İNANÇ ÖNDERLERİNİN SORUMLULUĞU

KÜRESEL UYGARLIK İÇİN, BÜTÜN İNANIŞLARIN ÖNDERLERİ SORUMLUDUR

 

Küresel Uygarlık konusunda fikirlerimizi önceki birkaç yazımızda belirtmiştik. Uygarlığın temelini insana bakış açımızın oluşturacağını ifade etmiştik. İnsana “madde” olarak baktığımız takdirde, insanlığın kaybolacağını görmüştük. Yakın çevremizdeki insanlara “madde” olarak bakarsak, birgün onların gerçekten “madde” haline geldiklerine şahit oluruz ve dünyada güvenilecek insan kalmadığından yakınmaya başlarız.

Bu kısır döngüyü kırabilmemiz için, insanın ilahi bir yönünün olduğu gerçeğini kabul etmemiz yeterlidir. Yunus Emre’nin; “bir ben vardır, benden içerü” sözündeki gibi, insanın bir duygusal yani manevi yönü vardır.

Hayatin akışını düzenleyen bütün sistemler, insanın bu yönünü de dikkate almalıdır. Bu sistemlerin kurulmasında inanç önderlerinin rolü çok az olabilir. Ama bu sistemlerdeki insanı “madde” olarak gören unsurların azaltılması, insanın ilahi boyutunun dikkate alınması için inanç önderlerinin yapacağı çok şey var.

İster semavi dinlerin savunucuları, ister Hinduizm- Budizm ve kollarının önderleri, ister tanrıtanımaz olsunlar her önderin bu konuda sorumluluğu esastır. Hiçbiri, “bu konu bizim ilgi alanımız dışında” diyemez. Çünkü inanç önderlerinin asıl amaçları, hem insanların huzurlu bir hayat yaşamaları için, hem de huzurlu bir toplum için uğraş vermektir.

Bu sebeple, huzurlu insan ve huzurlu toplum oluşturmayı engelleyen sistemler ve uygulamalar görmezden gelinemez. Bunlara karşı kayıtsız kalınamaz.

Dünyamızda, aşksız bir cinselliğin girdabına düştükten sonra bunalım geçiren milyonlarca insan var. Tüketim çılgınlığına kapıldığı için hem paranın esiri olan hem de elindeki varlıklarla tatmin olmaz bir hale düşmüş yüz milyonlarca insan yaşıyor. Ülkelerdeki adalet kurumlarına güvenmeyen milyarlar var. Eğitim ve refahın eşitsizliğinden yakınan hem ülkeler, hem de insanların %80’ninden fazla nüfus var. İnsanları birbirine düşüren gurupçuluk ve ırkçılık çok yaygın. Bütün bunlar var iken, inanç önderleri sadece kendilerini düşünerek hareket edemezler. Sorumluluktan kaçamazlar.

İster semavi dinlerin, isterse diğer öğretilerin savunucusu olsun bütün inanç önderleri, ortak çözüm üretmekle yükümlüdürler. Ekonomide tekelleşmeye, adalette zulme, kültürde yozlaşmaya, partizanlığa, doğanın hoyratça kullanılışına, tüketim çılgınlığına, fakirlerin ezilmesine karşı ortak hareket etmek mecburiyetindedirler.

Bütün dinler ve inançlar, insanın insanı sömürmesine, modern köleliğe karşı tavır almalıdırlar. Ortak toplantılar, konferanslar, TV programları, filmler, çocuklar için eğitici oyunlar gibi hususlarda birlikte hareket etmezlerse, Yüce Yaradan huzurunda ve halklar nezdinde sıradan insanlara göre daha suçlu olacaklardır.

Takiye yapılmasına karşı çıkmazlarsa, “bizden olmayanın malı bize helaldir” anlayışının saçmalığına karşı ciddiyetle durmazlarsa, yalan söylemenin yasak ve büyük günah olduğunu vurgulamazlarsa, Allah nezdinde suçlu duruma düşerler.

Eğer, bu davranışları engellemeye kalkışmak yerine, aksine, başka inançta olanlara karşı takiye yapılabileceğini, diğer inançtakilerin mallarının helal olduğunu, rüşvet almanın ganimet sayılabileceğini söylerlerse, işte onların cezaları daha fazla olacaktır.

İnsanlığın güzel geleceği için, “Küresel Uygarlık” anlayışının olgunlaşması ve yaygınlaşması, inanç önderlerinin gayretleri ile hızlanacaktır. Çünkü insanlar, öncelikle inanç önderlerinin söylemlerine itibar ederler.

Bu yazı Dini kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.