “miktar, ölçü, bir şeyi bir ölçüye göre tayin ve tesis etmek ve bir hikmete göre yapmak” manasındadır.

Bu iki kavramın sözlük anlamları üzerinde, kelâmcılar ittifak etmişlerdir. Zaten Kur’an’da da benzer anlamlar vardır. Kur’an’da kaza; yaratma, musallat etme, haber verme, emretme gibi anlamlara gelmektedir. Kader ise; miktar, ölçü, bir şeyi bir ölçüye ve bir hikmete göre yapmaktır. (Fussilet 12, Sebe 14, İsra 14, İsra 23)

Fakat işin ilginç tarafı, kelâmcılar anlamlarında ittifak ettikleri bu iki kelimenin kullanılışı konusunda, iki guruba ayrılmışlardır. Kaza ve kader kelimelerini birbirinin tam tersi yerlerde kullanmışlardır. Tıpkı bakmak ve görmek arasındaki anlam kargaşası gibi, kaza ve kader arasında da birbirinin yerine kullanılan kavram kargaşası oluşmuş.

Kelâmcıların çoğuna göre kaza, ezelde verilen hükümdür. Kader ise devam eden zaman içerisinde verilen hükümdür. Diğer bir deyimle, kaza, Levh-i Mahfuz’da yazılmıştır. Kader ise şartlar oluştukça Kaza’nın ayrı ayrı varoluşudur.

Diğer bir kısım kelâmcılara göre ise kader, kâinattaki bütün varlık ve olayları Allah’ın bir ölçüye göre tayin etmesidir. Kaza ise, ezelde belirlenenlerin zamanı gelince Yüce Yaradan’ın takdiriyle yerine getirilmesidir.

Aslında sorun da tam buradadır. Yani hem terimlerde, hem de tanımlarındadır.

Konunun daha da ilginç bir tarafı var. O da, günümüzde kullanılan kader kelimesinin, Kur’an’a uymayan bir anlamda kullanılmasıdır. Hz. Muhammed (s.a.v.) döneminde kullanılan kader kelimesinin, günümüzde kullanılan kader sözü ile bir ilgisi yoktur. Peygamberimiz döneminde kullanılan kader kavramı, Kur’an’daki anlamındaydı. Sonradan yapılan eklemelerle, kader kelimesinin kuşattığı alan genişletilerek, insanların, neticesinden mesul oldukları fiillerinin de önceden belirlendiği şeklinde bir anlama getirildi.

Kader kavramındaki bu farklı algılama, İslâm âlimleri arasındaki yorumların farklılaşmasına sebep oldu. Hz. Muhammed’den sonraki bu değişme, cüzi irade kavramının reddedilmesine vesile oldu.

Konunun bir başka ilginç tarafı, Maturidiliğin ve Eşariliğin bu kelimeleri aynı sözlük anlamlarıyla ifade etmeleridir. Her iki anlayışa göre de Yüce Yaradan, olacak her şeyin ne zaman ve ne şekilde olacağını (kaderi), ezelde tespit ve tayin etmiştir. Kaza ise; Ezelde takdir ve tayin edilenlerin, zamanı gelince Allah tarafından meydana getirilmesidir.

Buna rağmen iki tarafın da yorumları birbirinden farklıdır. Fakat Maturidi’nin açıklamalarına bakılınca, aralarındaki farkın, Maturidi’deki kader kavramının Kur’an’daki tanımlara daha uygun olduğu anlaşılıyor.

Maturidi’ye göre, kulun cüz’i iradesi vardır. Yüce Yaradan kulun fiiline göre, o kul için Kendi fiilini yaratır. Dolayısıyla sorumluluk kişiye aittir.

Dolayısıyla Eşariler etkin olunca, Emevilerin ‘kadercilik’ anlayışı geri geldi. İnsanlar başlarındaki yöneticileri kaderleri olarak gördüler. İtiraz etmediler. Yöneticiler de kendi taraftarlarının yaptıkları kötülükleri, onların kaderi olarak gördüler, onlara ceza vermediler. Karşılarındakileri ise, imansız olarak niteleyerek cezalandırdılar. Sonuçta halk uyuşukluğa doğru yönlendirildi.

Hz. Ali’nin Sıffın Savaşları döneminde söylediği düşünülen bir sözü şöyle: “Kaza zorunlu, kader de kesin değildir. Öyle olsaydı sevap (vaad) ve ceza (vaid) batıl olur, ortadan kalkardı. İyi kişi iyiliğin sevabına, yaratılış itibarıyla kötü kişiden daha layık değildir. Kötü kişi, kötülüğün akıbetine, iyi kişiye göre daha elverişli yaratılmamıştır.”

Hz. Ali’nin söylediği ifade edilen bu sözler, Kur’an’ın anlatımlarıyla uyuşuyor. Konuyla ilgili olarak yazımızın ilk paragrafında belirttiğimiz başlıklardaki yazılarımızda, Kur’an’dan ayetlerle açıklamalar yaptığımız için, burada bahsetmeyeceğiz.

Anne babadan genlerle birçok kabiliyet çocuklara geçiyor. Benzer şekilde bazı hastalıklar genlerle çocuklara taşınabiliyor. Ama kabiliyet ve hastalıkların tamamı taşınmadığı gibi, her çocukta farklı taşındığı için, kaderimiz baştan çizilmemiş oluyor.

Bu sebeple geleceğimizi kurabilmemiz, yanlış bulduklarımızı değiştirebilmemiz için, mücadele etmemizin anlamı ortaya çıkıyor. Böylece insanlığın gelişimi sağlanıyor. Yüce Yaradan’ın imtihanı da, adil bir şekle bürünüyor.

Kur’an’da olmadığı halde Peygamberimizden sonra, kaza ve kader kavramlarına eklenen anlamlar, Allah’ın adilliği anlayışına gölge düşürmektedir. Yüce Yaradan, zerre kadar haksızlık yapmayacağına göre, bizler kavramlara verdiğimiz anlamları tekrar gözden geçirmeliyiz. İnsanlar için baştan yazılan kader, kâinattaki fiziksel, kimyasal, biyolojik vb kurallardır. Değişmeyen bu kurallar, bizim kaderimizdir.

Bu yazı Dini, KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.