İSLÂM’DA CİHAD

İSLÂM’DA CİHAD VE ÖTESİ

 

Kur’an’ın iniş sırasına göre cihad adı geçen ilk ayet, Mekke’de nazil olan Furkan Suresi 52. ayettir. “(Mademki yalnız seni gönderdik) Öyleyse kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur’ân ile) onlara karşı cihad et, büyük cihad!” (Felâ tütı’ılkâfiriyne ve cahidhüm bihi cihaden kebiyra)

O güne kadar Hz. Muhammed (s.a.v.), her çeşit baskıya maruz kalmıştı. Bu ayet ile Yüce Yaradan peygamberine, hem cihad etmesini öğütlüyor hem de yöntemini gösteriyor. Cihad kelimesi “cehede” kökünden geliyor. “Cehede” gayret etmek anlamındadır. Bu ayetteki cihad’ın anlamı direniştir.

Allah son peygamberine, Kureyşlilerden gördüğü her türlü baskıya boyun eğmeyerek, Kur’an’a sarılarak direnmesini emrediyor. Yani Müslümanlara saldıranlara, öldürenlere, yalan iftira atanlara ve delil isteyenlere Kur’an okuyarak ve Kur’an hükümlerine göre cihad etmesi isteniyor. Bu yöntem kalpten inanmayan biri için anlamsız görünebilir.

Fakat tek olan Allah’a inancı tam olan Hz. Muhammed (s.a.v.), kendisini tahkir edenlere hep Kur’an’dan ayetler okudu ve Kur’an hükümlerine uygun davranarak cihad etti. Bu direnişinde de başarılı oldu. Peki, bu nasıl olur? Anlayanlar için, Kur’an bizatihi mucizedir. Delildir. Kur’an, içinden hissederek ve anlamını bilerek Kur’an’ı okuyan ve Kur’an hükümlerine uygun davranan kişinin, içerisindeki gerçek gücü açığa çıkarır.

Bu güç sayesinde Peygamberimiz ve sahabeler, her türlü zulme direndiler. Hepsinin üstesinden geldiler. Çünkü Kur’an’a göre bu dünya hayatı, bir eğlence ve oyundan ibarettir. Son yurt, asıl ve ebedi hayat dar-ı ahirettir. (Ankebut Suresi 64) İşte insana bu inanç güç verir.

Bu ayetten anlaşılan, Kur’an hükümlerine uygun davranan yani Allah’ın rızasını kazanmak için çabalayan kişi, cihad etmiş olur. Bu sebeple cihad, sadece savaşmak anlamında değildir. Elbette cihad kelimesinin, “savaş” anlamı da vardır.

Furkan Suresi gibi yine Mekke’de nazil olan Hacc Suresi 39uncu ayet: “Kendilerine savaş açılan kimselere (kâfirlere karşı koymak için) izin verildi. Çünkü onlar zulme uğradılar. Şüphesiz Allah onları zafere ulaştırmaya kadirdir.”

Bu ayette savaş, baskılara ve zulme karşı direnişlerden anlamayanlara, son olarak uygulanacak yöntemidir. Mecburiyetten doğan bir yöntemdir. Sadece kendilerine savaş açılan kimselere izin verilmiştir. Savaşmayanlara saldırmanın, izni yoktur.

Hacc Suresi 40: Onlar “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden başka bir sebep olmaksızın haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah, insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın adı çok anılan mescitler elbette yıkılırdı. Şüphesiz Allah kendi(dini)ne yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok kuvvetlidir (her şeye galiptir).

Arka arkaya olan bu iki ayet birlikte değerlendirildiğinde savaşın amacı, barışı korumaktır. Çünkü manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler barışın sembolleridir. Onların yıkılmasını önlemek için savaşmak, gerçek anlamda barışı tesis etmektir. Hele ki, tek olan Allah’a ibadet edilen bu binaların bir arada olduğu yerlerde, barış korunmuş demektir.

Bilindiği gibi, her insanın içerisinde iki zıt yapı vardır. Biri güce doymaz. Kötülüklerin peşine düşer. Gerekirse öldürmeye meyillidir. Bunlar nefislerinin isteklerine uyarlar. İnsanın içerisindeki diğer yapı, adalet ve iyilik peşindedir. Gücünü artırmaya değil, insanlara hizmete yönelir.

İşte cihad’ın ilk anlamı, insanın kendi içerisindeki bu iki farklı yapı arasındaki mücadeledir. Bu mücadelede hangi taraf kazanırsa, insan ona doğru yönelir. Yüce Yaradan’ın Hacc 40 ve Bakara 251 ayetlerinde bahsettiği “insanları birbiriyle def etme” mücadelesi burada başlar.

Allah bu ayetlerinde, kendi içerisindeki mücadelede adalet ve iyilik tarafı galip gelenlerin, güce doymayan ve kötülük yapanlara karşı mücadelesinden bahsediyor. Yeryüzünde huzuru ve barışı sağlayacak olanlar, adalet ve iyilik taraftarlarıdır. Bu sebeple Yüce Yaradan, dünyada düzen bozulduğunda böyle insanları destekler. Böylece kötülüklerin azalmasını sağlar.

Yine Mekke’de nazil olan Bakara 251: “…Eğer Allah’ın, insanları birbirleriyle savması olmasaydı, yeryüzü mutlaka bozulur giderdi. Fakat Allah, bütün âlemlere karşı büyük bir lütuf sahibidir.”

Hacc Suresi 40ıncı ayet ile benzer mücadeleden bahseden bu ayete göre amaç, yeryüzünde huzuru sağlamaktır. Allah bütün âlemlere karşı lütuf sahibi olduğundan, her dönemde bazıları aracılığıyla huzuru sağlatır.

Peki, düşmanlara karşı mücadele ederken nasıl davranacağız. Al-i İmran 200: “Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihad için) hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.”

O halde her an uyanık ve hazırlıklı olacağız. Ama sabredeceğiz. Düşman hareket etmeden biz de etmeyeceğiz. Ayetteki ifadeye göre, mücadelemiz sırasında Allah’a karşı gelmekten sakınacağız. Allah’a karşı gelmenin anlamı, hem hak ve adaletten ayrılmak hem de Yüce Yaradan’ın Kur’an’ın bütünündeki emirlerine karşı gelmektir.

Bakara 190: “Korunun da, sizinle savaşanlarla Allah yolunda (siz de) çarpışın fakat haksız taarruz etmeyin; çünkü Allah haksız taarruz edenleri sevmez.”

Demek ki, önce korunacağız. Yani Allah’ın emir ve yasaklarına uyacağız. Sonra bizimle savaşanlarla savaşacağız. Ancak haksız taarruz etmeyeceğiz. Yoksa Allah bizi sevmez, cezalandırır.

Aşağıdaki iki ayet İsrailoğullarına yöneliktir. Ancak bilindiği gibi Kur’an bütün insanlığa ve bütün zamanlara şamildir. Dolayısıyla hepimizedir.

Bakara 84: “Hani, ‘Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız’ diye de sizden kesin söz almıştık. Sonra bunu böylece kabul etmiştiniz. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz.”

Bakara 85: “Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka çıkıyorsunuz, şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz. Hâlbuki yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış idi. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.”

Ayetlere göre, birbirimizi öldürmek veya yurtlarından çıkarmak, Allah’ın haram kıldığı bir davranıştır. Diğer taraftan ayete göre, Yüce Yaradan’ın Kitabının bir kısmını kabul edip, bir kısmını inkâr etmek de, Allah’ın azapla karşılık vereceği davranışlardır.

Kur’an’ın yukarıdaki ayetlerindeki hükümlerine baktığımızda, dünyanın huzurunu bozanlarla ve bize karşı savaşanlarla savaşacağız. Fakat savaş sırasında bile adaletli olacağız. Kadın ve çocuklara ise hiç dokunmayacağız. Bilhassa, çocukları her ne şekilde olursa olsun öldürmeyi kınayan pek çok ayet vardır. Ayrıca Allah, iyice araştırmadan insanları öldürmeyi aşağıdaki ayet ile yasaklıyor:

Nisa 94: “Ey İman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman, mümini kâfirden ayırmak için iyice araştırın. Size selam veren kimseye, dünya hayatının menfaatini gözeterek, “Sen mümin değilsin” demeyin. Allah katında çok ganimetler var. İslâm’a ilk önce girdiğiniz zaman siz de öyle idiniz. Sonra Allah size lütufta bulundu. Onun için iyice araştırın. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”

Nisa 93: “Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî olarak kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır.”

Bütün bu ayetlere rağmen, tarih boyunca görüldüğü gibi, günümüzde de birbirini öldüren, kadın ve çocukları öldüren, kendileriyle savaşmayanları öldüren insanlar ve guruplar var olmuşlardır. Ancak ister Allah’a inansınlar, ister inkâr edenlerden olsunlar, böyleleri iyi bilmeliler ki,  Yüce Yaradan böyle davrananları cezalandıracağını Kur’an’ında sıkça beyan ediyor.

Son dönemde bir canlı bomba modası başladı. Böyle yaparak Allah’ın rızasını kazanacaklarını umuyorlar. Hâlbuki Kur’an hükümlerine batığımızda durumları tam ters.

Bir canlı bomba etraftakilere zarar verebilmek için, kendi üzerindekileri patlatması gerekir.  Dolayısıyla önce kendini öldürmesi, yani intihar etmesi gerekir. Sonra etrafta başkaları varsa onlardan da ölenler olur. Bilindiği gibi, İslâm’da intihar etmek büyük günahtır.

Diğer taraftan canlı bomba, rastgele insanların toplandığı yerleri hedef almaktadır. Kimler olduğunu bilmediği, iyice araştırmadığı, dolayısıyla masum insanların da olabileceği kişilerin ölümüne sebep olmaktadır. İslâm, masum bir insanın öldürülmesini bütün insanlığı öldürmekle bir tutar. Bu durumda bir canlı bomba, Allah nezdinde katmerli bir şekilde büyük günah işlemiş olur.

Bir de kendisini tehlikeye atmadan, çoğunlukla masum insanların olduğu yerlere bomba koyanlar var. Bunlar da öldürdükleri masum insanlardan dolayı Allah nezdinde suçludurlar. Öldürdükleri masum insanlara ise, Yüce Yaradan’ın rahmetiyle muamele edeceğini Kur’an hükümlerinden çıkarabiliriz. Dolayısıyla güya Allah’ın rızasını kazanmak için bomba koyan kişinin kendisi, Yüce Yaradan tarafından cezalandırılırken, ölenlerden masum olanlar Allah’ın rahmetine mazhar oluyorlar.

Zaten rastgele ve silahsız guruplara bomba atmak, haksız taarruzdur. Bakara Suresi 190’a göre Allah, haksız taarruz edenleri sevmez.

Kur’an’a göre asıl cihad, kendi nefsine karşı yapılandır. Bu cihadı kazananlar, dışarıya karşı öyle cihad etmeli ki, cihad ettikleri kişiler kendiliğinden Müslüman olsunlar. İşte böyle cihad ederlerse Hakk’ı yüceltmiş, fitneyi kaldırmış olurlar.

Masumları öldürerek veya öldürmeye teşebbüs ederek ise, hem günah işlemiş hem de fitneye sebep olmuş olurlar. Bakara 217’ye göre fitne, adam öldürmekten daha büyük günahtır.

Allah’ım, bizatihi fitneye sebep olacak cihad yapmaktan Sana sığınırım.

Allah’ım, Kur’an hükümlerine aykırı davranmaktan Sana sığınırım.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.