İSRA SURESİ 16 VE 17İNCİ AYETLER ÜZERİNE
Bu sitede yayınladığımız “Dinimizi Değiştirmeyi Değil, İlk Kaynaklarından Beslenmesini Hedeflemeliyiz”, “Allah’ın Tek Dini, Allah’ın Emir ve Yasaklarına Uymaktır” ve “Allah’ın Dini Evrenseldir ve Zamanlar Üstüdür” başlıklı yazılarımızda açıklamaya çalıştığımız gibi, Kur’an ayetlerindeki ifadelerin geçerliliği evrenseldir ve insanlık var oldukça geçerlidir. Bu sebeple, bizim için de, bizden sonrakiler için de yol göstericidir. Dolayısıyla -dinlere bakışımız ne olursa olsun- ayetleri yorumlayıp hareketlerimize yön verirsek, hem bu dünyada huzur buluruz, hem de ebedi olan ahiret hayatımızı huzurlu geçirme şansı yakalarız.
Kur’an’ı yorumlarken, kelime kelime yapılan tercümeler, bazen anlatılmak istenileni tam yansıtmayabilir ve bizi farklı düşüncelere yöneltebilir. Yorumlamamızdaki hatamızı azaltabilmek için, tercümeleri yaparken, Kur’an’ın özünde bize ne anlatılmak istenildiğini dikkate almalıyız.
Kur’an’ın özünde verilmek istenilenleri dikkate almadan yapılan tercümelerle ilgili olarak, daha önceki bazı yazılarımızda da örnekler vermiştik. Bu makalemizde de, aşağıdaki ayetle ilgili olarak yapılan tercümeyi, bu yönden irdeleyeceğiz.
İsra Suresi 17/16: “Biz bir yeri helâk etmek isteyince, oranın ileri gelen zenginlerine emrederiz. Orada kötü işler yaparlar. Böylece, onlara kararımız şart olur ve orayı yıkar darmadağın ederiz.”
Yukarıdaki tercüme, kelime kelime yapılmıştır. Ancak, Kur’an’ın özündeki fikirler ile çelişmektedir. Bilindiği gibi Kur’an’ın aktardığına göre, Yüce Yaradan, kullarına özgürlük vermiştir. Hattâ, insana verilen hürriyetin içerisinde, Yüce Yaradan’ı inkâr etme bile vardır. (Kehf Suresi 18/29 gibi) Bu sebeple, Allah, insanlar hakkında karar vermeden önce kullarının hareketini bekler. Onların düşünce ve davranışlarına göre tavrını oluşturur. Aşağıdaki ayet, bu durumun bir örneğidir.
Enam Suresi 6/160: “Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği)nin on katı vardır. Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır; onlar haksızlığa uğratılmazlar.”
Kur’an’ın ifadelerine göre, kulları olarak bizler kötülük yaparsak, bize dengiyle yani misliyle karşılık verilecektir. Eğer bizler iyilik yaparsak, bize on misli güzellikle karşılık verilecektir. Dolayısıyla, yarattığı kullarına karşı böylesine bonkör davranan Yüce Yaradan’ın, durup dururken bir yeri helâk etmek istemeyeceği açıktır. Bu nedenle, ayetin ilk cümlesinin tercümesi yanlıştır. Kur’an’ın özü ile uyuşmamaktadır.
Ayetin devamımdaki cümle, “oranın zenginlerine emrederiz, orada kötü işler yaparlar” şeklinde tercüme edilmiş. Kur’an’ın anlatımında, kötülük yaptığımızda, bizi yaptığımız kötülük oranı kadar cezalandıracağını ve iyilik yaptığımızda on misli güzellik vereceğini ifade eden, ayrıca her fırsatta insanları uyaran Allah’ın, sırf bizi cezalandırmak için, bize kötülük yapmamızı emredeceğini söylemek, Kur’an’ın özüne zıttır.
Kur’an’da birbiriyle çelişen ayetler olabilir mi diye düşünerek Kur’an’ı incelediğimizde, çelişkilerin olmadığını açıklayan aşağıdaki ayetleri görmekteyiz.
Nisa Suresi 4/82: “Onlar hâlâ Kur’an’ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah’tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı.”
Ahzap Suresi 33/62: “Allah’ın, bundan önce geçenler hakkındaki kanunu budur. Ve sen, Allah’ın kanununu değiştirmeye asla çare bulamazsın.”
Fetih Suresi 48/23: “Allah’ın öteden beri gelen kanunu budur. Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.”
Kur’an’da çelişkili ifadelerin olmadığını, bu sitede yayınladığımız “Kur’an’da Çelişkili İfadeler Var mı?” başlıklı yazımızda örnekleriyle belirtmiştik. Kur’an’da çelişki olduğunu iddia eden kişilerin, yapılmış bazı tercümelerdeki hataları öne sürerek, bu fikre ulaştıklarını gözler önüne sermiştik.
Nitekim Müddesir Suresinin 31inci ayetinde böyle bir tercüme hatasının olduğunu, “Allah, Dilediğini Değil, Dileyeni Saptırır” başlıklı yazımızda, tafsilatlı açıklamalarıyla göstermiştik. Yüce Yaradan’ı suçlayan bazı insanlar veya gaflet içerisinde olanlar, Müddesir 31inci ayetin “…Allah, dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir…” şeklindeki tercümesine göre hareket etmişlerdir. O makalemizin içerisinde yaptığımız irdelemelerimizin sonucunda, ayetin Kur’an’ın özüne uygun tercümesinin, “…Allah, dileyeni saptırır, dileyeni hidayete erdirir…” şeklinde olması gerektiğini vurgulamıştık.
Yüce Yaradan, aşağıdaki ayetlerle, kibirlenen insanları ve insanlığın zararına davrananları uyarmaktadır.
Fatır Suresi 35/43: “(Bu da) yeryüzünde bir kibirlenme ve bir suikast düzenidir. Hâlbuki fena düzen ancak sahibinin başına geçer. O halde öncekilerin kanunundan başka ne gözetiyorlar? Sen Allah’ın sünnetinde asla bir değişme bulamazsın. Sen Allah’ın sünnetinde asla bir başkalaşma da bulamazsın.”
Fussilet Suresi 41/17: “Semud kavmine gelince, biz onlara doğru yolu göstermiştik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih etmişler ve yaptıklarına karşılık, alçaltıcı azap yıldırımı onları çarpmıştı.”
Ayetlerden anlaşılacağı gibi, Allah, insanları sürekli uyarmaktadır. Onları doğru yola davet etmektedir. Fakat bütün uyarılarına ve yol göstermelerine rağmen, yanlışta ısrar edenleri cezalandırdığını ifade etmektedir. Adil bir şekilde tecelli eden Allah’ın sünnetinin, hiçbir dönemde değişmediğini de net bir ifadeyle bildirmektedir.
Yukarıdaki ayetlerin ışığında ve Kur’an’ın özü dikkate alındığında, İsra Suresinin 16ıncı ayetini şöyle tercüme edersek, yanlışa düşme ihtimalimiz azalır: “Bir yerin ileri gelen zenginleri, emrimize yani uyarılarımıza rağmen kötülük yapmaya devam ederlerse, onları helâk etmek kararı hak olur. Biz de, oraları darmadağın eder, yıkarız.”
İsra Suresi 17/17: “Hem Nuh’tan sonra nice nesilleri helak ettik. Kullarının günahlarını bilmek ve görmekte Rabbin yeter.”
Demek ki Yüce Yaradan, insanları, sadece Nuh Tufanı ile cezalandırmamış. Bu büyük tufandan başka da, nice cezalar vermiş. İnsanların -bilhassa toplumun ileri gelenlerinin- rayından çıkarak, zalimliklerin ve sahtekârlıkların arttığı dönemlerde, onları cezalandıran Allah’ın, günümüzde veya gelecekte insanlığı cezalandırmayacağını söylemek mümkün değildir. Bunun kararı, tamamen Yüce Yaradan’ın uhdesindedir.
Ancak, Allah’ın, geçmişte verdiği kararların aynısını verip vermeyeceği -ayetlerden de anlaşılacağı üzere- bizim davranışlarımıza bağlıdır. Yüce Yaradan, insanları cezalandırmadan önce, onların yanlıştan dönmeleri umuduyla, bazı uyarıcı işaretler gönderdiğini yine Kur’an’ında ifade ediyor.
Araf Suresi 7/155: “Bir de Musa, mîkatımız için (tayin ettiğimiz vakitte tövbe için) kavminden yetmiş erkek seçti. Ne zaman ki, bunları o sarsıntı yakaladı, işte o zaman Musa: “Rabbim! dedi, dileseydin bunları da, beni de daha önce helâk ederdin. Şimdi bizi, içimizdeki o beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helâk mi edeceksin? O iş de senin imtihanından başka bir şey değildi. Sen bu imtihanla, dileyeni (men teşau) sapıklıkta bırakır, dileyeni (men teşau) de hidayete erdirirsin. Bizim velimiz sensin. Artık bizi bağışla, merhamet et, sen bağışlayanların en hayırlısısın.”
Bu ayetin öncesinde, Hz. Musa’nın kavmini yalnız bırakıp Allah ile konuşmaya gidip geldiği sıradaki gelişmeleri anlatır. Hz. Musa gidince, kavmi, onun ardından hemen buzağıya tapmaya başlamıştı. Bu zalimce davranışa rağmen, Yüce Yaradan, hatasını anlayıp af dileyenler için, onları bağışlayabileceğini, 153üncü ayetinde; “O kötü amelleri işleyip de, sonra arkasından tövbe ve iman edenler için, hiç şüphe yok ki, Rabbin bundan sonra yine de affedici ve merhamet edicidir.” şeklinde ifade etmektedir. Böylece, Yüce Yaradan, rahmetinin genişliğini gözler önüne sermektedir.
Araf Suresi 155inci ayette, Hz. Musa’nın ağzından yapılan konuşmalardan anlaşıldığı üzere, Yüce Yaradan, insanların çoğunun yoldan çıkmasına rağmen, af dileyip kendilerini düzeltenlerin yüzü suyu hürmetine, toplumun hepsini helâk etmekten vazgeçmiş ve sadece sarsıntı ile cezalandırmıştır. Ama bu gelişmelerin bir imtihan olduğunu ifade etmiştir.
Yüce Yaradan’ın imtihanından, insanlık olarak başarıyla çıkabilmek için, düzgün insanların birbirlerine kenetlenmeleri ve sorunlar için çözüm üretmeleri beklenir. Aksi takdirde insanlığın geleceği, aşağıdaki ayetlerdeki ifadeler gibi olur:
Enam Suresi 6/43: “Hiç olmazsa onlara azabımız geldiği zaman yakarıp tövbe etselerdi ya. Fakat kalpleri katılaştı. Şeytan da yapmakta olduklarını zaten onlara süslü göstermişti.”
Enam Suresi 6/44: “Derken onlar kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, (önce) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Sonra kendilerine verilenle sevinip şımardıkları sırada, onları ansızın yakaladık da bir anda tüm ümitlerini kaybedip yıkıldılar.”
45: “Böylece zulmeden o toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.”
Sadece bir toplumun değil, insanlığın kökünün kesilmesi tehlikesine karşı, kâmil insanların ve kâmil insan olmak isteyenlerin ortaklaşa çaba göstermeleri şarttır.
Allah’ım, Senin gönderdiğin ayetleri anlayarak, güzel işler yapabilmemiz için, bizlere anlayış ihsan eyle, bizlere mücadele azmi ver.