KARARLARIMIZDA MÜSTERİH OLMA ÜZERİNE

KARARLARIMIZDA MÜSTERİH OLMA ÜZERİNE

 

İnsanların büyük çoğunluğu, verdikleri kararlarında vicdanen huzurlu olmak isterler. Kalben müsterih olabilmek için de, aldıkları kararlarda haklı olduklarını savunmaya çalışırlar. Bazıları, vicdanen savunamayacakları kararları için, “herkes böyle yapıyor” veya “başka çarem yoktu” diyerek kendilerini temize çıkarmaya çalışırlar.

Kararlarımızı temize çıkarma gayretlerimizi, daha çok, maddi çıkarlarımızın peşinde koştuğumuz zamanlarda gösteririz. Maddi menfaatimizi koruyacak kararlar aldığımızda, kalben müsterih olabilmemiz önemlidir. Ancak asıl önemli olanı, kendi menfaatimizden daha ziyade, başkalarının zararına sebep olacak konularda alacağımız kararlarda müsterih olabilmektir. İlk bakışta daha kolaymış gibi görünmesine rağmen, zor olan da, böyle durumlarda doğru karar verebilmektir. Çünkü yapımız gereği, menfaatimizle doğrudan ilgili olmayan bir hususta, menfaatimizin olmadığı bir karar verdiğimizde, kararımızı doğru olarak kabullenme meylimiz vardır.

Bu sebeple, başkalarının zararına olan konularda karar verirken, Yüce Yaradan’ın yol göstericiliğine ihtiyacımız vardır. Çünkü menfaati olmadan en doğru kararı veren, sadece ve sadece, tek olan Tanrı’dır. Evrendeki canlı-cansız bütün varlıkların yaratıcısı olan Yüce Yaradan, bilhassa, yarattığı insanlara karşı-başlangıçta- eşit mesafededir.

Şimdi, bu konuda Tanrı’nın bize yol gösterdiği ayetleri irdeleyelim:

Enfal Suresi 8/38: “Ey Muhammed! İnkâr edenlere söyle: Eğer vazgeçerlerse, geçmişte yaptıkları bağışlanır. Eğer dönerlerse, öncekilere uygulanan ilâhî kanun devam etmiş olacaktır.”

Yukarıdaki ayette Yüce Yaradan, geçmişte kötülükler yapmış insanlara zeytin dalını uzatıyor. Geçmişte yaptıkları kötülüklerden vazgeçmelerini öğütlüyor. Eğer vazgeçerlerse, onların geçmişte yaptıklarını bağışlayacağını beyan ediyor.

Dikkat edilirse, Yüce Yaradan’ın insanlara gösterdiği bu engin hoşgörüden, Tanrı’nın Kendisinin bir menfaati olmadığı anlaşılır. Tek olan Tanrı’nın, bu hoşgörüsünün sonucunda karşısına çıkacak şey, muhtemelen, düzelen insan sayısının artmasından duyacağı sevinci olabilir.

Dolayısıyla, tek olan Tanrı’nın ayetteki bu beyanı, bir insan için bulunmaz bir fırsattır. Böyle bir fırsatı, ebeveynlerin çocuklarına tanıdıkları pek görülmemiştir. Bilhassa, ebeveynlerini inkâr edenlere ve onlara karşı, elinden geldiğince bilerek kötü davrananlara, dönüş yapsalar bile, hemen hiçbir ebeveyn geçmişi unutacak ve ona güzellikler yaşatacak kadar bağışlayıcı olamaz.

Yüce Yaradan bir sonraki ayetinde, gösterilecek hoşgörünün sınırlarını belirliyor.

39: “Baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir.”

Bir önceki ayetindeki ifadeye göre, bir insan, tek olan Tanrı’yı inkâr ediyor ama başkalarına bir zararı dokunmuyorsa, onları uyarmakla yetinilmesini istiyor. Peygamberine bu yönde öğüt veriyor. Fakat devamındaki 39uncu ayette, daha farklı tavsiyelerde bulunuyor.

Sadece Allah’ı inkâr etmekle kalmayıp, insanlara baskı ve şiddet uygulayanları, diğer kötülerden ayırıyor. Zalimlik yapanlarla savaşılmasını emrediyor. Bu savaşın belli bir süresi yok. Savaşın, “baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya” kadar sürmesini istiyor. Buradan anlaşılan o ki, Yüce Yaradan insanların yapılarını değiştirmedikçe, aradaki savaş kıyamete kadar sürecektir. Nesiller ve isimler değişecek, ama bu savaş devam edecektir.

Yukarıda verdiğimiz iki ayete bakılınca, insanlar hakkında bir karar vermeden önce, onlar uyarılacaklar. İkazları dikkate alıp kendilerini düzeltenler bağışlanacaklar. Bağışlananlar da artık, bağışlayanların kardeşleri olacaklar. Ama verdikleri sözlerden dönerlerse, bu defa,  “eğer dönerlerse, öncekilere uygulanan ilâhî kanun devam etmiş olacaktır” hitabının muhatabı olacaklar.

39uncu ayete göre de, insanlığın huzurunu bozmaya devam edenlere karşı yapılacak mücadelede, sonuç alınıncaya kadar hiç taviz verilmeyecek. Baskı ve şiddet kalmayıncaya kadar, insanlığın huzurunu bozacak davranışlarda bulunanlara karşı savaşılacak.

Dolayısıyla, insanlığın huzurunu bozmakta ısrarcı olanlara karşı savaş kararı vermekte bir yanlışlık yoktur. Verilen bu karardan müsterih olabiliriz. Çünkü aldığımız kararın destekçisi, bizzat Yüce Yaradan’ımızdır. Nitekim aşağıdaki ayet bunu teyit etmektedir:

40: “Eğer yüz çevirirlerse bilin ki Allah sizin dostunuzdur. O, ne güzel dosttur; O, ne güzel yardımcıdır!”

Yüce yaradan, kararlarımızda müsterih olabilmemizin sınırlarını aşağıdaki ayetinde belirliyor:

42: “…Ölen açık bir delille ölsün, yaşayan da açık bir delille yaşasın. Şüphesiz Allah, elbette hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”

Demek ki kararlarımızda net olabilmemiz için, olayları iyi araştırmamız gerekmektedir. Böylece, araştırmalarımız sonucunda aldığımız kararlar, açık deliller üzerine oturmalıdır.

Bizden istenilen bu açık delile ulaştıktan sonra karar vereceğiz. Ama karar verirken bizden istenilen bu açık delile ulaşma şartı, sadece insanlığın huzurunu bozanlarla sınırlı olmamalıdır. Günlük yaşamımızdaki insan ilişkilerimizde de, mümkün olduğu kadar araştırmalar sonunda karar vermeye çalışmalıyız. Karşımızdakilerin aleyhine karar vermeden önce, onları ikaz ederek kendilerine şans vermeliyiz. Böylece aldığımız kararlarımızın daha çoğunda müsterih olmaya başlarız.

Diğer taraftan, Yüce Yaradan, uyarılmasını istediği insanlara ne kadar bir süre verdiğini hiçbir zaman belirtmiyor. Onları her an cezalandırabileceğini ifade ediyor. Tek olan Tanrı’nın bu uygulaması da bize yol göstermektedir. Bizler de, uyardığımız insanların, bir taraftan sureti Haktan görünerek diğer yandan hatalarında ısrar etmeleri durumunda, onlara müdahale süremizi kendimiz belirlemeliyiz. Adaleti zerre kadar şaşmayan Yüce Yaradan’ın, insanlara, düzelmeleri için verdiği süreyi Kendisinde saklı tutmasının, insanlık için mutlaka hayırlı bir sebebi vardır. Tek olan Tanrı böyle yaptığına göre, bizler de geçmişte kötülük yapmış olanlara verdiğimiz süreyi, kendimizde saklı tutmalıyız. Ve tıpkı Onun gibi, aniden uygulamaya başlamalıyız.

 Ancak bu uygulamalarda dikkat edeceğimiz hassas nokta, adaletten ayrılmamak olmalıdır. Elbette bizlerin, Yüce Yaradan kadar adil olmamız mümkün değildir. Bazen adalet terazimiz şaşabilir. Ama bizler de, hatamızı en aza indirebilmek ve kalben daha müsterih olabilmek için, araştırmalarımızı sürdürmeli ve mümkün olduğunca, istişareler sonucunda karar vermeye çalışmalıyız. Eğer böyle yaparsak, istişarelerimizin sonunda çıkan kararları uygularken taviz vermediğimizde de, kalben müsterih oluruz.

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.