İSLÂM, KUR’AN’DIR

İSLÂM, KUR’AN’DAN İBARETTİR

 

Bizim bu sitede daha önce yayınladığımız yazıların birçoğunda, İslâm hakkındaki düşüncelerimizi belirttik. Bu amaçla yazdıklarımızın hemen hepsinde temel olarak, Kur’an hükümlerini almaya çalıştık. Başka kaynaklardan sadece Kur’an ile çelişmedikleri takdirde faydalandık.

Başlıktaki söz aslında başka bir açıklamaya ihtiyaç duymaz. İslâm’ı bilmeyen ve öğrenmek isteyen bir kişi için ilk tavsiyemiz Kur’an’ı okumasıdır. Eğer İslâm âlimleri denilen zatların yazdıkları ilmuhalleri önce okursa, kafası karışır. Kur’an’ı önyargılı olarak okumak zorunda kalır.

Günlük hayatın her alanına müdahale eden ilmuhallerde anlatılanları, Kur’an’da bulmaya çalışır. Her konuyu bulamaz. Bulamadıkları için, daha önce öğrendiği ilmuhal bilgisini doğrulayan Kur’an tercümeleri bulmaya çalışır. Buldukları da Kur’an’ın anlatımlarını, kendi düşüncelerini destekleyecek şekilde eğip-bükerek değiştiren tercümeler olur.

Bu sebeple Kur’an’ı okurken içinde kendi düşüncelerimizi bulmaya çalışmayalım. Kur’an ne anlatıyorsa, din odur. Kur’an yasak koyduysa, o fiil yasaktır. Yasaklamadıysa kişinin tercihine bırakılmıştır. Allah’ın insana verdiği akıl, irade ve vicdan ile o kişi ne karar verirse verir. Başkası ona, din adına karışamaz. Belki aldığı karar başkalarının veya kişinin kendisine zararlı ise, kararını eleştirebilir. Ama din böyle emrediyor diyemez.

Bazı ilim insanları, sırf kendi teorilerini güçlendirmek için Kur’an’ı incelerler. Bazı genel ayetleri, kendi savlarını destekleyecek şekilde yorumlamaya çalışırlar. Hâlbuki Kur’an, bir ilim kitabı ve rehberi değildir. Kur’an insanların o dönemde bilmedikleri bazı konuları açıklamıştır. Fakat her şeyi inceden inceye açıklasa, 600 sayfa olmazdı. Zaten Yüce Yaradan, Kendisinin ilmini yazmaya bütün denizler mürekkep olsa yetmez diyerek bizleri uyarıyor. Bizlere ilmin, araştırmanın, düşünmenin önemli olduğunu anlatmak için ayetlerinde sıkça vurgu yapıyor. Bizi yönlendiriyor. Böyle ayetlere bakınca Kur’an’ın, bazılarının iddia etikleri gibi, bilimi ret eden bir eser olmadığı hemen anlaşılıyor.

Diğer taraftan Kur’an, hayatın her anına müdahale ederek insana nefes alacak bir alan bırakmayan zulüm aracı değildir. Çünkü Kur’an, sadece geldiği kavme ve geldiği çağa yönelik değildir. Kur’an, insanlık var oldukça her dönem için geçerli bir rehberdir. Bilindiği gibi, her çağda insanların sosyal anlayışları farklı olmuştur ve farklı olmaya devam edecektir. Hattâ aynı çağda farklı milletlerin anlayışları birbirinden değişik olmuştur. Bazen birbirine zıt olmuştur.

Kur’an, bütün bu kültürel farklılıkları bilen bir Yüce Yaradan’ın kelâmı olduğuna göre, hepsine de hitap edecek yapıdadır. Bu sebeple toplumun huzurunu, insanların sağlığını ve huzurunu bozacak konularda net emirler içerir. Ancak, her kültür tarafından içselleştirilebilmesi için birçok konuda esnektir. Çünkü Allah kullarına zulmetmez. Kur’an’daki esneklik, Allah’ın ilminin ve rahmetinin bir göstergesidir.

Kur’an’da, Allah’ın kulları olan insanlara verdiği mantık anlayışına ters düşen bir şey bulunamaz. Kur’an’ın ayetleri arasında çelişki olmaz. Buna rağmen bazıları Kur’an’ı ve dolayısıyla dini, mantığa ters olaylar bütünü gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Hâlbuki Kur’an’da ne söylüyorsa İslâm o demektir. Ne eksik, ne fazla.

Kur’an, bir mitoloji kitabı değildir. Kimseye insanüstü bir varlık özelliği vermemiştir. Devletin en tepesindeki yönetici ile hiç görevi olmayan sıradan birini, önce insan olarak değerlendiren bir görüş belirtir. Dolayısıyla Kur’an, döneminin sosyal anlayışlarında devrim yapan, bir hidayet ve huzura çağrı rehberidir.

İslâm’a henüz girmemiş ve öğrenmek isteyenler dini Kur’an’dan araştırırlarsa, Yüce Yaradan’ın çizdiği gerçek yolu bulacaklardır. Diğer taraftan “ben Müslüman’ım diyenler” de, Kur’an’ı okuyup anlamakla yükümlüdürler. Hiç kimse “bana böyle anlatıldı, ben de onlara uydum” diyemez. Çünkü Allah Kur’an’ında sıkça “hiç düşünmez misiniz? Hiç akıl erdirmez misiniz?” diye bizleri uyarıyor.

Zaten Allah, Kendisinden başkalarının sözlerine bakmamamızı, Allah’tan başka evliya (dost) aramamızı Zumer Suresi 3 ve Araf Suresi 3 gibi ayetlerde vurguluyor.

Bilindiği gibi, Hıristiyanlık, Ortaçağ’ın sonlarına kadar, İncillerin Latince’ den başka dillere tercümesine izin vermedi. Din, ruhban sınıfının anlatımlarına kaldı. Papazlar, Kardinaller vb ne dedilerse, din o oldu. Sonuçta Avrupa 1000 yıl süren bir karanlığa gömüldü. Gerçi İnciller insan yazımı eserler olduğundan, diğer dillere çevrildikten sonra da insanları huzura ulaştıramadı. Ama hiç olmazsa, Avrupa karanlıktan çıktı.

Müslüman dünyasının durumunu ise, Türklerin Milli Marşının yazarı Mehmet Akif Ersoy ve Pakistan’ın ünlü şairi Muhammed İkbal’den öğrenelim. “İslâm Kur’an ise, ortada İslâm diye bir şey olmadığını söylemek zorundayız.”

Yüce Yaradan Kur’an’ında aynı surenin dört ayetinde, ısrarla aynı cümlelerle insanlara sesleniyor. Kamer Suresi 17-22-32-40ıncı ayetler: “And olsun ki Kur’an’ı düşünmek için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?”

Ankebut Suresi 51. ayet: “Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?” Evet, biz de soralım. Kur’an bize yetmiyor mu da, başka şeyler arıyoruz.

Her şey ortada. Allah’ın sözü üzerine hiç kimse söz söyleyemez.

Bu yazı Genel, KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.