İNSANLARDAKİ ÖZGÜRLÜK, TANRININ VARLIĞININ DELİLİ MİDİR?
Yazının başlığındaki sorunun cevabını doğru bir şekilde verebilmemiz için, kendimize bazı sorular sorup, cevaplarını irdelemek gerekir. Önce sorulardan aklımıza hemen gelenleri soralım, sonra cevaplarını kısa bir şekilde bulmaya çalışalım.
İlk olarak; Tanrı’dan başka kim özgür bir varlık yaratabilirdi sorusu ile başlayalım.
İkinci olarak; özgürlük, evrimsel bir gelişmenin bir sonucu olabilir mi sorusunu sorabiliriz.
Üçüncü olarak; özgürlük ile madde veya ürün, biri diğerini doğuran paralel bir kavram mıdır, yoksa birbirine zıt bir kavram mıdır sorusu ile devam edebiliriz.
Dördüncü olarak; şahsiyet önceden kurgulanabilir mi, yani yapılacak bir sanat eserinin veya insanın şahsiyeti, önceden kurgulanabilir mi? Cevabımız kurgulanır şeklinde olursa, bir başka soru gündeme gelecektir. Bir eser yaratılırken onun önceden kurgulanması, özgürlük ile bağdaşır mı?
Bu konu üzerine düşünecek okuyucularımızın, bizden daha fazla soru oluşturacaklarına inanıyoruz. Her bir okuyucumuz, kendi soracakları sorulara, kendileri cevap arayabilirler. Biz bu makalemizde, yukarıda sorduğumuz sorulara cevap aramakla yetineceğiz.
Bilindiği gibi, bilimdeki hızlı gelişmeler, insanımsı robotların yapılmasını mümkün kılacak yönde ilerlemektedir. Yapay zekâ hususunda da ciddi ilerlemeler kaydedilmektedir.
Ancak hiç kimse, insanların, kendi verecekleri komutları uygulamak yerine özgür düşünüp hareket edecek robotlar oluşturmaya çalışacaklarını iddia edemez. İnsanlar, her yönden kendilerine bağlı olan insanımsı makineler yapmak isteyeceklerdir. Aksine bir uğraş, insanın, kendi eliyle kendisine düşman oluşturması anlamına gelir. Fakir veya zengin, dahi veya değil, hiçbir insan, kendisine düşman olma ihtimali olan robotları üretmek istemez. Devletler ise, hiç istemez.
Çünkü insanların güçleri ve imkânları sınırlıdır. Bu kendisini en büyük olarak düşünen insan veya devlet için de geçerlidir. İmkânları sınırlı olan hiçbir güç, kendisine düşman olabilecek bir üretim yapmaz. Böyle bir robot için uğraşacak olanın ahmak veya deli olması gerekir. Onların da böyle bir robot yaratmaya güçleri ve akılları yetmez.
O halde, birisinin, özgür bir varlık yaratabilmesi için, gücünün de imkânlarının da sınırsız olması gerekir. Dolayısıyla, yarattığı mahlûk kendisine düşman olsa bile, kendisine hiçbir zarar verememelidir.
Eğer birisi, yarattıklarından çekinmeyecek kadar sınırsız güce ve imkâna sahipse, o Tanrı olmayı hak etmiş demektir.
İkinci sorumuza cevap arayalım. Eğer özgürlük, evrimsel gelişmenin bir sonucu olsaydı, insanlardan başka bazı hayvanların da özgür olmaları gerekirdi.
Diğer taraftan, tarihte yaşamış bazı insan (homo) türlerinden bahsedilir. Kimi araştırmacılar, bu türlerin altı tane olduğundan bahseder. Kimisi ise, otuz çeşit civarında olduklarını söyler. Fakat hepsinin ortak noktası, bu türlerin yok olduğudur. Son tür olan ve zeki insan (homo sapiens) denilen bizim atalarımızın ayakta kalmayı başardıklarını anlatırlar. Ayakta kalmanın sebebi olarak, “atanın yerini alma” teorisini söylerler. Yeni türler ortama daha iyi uyum sağladıkları için ayakta kalmıştır derler.
Bu “uyum ve ayakta kalma” savunmaların tartışması başka bir makale konusudur. Biz burada bizim sorumuzla bağlantısını ele alacağız. Bütün homo türleri için, giderek beyinleri gelişmiş ve zekâları artmıştır denilmektedir. Bizden önce oldukları söylenen Homo Neanderthal türünün hem konuştuğu hem de dilleri geliştirdiği ifade edilir. Bu türün ve önceki homo türlerinin özgür olup olmadığı hususunda henüz bir teori oluşturulmamıştır. Dolayısıyla, evrimin özgürlük üzerindeki etkisi hakkında bir fikir yürütülemez.
Eğer bizim atalarımız, çok daha zeki oldukları için özgür oldularsa, akla gelecek soru, zekâ ile özgürlüğün arasında doğru orantı olup olmadığıdır. Bu soruya cevap verebilmek için, yüz küsur bin yıldır var olan atalarımızdan –en azından devam ettiği söylenen evrim sonucu- daha zeki olması gereken günümüzdeki insanların tavırlarına bakalım.
Günümüzdeki zeki insanların çok büyük çoğunluğunun, menfaatleri uğruna özgürlüklerini terk ettiklerini yaşayarak görüyoruz. Bu hususta örnek vermeye gerek görmüyoruz. Her okuyucumuz çevresine ve bazıları da kendilerine baktıklarında, bu gerçeği göreceklerdir. Zaten, dünyadaki siyasi yöneticilerin çoğunluğunun, ülkelerinin ortalamasının altında zekâya sahip olmaları, tek başına yeterli bir göstergedir.
Dolayısıyla özgürlük ile zekâ farklı şeylerdir. Özgürlük sonucu elde edilen şahsiyet, zekâ ile elde edilemez.
Üçüncü sorudaki, oluşturulan bir ürün ile özgürlük arasındaki bağlantıyı irdeleyelim. Ürün, bir(ler)i tarafından tasarlanan bir nesnedir. Dolayısıyla bütün özellikleri, tamamen üretene bağlıdır. Demek ki, ürün ile özgürlük birbirine paralel değil, birbirine zıt kavramlardır.
Dördüncü soruyu irdelersek, gerek Tanrının yarattığı her bir insana, gerekse insanın yarattığı her bir sanat eserine veya robota başlangıçtan ayrı şahsiyet verilmesi hususu anlamsızdır. Öyle ki, şahsiyetin baştan verilmesi durumunda bu kişilik, şahsiyet olmaktan çıkar, yaratıcının verdiği bir özellik konumuna düşer. Sonradan değiştirilemez. Sonradan değiştirilemeyen bir özellik, özgürlük ile bağdaşmaz ve dolayısıyla şahsiyeti oluşturamaz.
Görüldüğü gibi, özgürlük ve Tanrı birbirinden ayrılmayacak bir ikilidir. Karl Jaspers bu hususta şöyle demiştir: “ Özgürlüğün kesinliği Tanrı’nın varlığını kesin kılıyorsa, o halde özgürlüğü inkâr etmekle Tanrı’yı inkâr etmek arasında bir ilişki vardır.”