HZ. MUHAMMED’İN EVLİLİKLERİ ÜZERİNE
Hz. Muhammed’in evlilikleri hakkında yaşadığı dönemde bir itiraz yapılmamıştır. Sadece evlatlığının ayrıldığı eşi Zeynep ile ilgili söylenti olmuştur. Çünkü gerek çok eşlilik ve gerekse küçük yaşta kız çocuklarının evlendirilmesi gibi konular, Arap Yarımadasında yaygın idi. Dolayısıyla itirazlar sonraki yıllarda başladı. Bilhassa Kur’an’a bir eleştiri yapamayanlar, bu yola başvurdular.
Peygamberin evliliklerinin gerçek yüzlerini saklayarak veya görmeyerek, suçlamalarda bulundular. Böyle yaparken amaçları, Hz. Muhammed bahanesiyle İslâm’ı kötülemekti. Bu sebeple bu yazımızda iki konuyu birden irdelemeye çalışacağız. Hem Hz. Muhammed’in evliliklerini hem de İslâm’da çok eşlilik konusunu kısaca inceleyeceğiz.
Bilindiği gibi, Hz. Muhammed’in ilk hanımı, Hz. Hatice’dir. Hz. Hatice ölünceye kadar Peygamberin tek eşi olarak kalmıştır. Peygamberlik gelmeden önce başlayan evlilikleri, peygamberlik sonrasında da on yıl tek eş olarak devam etmiştir. O dönemde, Mekke şehrinde tek eş ile bu kadar uzun süre ve eşi vefat edinceye kadar evli kalan var mıdır, bilmiyoruz. Varsa bile sayıları çok azdır.
Evlendiklerinde Hz. Hatice’nin yaşı, Peygambere göre daha fazladır. Zengin bir kadındır. Fakat Hz. Muhammed’e evlilik teklifi, aracılar vasıtasıyla ondan gelmiştir. Demek ki zengin, asil bir aileden gelen ve alımlı bir kadın olan Hatice, genç Muhammed’in sahip olduğu özellikleri çok beğenmiştir. Zengin, asil ve alımlı bir kadın genç Muhammed’i beğendiğine göre, başka bazı kadınların da beğenmeleri çok normaldir. Onu beğenen başka kadınların arasında ailesi zengin, kendisi daha genç ve güzel kadınların bulunması ihtimali kuvvetlidir.
Dürüstlüğüyle, emin insan oluşuyla ve paraya değer vermeyen yapısıyla bilinen genç Muhammed’in, Hatice ile evlenmesinin sebebi, onun zenginliği olamaz. Genç Muhammed’in karakteri itibarıyla bu ihtimal çok zayıftır. Zaten Hz. Hatice’nin böyle bir durumdan şüphesi olsa Hz. Muhammed’e evlenme teklifini iletmez. Ayrıca başka zengin aile kızlarından onu beğenenlerin olması ihtimali de, genç Muhammed’in, Hatice’yi sadece zenginliği için seçmediğini gösterir. Burada muhtemelen, araya Allah’ın koruması devreye girmiş olabilir.
Duha Suresi’nin ayetlerine bakalım:
6: “Seni yetim bulup da barındırmadı mı?”
7: “Seni yol bilmez bulup da yola iletmedi mi?”
8: “Seni fakir bulup da zengin etmedi mi?”
Hz. Muhammed’e peygamberlik geldikten sonra Hz. Hatice’nin madden ve manen verdiği destekler ile ayet karşılaştırıldığında, bu evliliğin ilahi bir tarafı olduğunu düşünmek mantıksız olmaz. Hz. Hatice’nin yaptıkları hakkında bu sitede yayınladığımız “Hz. Muhammed’in Hayatında İki İnsan” başlıklı yazımızda kısa bir bilgi vermeye çalıştık.
Hz. Hatice ile Hz. Muhammed’in evliliğine bakıldığında, o dönemde bölgede yaygın olan çok eşlilik gibi bir durumla karşılaşılmamaktadır. Peygamber, Hz. Hatice’nin vefatından sonra, Medine’ye hicret edene kadar başka bir kadınla evlenmemiştir.
Ancak bu dönemde Hz. Ayşe ile ilgili bir olay gelişmiştir. Hz. Ayşe’nin doğumunu takiben Hz. Ebubekir’in komşusu, Ebubekir’den kızını kendisine vermesini ısrarla istemiştir. Komşusuyla arası iyi olan Ebubekir, o dönemdeki geleneğe uyarak bu isteği kabul etmiştir.
Bu olaydan kısa bir süre sonra, Hz. Muhammed’e peygamberlik gelmiştir. Onun yakın arkadaşı olan Ebubekir de, İslâm’a girmiştir. Ebubekir’in komşusu ise Müslüman olmamıştır. Aradan yıllar geçip küçük Ayşe’nin yaşı o dönemdeki kabullere göre evlenme yaşına gelince, Hz. Ebubekir kara kara düşünmeye başlamıştır. Kendisi İslâm Peygamberinin en yakın arkadaşı iken, kızını Müslüman olmayan bir aileye vermek istememiştir. Zaten Mekke’de inen Bakara Suresi 221inci ayet, Müşrik erkeklerle, mümin kadınları evlendirmeyin buyurmaktadır.
Hz. Ebubekir, çözüm yolu bulamayınca sıkıntısını Hz. Muhammed’e açmak zorunda kalır. Hz. Peygamber uzun bir süre düşündükten sonra, kızı Ayşe’yi kendisine nişanladığını söylemesini ister. Hz. Muhammed’in dışında başka bir Müslüman’a nişanladığını söylemek, Ebubekir’i kızının doğumunda verdiği sözden dönmüş konumuna düşürürdü. Fakat Hz. Peygamber’e nişanlamış olmak farklı bir durumdu ve sözünden dönmüş sayılamazdı. Bunun üzerine sevinerek, kızı Ayşe’yi Hz. Muhammed’e nişanladığını açıkladı.
Hz. Muhammed, tek eşi olduğu dönemde Hz. Hatice’den tam altı çocuk sahibi olmuştur. Hz. Hatice’nin vefatından sonra sayısı 8 ila 10 arasında değişen kadınlarla evlilik yapmıştır. Fakat bunlardan çocuğu olmamıştır. Eğer Hz. Muhammed, iddia edildiği gibi kadın meraklısı olaydı, onlardan da çocukları olurdu. Diyelim ki, hanımlarından birkaçı kısır idi. Ama hiç kimse bütün hanımlarının kısır olduğunu söyleyemez. Diğer taraftan hiç kimse, çocuk olmaması için korunma yöntemleri uyguladılar diyemez. Çok çocuk sahibi olmanın güçlü olmak anlamına geldiği ortamda, korunma yöntemleri diye bir şeyin uygulanması düşünülemez.
Dolayısıyla gerek Hz. Ayşe ile evliliğine, gerekse diğer evliliklerine bakarken, bu gerçeği, yani kadınlara dokunmadan da evli olunabileceğini göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Medine’de nazil olan 33 Ahzab Suresinin 49uncu ayeti bu konuda bize yol göstericidir:
Ayet: “Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâh edip de sonra onlara dokunmadan boşadığınız zaman, sizin için üzerlerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Derhal müt’alarını (Mehirleri belirlenmediği takdirde yararlanacakları bir mal) verip onları güzel bir şekilde salıverin.”
Ayetten de anlaşıldığı üzere, mümin kadınlarla nikâhlanmak, onlara dokunmak anlamına gelmiyor. Çünkü bilhassa o dönemde mümin kadınların koruma altına alınmasını zorunlu kılan sebepler çoktu. Nitekim aşağıdaki ayet, mümin kadınlardan bazılarının korunması gerektiğinin bir nedenini şöyle vurgulamaktadır:
60 Mümtehine Suresi 10: “Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduğunu öğrenirseniz onları kâfirlere geri döndürmeyin. Bunlar onlara helal değildir. Onlar da bunlara helal olmazlar. Onların (kocalarının) sarfettiklerini (mehirleri) geri verin. Mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman onlarla (hicret etmiş mümin kadınlarla) evlenmenizde bir sakınca yoktur. Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın, sarfettiğinizi isteyin. Onlarda sarfettiklerini istesinler. Allah’ın hükmü budur. Aranızda O, hükmeder, Allah bilendir, hikmet sahibidir.”
Eğer mümin kadınlar korunmazlarsa, hem hayat şartları onları ezer, hem de haklarında kötü dedikodular çıkarılır, hem de çocukları varsa perişan olurlar. Nitekim bazı asılsız dedikodular üzerine Yüce Yaradan, böyle dedikodu çıkaranları ayetiyle şöyle uyarmaktadır: 24 Nur Suresi 23: “Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azap vardır.”
İşte Hz. Muhammed’in evliliklerinin temelinin birisi, mümin kadınları korumaktır. Bir diğer sebebi, İslâmiyet’in kadınlara doğrudan anlatılmasını sağlamaktır. Bir başkası da, evlilikler yoluyla akrabalıklar tesis ederek güç birliğini sağlamaktır. Yine bir başka nedeni, yetimleri korumaktır.
Kur’an, yetimlerin haklarının korunması üzerinde ciddiyetle durur. Birçok ayetinde bu konuda tavsiyelerde bulunur. Yetimlerle evlilik hususunda Nisa Suresinin 3üncü ayeti bize bilgiler veriyor: “Ve eğer yetimler(in malları) konusunda uygun davranamamaktan korktu iseniz; o halde gönlünüze hoş gelen o (yetimlerin) kadınlar(ın)dan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Eğer (kadınlar arasında) adaletli davranamamaktan korktu iseniz, o halde bir kişiyi (nikâhlayın) yahut da yeminlerinizin sahip olduğu ile yetinin. Doğruluktan ayrılmamak için bu daha elverişlidir.”
Ayette görüldüğü üzere yetimler evlenilen kadınların kendileri değildir. Dul kalırken çocuklarıyla birlikte açıkta kalmış kadınlardır. Böyle kadınların yetim kalmış çocuklarını koruma altına almak için, anneleriyle evlenmeye izin var. Kur’an’da çok eşliliğe izin verilen tek ayet, bu ayet. Bu ayetin amacı da yetim çocukları koruma altına almaktır. Yoksa başka türlü çok eşli evliliklere izin yoktur. Nitekim bu ayette bile, aralarında adaletli olamayacağınızdan korkarsanız, tek eşle yetinin denilmektedir.
Benzer ifade, Nisa Suresi 129uncu ayette de geçmektedir: “Kadınlarınız arasında her yönden adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız buna güç yetiremezsiniz. Bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan korunursanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”
Demek ki, adaleti sağlayamayacağımız için, tek eş ile kalmamız tavsiye ediliyor. Hz. Muhammed’in çok eşliliğinin sebebi yukarıdaki paragraflarda ifade ettiğimiz dört ayrı temele dayanmaktadır. Böylesine mecburiyetlerden dolayı çok nikâh yapan, ama belki de onlara dokunmayan Peygamber bile, kadınlarla baş edememiştir. Yüce Yaradan ayetleriyle kendisine yardımcı olmuştur. Ahzab Suresinin 28-34üncü ayetleri bu konuyla ilgilidir. Dolayısıyla çok eşli görünmek mecburiyetinde olan Allah’ın resulü bile bu durumu başarıyla sürdüremediyse, bizlerin böyle bir şeyi denememiz uygun olmaz.
Hz. Muhammed’in, Hz. Hatice’den sonraki evliliklerinin sadece nikâh akdi olduğunu, onlara muhtemelen dokunmadığını, onlardan çocuğunun olmadığını, dört farklı sebeple evlilikler yaptığını gördük. Peygamberle hukuki eş durumunda olan bu hanımlar, belki ondan çocuk sahibi olamadılar, ama Peygamberin hanımlarından olmak şerefine ulaştılar. İslâm’ı kadınlara anlatarak hizmet ettiler.
Fakat Hudeybiye Barışından sonraki dönemde, farklı bir olay gelişti. Peygamberin vefatından 3,5 yıl kadar önce, Hz. Muhammed başka bir evlilik yaptı. Peygamber, çevre ülkelerdeki krallara, mektuplar yazdı. İslâm’a davet etti. Bunlardan Mısır Hükümdarı Mukavkıs’ın, dostluk nişanesi olarak gönderdiği iki kadından biri olan Mariya isimli kadınla evlendi. Muhtemelen Hz. Peygamber, aynı zamanda devlet başkanı da olduğu için, ilk defa bir devlet başkanı tarafından kabul gören mektubuna cevaben gönderilen bu hediyeyi, reddetmek istemedi. Gönderilen kadınların ikisini de başkalarıyla evlendirmesinin yanlış olacağını düşündü. Biri ile kendisi evlendi. Bu evlilik gerçek bir evlilik oldu. Nitekim ileri yaşına rağmen Hz. Muhammed, ondan bir erkek çocuk sahibi oldu. Adını İbrahim koydu. İbrahim, iki yaşına gelirken vefat etti.
Demek ki Hz. Muhammed, diğer eşlerini, sadece hukuki eşler olarak gördü ve öyle davrandı. Mariya’yı ise, eş olarak benimsemek zorunda kaldı ve hemen çocuğu oldu. Böylece, Hz. Muhammed’in sonradan kısırlaşmış olabileceği iddiası da boşa çıktı.
Hz. Peygamberin eleştirilen evliliklerinden önemli birisi olan, Zeynep konusuna da kısaca değinelim. Çünkü bu husustaki bazı uydurma hadisler, bu evlilik konusunda insanları yanlış düşünmeye sevk ediyorlar.
Zeynep, Peygamberin halasının kızıdır. Asıl adı Berre iken, Müslüman olunca Hz. Muhammed ona, Zeynep ismini vermiştir. Zeynep, Medine’ye hicret ettiğinde, bekârdı. Asil ve güzel bir genç kız idi. Hz. Muhammed de muhtemelen onu beğeniyordu. Fakat kendisi onunla evlenmeye kalkışmadı. İsteseydi, Zeynep’in kabul etmesi ihtimali kuvvetliydi. Ama Peygamber, Zeynep’i azat ettiği eski kölesi Zeyd ile evlendirmek istedi. Böylece toplumdaki, asalet anlayışını, kölelik algısını kırmayı arzuladı. İnsanlardaki üstünlüğün İslâm’a hizmet açısından olduğunu vurgulamaya çalıştı. Hem Zeynep, hem de onun kardeşleri başlangıçta istememesine rağmen, sonunda Zeynep evlenmeyi kabul etti.
Evlilik sıkıntılı devam etti. Hz. Muhammed, evlatlığı Zeyd’i uyararak evliliği kurtarmak istedi. Fakat evlilik devam etmedi. Zeyd onu boşadı. Hikâyenin devamını Ahzab Suresinin 37inci ayetinden öğrenelim:
“Hem hatırla o vakti ki, o kendisine Allah’ın nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye: ‘Hanımını kendine sıkı tut ve Allah’tan kork’ diyordun da nefsinde Allah’ın açacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan çekiniyordun. Hâlbuki Allah kendisini saymana daha lâyıktı. Sonra Zeyd o kadından ilişiğini kestiği zaman, biz onu sana eş yaptık ki, oğulluklarının ilişkilerini kestikleri hanımlarını nikâhlamada müminlere bir darlık olmasın. Allah’ın emri de yerine getirilmiştir.” (Not: Bu ayet; Kur’an, Muhammed’in uydurmasıdır diyenlere, Hz. Muhammed’in içten farklı şey düşündüğünü ortaya çıkarması açısından tokat gibi bir cevaptır.)
Ayetten anlaşıldığına göre, muhtemelen, Hz. Muhammed, evliliğin kötü gitmesinden de etkilenerek, bu evlilik için Zeynep’i zorladığına pişman oldu. Zeynep’in güzelliğinden de etkilenerek, halakızını mutsuz bir evliliğe zorlamış hale düşmenin pişmanlığının da etkisiyle, kendisi evlenmek istedi. Çünkü bir başkasıyla evlenmesini istemesi halinde belki yine mutsuz olma ihtimali kuvvetliydi. Ama Zeynep ile evlenme düşüncesini kimseye söyleyemedi. Çünkü evlenmesi, o dönemdeki evlatlık anlayışına tersti. Allah da, muhtemelen, hem Zeynep’in gönül kırgınlığını düzeltmek, hem de evlat ile evlatlığın farkını vurgulamak için bu ayeti indirmiş olabilir.
Ancak bu evlilikten de çocuk olmadı. Zeynep Peygamberden sonra vefat etti. Çocuk olmamasının sebebini henüz biz bilmiyoruz. Fakat bizim bildiğimiz şeyler şunlar: Hz. Muhammed isteseydi, Zeynep ile daha başlangıçta evlenirdi. Fakat onu Zeyd ile evlendirdikten sonra, o dönemdeki evlatlık anlayışına göre, Zeyd ile boşansalar dahi, Zeynep’le bir daha evlenemezdi. Nitekim Ahzab Suresinin 37inci ayeti olmasa, bu evlilik yine olamazdı. Dolayısıyla Hz. Muhammed’in, sonradan hiç evlenemeyeceği genç ve güzel bir kadını, bile bile başkasıyla evlendirmek gibi bir yanlışa düşmesi düşünülemez.
Hz. Muhammed’in evlilikleriyle ilgili olarak bir diğer itiraz, Kurayzaoğullarından esir alına Safiye ile evliliğidir. Kurayzaoğulları, Hendek Savaşı sırasında Müslümanlarla antlaşmalarını hiçe sayarak müşriklerle birlikte oldular. Müslümanlar arkalarından vurulmuş oldu. Bunun üzerine Hendek Savaşı bitince, Kurayzaoğullarının kalesi kuşatıldı. Sonunda esir edildiler. Bu konuda daha ayrıntılı makalemizi “Hendek Savaşı ve Kurayzaoğulları” başlığıyla bu sitede yayınlamıştık.
Savaşlarda esir alınanlarla ilgili Kur’an ayetlerinden birisi olan Muhammed Suresi 4üncü ayet şöyledir:
“Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onlara üstün geldiğiniz zaman bağı sıkı bağlayıp esir alın. Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da fidye ile salıverin. Allah’ın emri budur. Eğer Allah dileseydi onlardan başka türlü de intikam alırdı. Fakat böyle olması sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmaz.”
Allah’ın emirleri böyle iken, bir Peygamberin, kendisi seçmeden kendisine düşen bir esir ile zorla evlenmesi düşünülemez. Esirlerden fidye isteme konusunda, Bakara Suresi 85inci ayette; Yahudileri, insanları yurtlarından çıkarıp esir edip, sonra fidye istedikleri için kınayan ifadeler de varken, Peygamberin böyle bir şey yapması mümkün değildir. Aksi takdirde kimse onun peşinden gitmez.
Dolayısıyla kendisine düşen esir olan Safiye’ye iki seçenek sunulmuştur. İsterse mallarıyla birlikte serbest kalabileceği, isterse Peygamberin hanımı olup onun koruması altına girebileceği yönündeki iki seçenekten, Müslüman olmayı ve evliliği seçmiştir. Diğer şıkkı seçseydi, Peygamberin geçmişteki uygulamalarına bakarak, rahatlıkla, karşılıksız serbest kalırdı diyebiliriz.
Bütün bu irdelemelerin ışığında şu sonuçları rahatlıkla söyleyebiliriz:
Hz. Muhammed’in evlilikleri, ilki olan Hz. Hatice ve son evliliği olan Mariya haricinde sadece hukuki evliliklerdir. Hatice ve Mariya dışındaki evliliklerinden çocuğu olmamıştır. Dolayısıyla, Peygamber gerçek anlamda, tek eşli olmuştur. Diğer evlilikleri şu dört sebebe dayanmıştır: mümin kadınları korumak, İslâmiyet’in kadınlara doğrudan anlatılmasını sağlamak, evlilikler yoluyla akrabalıklar tesis ederek güç birliğini sağlamak, yetimleri korumaktır. Zaten Hz. Muhammed’in evinin konak değil mütevazi bir ev olması, Mariya’nın diğer hanımlardan ayrı bir evde yaşaması, Peygamberin sık oruç tutması ve geceleri ibadet etmesi gibi hususlar da, evliliklerin hukuki olduğu fikrini güçlendirmektedir.
Diğer taraftan İslâmiyet, dörde kadar olan çok eşliliğe, sadece yetimleri korumak için izin vermiştir. Bunu da, aralarında adaletli olma şartı ile sınırlamıştır. Nisa Suresi 129uncu ayette de “Kadınlarınız arasında her yönden adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız, buna güç yetiremezsiniz” denilerek çok eşli evlilikten, yetimleri korumak gibi zorunlu hallerde bile, kaçınmamız istenmiştir.