TÜRKLERE İHANET ETMEK
(Not: Bu yazı bu sitede daha önce son paragraf hariç yayınlanmıştı.)
Allah Türklere kimi milletlerden farklı özellikler vermiştir. Bu özelliklerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz.
Çevresindekilere hizmet arzusu,
Mağdurlara karşı merhamet,
Sözünün eri olma,
Irkçılık yokluğu,
Uzun süreli kin tutmama,
İhanet edenlere karşı acımasızlık,
Gerektiğinde kendisinin ve karşısındakinin hayatını hiçe sayma.
Tarihi incelendiğimizde, Türk Liderlerinin bu özelliklerini hayata yansıttıklarını görürüz.
Bilge Han Orhun Anıtlarında (720-738) şöyle der: “Bunca milleti, bunca ülkeyi düzene soktum. Oralarda artık kötülük yoktur, kargaşalık yoktur.”
Balkan Bulgar Türklerinin lideri Kurum Han, 810’lu yıllarda şunu söyler: “Doğru insanı ve yalancıyı Tanrı bilir. Biz Bulgarlar, Hıristiyanlar için çok iyilikler yaptık. Ancak onlar bunu çabuk unuttu. Fakat Tanrı biliyor.”
Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Bizans’tan başka, sadece Ermeniler ve onların küçük bir beylikleri vardı. Onlar da Bizans’tan bıkmışlardı. Türklerin Anadolu’nun tapusunu aldıkları Miryakefalon Savaşında (1176), Ermeni Malatya Piskoposu, Türklerin kazanması için dua etmişti.
Emir Timur’u en çok eleştirenler bile şöyle demektedir: “Döneminin en büyük devleti olan Timur’un ülkesinde bir yabancı, bir teneke altınla tek başına, ülkeyi bir uçtan bir uca, başına bir şey gelmeden seyahat ederek geçebilir.”
Osmanlı Devleti’nin uygulamaları bilindiği için örnek vermeyeceğiz. Osmanlı döneminde Türkler, “Hoşgörüyü Evrenselleştirmişlerdir.”
Osmanlı’nın en zayıf döneminde İtalyanlar Trablusgarp’ı (bugünkü Libya) işgal etmeye başlarlar (1911). O sırada Almanya’da görevde olan Enver Paşa, hemen ve kendiliğinden İstanbul’a gelir. Yetkililerden Trablusgarp’a müdahale edilmesini ister. Kendisine orada 500 civarında askerimiz olduğu, dolayısıyla bir şey yapamayacağımız söylenir.
Enver Paşa “Orada tek umutları bizler olan mağdur insanlar varken, biz burada oturamayız” der. Kaçak yollarla ve arkadaşlarıyla birlikte Trablusgarp’a gider. Uzun süre savaşır. İtalyanları durdurur. Ancak Balkan bozgunu olunca mecburen geri gelir.
İşte bu anlayıştaki ve hoşgörüyü evrenselleştirmiş olan Türklere ihanet edenler, ister Türk soyundan olsun, ister birlikte yaşadıkları insanlar veya halklar olsun, hiç iflâh olmamışlardır. Onları ya Türkler cezalandırmış ya da Allah, Kuran’daki, bozguncular ve hainlerle ilgili vaatlerini yerine getirmiş ve hepsini cezalandırmıştır. En şaşmaz vaat, Allah’ın vaadidir.
Türklere ihanetle ilgili bu kural; kişiler için de, sülâleler için de, halklar için de geçerlidir. İsteyen, yakın veya uzak bütün tarihi inceleyebilir. İhanet edenler, Ahirette uğrayacakları ağır cezanın dışında, bu dünyada da çekmişlerdir.
Bütün uyarılara rağmen yine de kendi(leri)ne alınmayanlar olacaktır. Bazıları kendi dar görüşleri veya mühürlenmiş kalpleriyle yanlışa devam edeceklerdir. Zaten ders alınsaydı, tarih tekerrür etmezdi.
Türklere ihanetin sonuçları böyle ise, insanlığa ihanete teşebbüs edenlerin sonları acaba nasıl olur?