İYİLİK YAP DENİZE AT, BALIK BİLMEZSE ‘HÂLİK’ BİLİR
Başlıktaki Türk atasözü aslında, Türklerin tarih boyunca sahip oldukları bir anlayıştır. 730’lu yıllarda yazılan Orhun Anıtlarında, Bilge Kağan’ın sözlerinde bu anlayışı görmek mümkündür.
Balkan Bulgar Türklerinin hakanı Kurum Han’ın 810’lu yıllardaki sözleri de, bu anlayışın göstergesidir. “Doğru insanı ve yalancıyı Tanrı bilir. Biz Bulgarlar, Hıristiyanlar (Bizanslılar) için çok iyilikler yaptık. Ancak onlar bunu çabuk unuttu. Fakat Tanrı biliyor.”
İyilik yapmanın güzelliğine, Yüce Yaradan’ın kelâmı olan Kur’an’da çok dikkat çekilir. İyilik konusundaki ayetlerin sayısı çok fazladır. (Rahman 60, Mü’minun 61, Mürselât 44, Mücadele 9, Kasas 54 Zumer 10, Kasas 84 vb.) Ayetlerin hemen hepsi iyiliği över bir yapıdadır. Aşağıda bazılarını vereceğimiz bu ayetleri okuyunca insan, hayatın anlamının ‘iyilik yapmak’ olduğunu düşünür.
Enam Suresi 160: “Kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.”
Zumer 34: “Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu, iyilik yapanların mükâfatıdır.”
Ayetlerin bazısından anlaşılan, iyilik yapanların mükâfatları sadece ahiret hayatında verilmemektedir. Allah bu dünya hayatında da, yapılan iyiliğin karşılığını vermektedir. Ancak çoğunlukla verilen bu karşılık, iyilik yapan insanın eliyle olmamaktadır.
İşte, başlıktaki atasözü bunu anlatmaktadır. Allah aşağıdaki ayetle bizlere, “iyilik yaptığım bazı insanlardan tersine nankörce davranışlar gördüm” diye düşünmememizi öğütlüyor.
Bakara Suresi 148: “Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Herkes kendi yönüne döner. Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın! Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz, Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.”
Demek ki, her insanın yöneldiği ayrı bir yön vardır. İyilik edilen kişinin yönü, iyilikle karşılık vermek yönünde olmayabilir. Dolayısıyla bizler, iyiliğimize karşılık kötülük görsek bile, başkalarına yine iyilik yapmaktan geri durmamalıyız.
Eğer biz bu anlayışta olursak, ayette bahsedildiği gibi Yüce Yaradan, iyilik yapanları birbiriyle karşılaştırır. Dolayısıyla bizler iyilik yapmaya devam ettikçe, iyilikseverleri bir araya getirerek, yanlışa düşmemeleri için bu dünya hayatında koruma altına alabilir.
Bazı insanlar, dünyanın pırıltılı zevklerine dalarak yeterince iyilik yapmamış olabilirler. Hattâ çoğu zaman insanlara kötülük yapmış olabilirler. Allah, bu insanlara da kapıyı açık tutuyor ve Kur’an’ında böylelerine yol gösteriyor.
Neml Suresi 11: “Ancak kim zulmeder de (kötülük yapar) sonra (yaptığı) kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz Ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim.”
O halde hangi konumda olursak olalım, umudumuzu yitirmeyelim. Yeter ki yanlışımızdan dönerek, iyilik yapacak zamanı bulabilelim. Yüce Yaradan “sapkınlardan başkasının umudunu kesmeyeceğini” belirtmektedir.
Sapkınların durumuna düşersek, Firavun’un başına gelenler bize iyi bir ders olmalıdır. Allah’ın bize aktardığı gibi, Firavun boğulacağını anlayınca inadından vazgeçti. “Ben de Musa’nın Allah’ına inandım” dedi. Ama Yüce Yaradan “Ya öyle mi! şimdi ha!” diyerek inanmasını kabul etmedi.
Allah’ım, insanların gönderdiğin ayetleri anlayabilmeleri için onlara anlayış ihsan eyle.
Şüphesiz, Senin her şeye gücün yeter.