İSLÂM’DA MEZAR ANLAYIŞI

İSLÂM’DA KABİR VAR MIDIR?

 

Bazı Müslümanlar, İslâmiyet’te mezar olmadığını söylerler. Mezar anlayışının Türkler tarafından İslâmiyet’e getirildiğini düşünürler. Böyle düşünmelerinin bir sebebi, gerçekten de Türklerdeki mezar kültürünün, etkili bir şekilde hayatın bir parçası olmasıdır. Nitekim, Türklerde mimarinin mezar yapıları olan kurganlar vasıtasıyla geliştiği söylenmektedir.

İbrahim Kafesoğlu (s.96-102) ve J.P.Roux’ya göre (s.82-84), Türklerde Gök Tanrı ilksiz (başlangıçsız) ve sonsuzdu. Yüceydi. İyilikçi ve kötülükçü ruhlar vardı. Var olan her şey gibi insanın da, hem bir tek, hem de birçok olduğuna inanılırdı. Ruhların tümü, aynı zamanda ve bir yerde bulunurdu. Bu ruhlar insanın kanında, kemiklerinde, soluğunda bulunurdu.  İnsanın vücudunda dolaşırdı. Her biri yaşamlarını, o insanın ölümünden sonra çeşitli yerlerde, gökte, atalarının totemik bölgesinde, mezarın içinde, sancakta, “balbal”larda sürdürebilirdi.  Başka bir vücutta yer alabilir, ayrıca dolaşıp durur ve birer hayalet olarak yaşayanları tedirgin etmek için geri gelebilirlerdi. Bu anlayıştan dolayı Türkler, hükümdar ailesinin fertlerini, ruhlarının ölmemesi için, kanını akıtmadan boğarak öldürürlerdi. Diğer Müslüman ülkelerde görülmeyen bu ince ayrıntı Osmanlı Türklerinde de uygulanmaya devam etti.

Yukarıdaki aktarımlardan anlaşıldığı gibi, Müslümanlık öncesi Türklerin Tanrı anlayışları İslâmiyet’inkine benziyor. İyilikçi ve kötülükçü ruhlar anlayışını da, İslâm’a göre yaptığımız iyilikleri ve kötülükleri yazan meleklere benzetebiliriz. İnsanın ölümünden sonra bu ruhların her yerde ve mezarların içerisinde dolaştığına inanılması, muhtemelen Türklerdeki mezar kültürünün temelini oluşturdu.

İslâmiyet’teki mezar anlayışının ne olduğunu tartışabilmek için ise, Kur’an’a bakalım. Tekasür Suresinin ilk iki ayeti aynı cümlenin iki defa tekrarıdır. 1 ve 2inci ayetler: “Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı.” Bu ayeti farklı bir şekilde tercüme edenler de var. Onların tercümesi: “Çoklukla övünmek sizi öyle oyaladı ki, nihayet (ölüleri bile saymak için) kabirlere gittiniz.”

Her iki tercümede de, mezar anlayışı var. İkinci çeviride, Mekke’de İslâmiyet öncesi mezar anlayışının olduğu anlamı çıkıyor. İlk tercümede de, yine İslâm öncesi mezar anlayışının olduğu, bunu İslâm’ın onayladığı anlamı çıkıyor. Fakat sadece bu ayetlerle İslâm’da mezar konusunda fikir yürütmek zordur. Yanlış bir düşünceye gidilebilir. Bu sebeple başka ayetlere de bakmak gerekir.

Tövbe Suresi 84: “Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabrinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler.”

Önceki ayetlere bakıldığında bu ayet, münafıklar için ne yapılması gerektiğini anlatıyor. Münafıklardan biri ölürse, namazını kılma deniyor. Demek ki, bir Müslüman ölünce, önce onun namazı kılınacak. Sonra defnedilecek. Defnedileceğini de “münafıkların kabrinin başında durma” emrinden anlıyoruz. Demek ki, münafık da olsalar kabir olacak. Ayet münafıklara kabir yapın, ama Müslümanlara yapmayın demiyor. Aksine kabrinin başına gidip durma denildiğine göre, Müslümanlardan vefat edenlerin kabirlerinin başına gidip durulacak demektir. Başında durulacak bir kabrin en azından baş taşı ile belirlenmesi gerekir.

Bu iki ayet birlikte değerlendirildiğinde, Yüce Yaradan mezar kültürünün varlığını onayladığı gibi, Müslüman olarak ölenlerin mezarının başına gidilip durulmasını ve dua edilmesini de öğütlüyor.

Biz insanların yanlışları, bazı mümin kişilerin mezarlarını ziyaretlerimizde, onlardan şefaat beklercesine dua etmektir. Biz, ölenlerimizin mezarları başında dururken, sadece onlardan memnun olduğumuzu ifade ederek, varsa günahlarının affetmesi için Allah’tan niyaz eder ve yalvarabiliriz. Gerisi lütuf ve kerem sahibi Yüce Yaradan’a aittir.

Unutmayalım ki, Mekke’deki putlar, uzun yıllar içerisinde aynen bu anlayışın sürmesi sonucu oluşmuşlardır. Putların isimleri de muhtemelen, geçmişte yaşamış güzel insanların adlarıdır. O halde atalarımıza saygımızı gösterelim, mezarlarını gücümüz yettiğince yaptıralım. Kabrin başına gidip, Allah’ın lütfunu talep edelim. Ama o mezarları, Allah’a eş koşacak şekle dönüştürmeyelim. Velev ki bu, peygamber efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) kabri de olsa.

Allah’ım, bizden sonrakiler arasında iyi anılabilmemiz için, bizlere irade gücü ver, mücadele azmi ver.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.