İNSANLAR, ÜLKELER VE DÜNYA, SADECE DIŞARIDAN DEĞİŞTİRİLEMEZLER

İNSANLAR, ÜLKELER VE DÜNYA, SADECE DIŞARIDAN DEĞİŞTİRİLEMEZLER

 

Bu sitedeki yayınlarımızda, günün yazısının anlamıyla eşleşen sözler de yayınlıyoruz. Bunlardan birisi de, Atilla Han’ın şu sözüdür: “Hiç kimse bir Hun’un kendisi için yapmadığını onun adına yapamaz.”

Bir insandaki değişim, tamamen dışarıdan oluşturulamaz. Mutlaka o şahsın da, kendi içinden gelerek bazı şeyleri arzu etmesi gerekir. Böylece, içten gelen bu isteklerle harekete başlayan insana, dışarıdan yardım etmek isteyenlerin uğraşları bir sonuç verir. Bilhassa, “insanlık anlayışı, hoşgörü, çalışkanlık” gibi hasletler, dışarıdan dikte etmekle kazanılamaz.

Konumuzla ilgili bir Türk özdeyişi de şöyledir: “Yanmadık ocağa, (inatla yanmayan ocağa) çıra kütüğü dayasanız, yine yanmaz!”

Bu durum, sadece insanlar için geçerli olmayıp, ülkeler için de geçerlidir. Hattâ bu durum bütün dünya insanlığı için de geçerlidir. Bilindiği gibi, insanlığa dışarıdan yardım edebilecek tek güç, kâinatın yaratıcısı olan Allah’tır. Yüce Yaradan’ın, her şeye gücü yeter. Dolayısıyla isterse, bütün insanları madden ve özellikler açısından eşit konuma getirebilir. Fakat bu durum, bizlerin özgürlüğümüzü kaybetmemize ve sosyal düzenimizin bozulmasına yol açar. Bütün sistemimiz değişir. Kimse kimseyi çalıştıramaz. Böylece, insanlık olarak, çok kısa sürede eskisinden daha kötü duruma düşeriz.

O halde Yüce Yaradan’dan, insanlığa, mevcut yapı içerisinde kalarak yardım etmesini istememiz daha uygundur. Ancak, böyle bir yardımın gerçekleşebilmesinin tek yolu, bu değişikliği, bizim içimizden gelerek istememizdir.

Kur’an, bu konuda bize yol göstermektedir. Enam Suresi 6/160: “Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği)nin on katı vardır. Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır; onlar haksızlığa uğratılmazlar.”

Benzer şekilde, hiçbir ülke, kendi içerisinden gelerek harekete geçmedikçe, dışarıdan ona yardım edilemez. Hiçbir ülke, bir başkasını, dışarıdan destekle zenginleştiremez. Zaten zenginleştirmek de istemez. Hiçbir ülke bir başkasını dışarıdan müdahale ile medenileştiremez.

Bir memleketin insanlarının giyim kuşamlarının değişmesi, kafalarının içinin de değiştiğini göstermez. Bir ülkedeki insanların kibar davranışlar sergilemeleri, onların içten gelen samimi bir davranış sergilediklerini göstermez. Bir ülkedeki insanların kurallara uyuyor olmaları, onların kurallara ve diğer insanlara saygı gösterdiği anlamına gelmez.

Eğer bir insan, kendisi gibi giyinmeyenlere karşı, içinden kızıyorsa veya kendini güçlü hissettiği bir ortamda dışarıdan anlaşılacak şekilde sert bir tavır sergiliyorsa, o şahıs için olumlu sözler söylenemez.

Eğer bir insan, kendisinden daha fakir ve daha az özellikli insanlar karşısında ve/veya güçlü olduğu bir konumda kibar davranışlar sergilemiyorsa, o insana kibar denilemez.

Eğer bir insan, kendi ülkesinde kurallara uyuyor fakat aynı kurallara uyulmadığını gördüğü bir başka ülkede uymuyorsa, o insan kuralları içselleştirememiş demektir.

Bu yapıdaki insanların ortak özellikleri kibirli oluşlarıdır. Kendisi ile benzer güçtekilere karşı kibrini kullanamamaktadır. Bu sebeple kibirli olduğu anlaşılmamaktadır. Fakat kibirli olmaktan daha tehlikelisi, ayrıca yalancı da olmalarıdır. Bir yanlışı yaptıkları halde, karşı taraf ispatlayana kadar, yaptığını reddetmesi, her yeni delil karşısında bahanelere sarılmasıdır. Artık net bir şekilde ispatlanınca da, sadece kafasını öne eğmesi, kendisini düzeltmeye uğraşmamasıdır. İnsanlar için geçerli olan bu durum, ülkeler için de geçerlidir.

Bir ülkenin, iş disiplini olan çalışkan insanlara sahip olması hasebiyle maddeten kalkınması, o ülkenin kibirlilik seviyesini artırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Kibirliliği artan bu ülkeyi yönetenler de, kendilerini en üstün olarak görmeye başlamaktadır. Böylece gözleri körelmektedir.

Her ülkenin bu konumlara düştüğü yıllar vardır. Bu kibre kapılan her insan gibi, her ülke de, sonunda Yüce Yaradan’ın sillesini yemiştir. Kimisi hatasını anlayıp kendini düzeltmiş, kimisi hataları başkalarına yükleyerek, yanlışına devam etmiştir. Geçmiş devirlerde bir ülkenin hatasının sonuçları, çevresiyle sınırlı kalıyordu. Çünkü en hızlı ulaşım aracı “at” idi. Örneğin, Roma Devleti’nin yıkılışının etkisi sınırlı kaldı. Ama dünya, motorize olmaya başladıkça, daha geniş bölgeleri etkilemeye başladı. Nitekim olaylar, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı diye nitelendi. Günümüzde ise, bütün dünya, jet veya İnternet hızıyla etkilenecek hale geldi.

Dolayısıyla sorun, sadece o insanın veya o ülkenin meselesi olmaktan çıktı. Bütün insanlığı ilgilendirir oldu. Bu sebeple, çözümü hep birlikte aramalıyız. Yanlışı birlikte düzeltmeliyiz. Fakat bizim dışarıdan yaptıklarımızın ve uyarılarımızın işe yaraması için, o insan veya ülkenin, kendi içerisinde de değişimi başlatması şarttır. Değişimi içlerinde başlatmayanlar, sadece kendilerine zarar verirler. Çünkü artık, insanlık tarihten ders çıkarmaya başladı. Aynı tip hataların, giderek artan zararlarla sonuçlanması, insanları, “Tarihin Aydınlattığı Geleceği” kurmaya doğru yöneltti.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.