HER İNSANIN SÖYLEDİKLERİ, ELEŞTİRİLEBİLİR

HER İNSANIN SÖYLEDİKLERİ, ELEŞTİRİLEBİLİR

 

Başlıktaki kanaate, Kur’an yol göstericiliği ile ulaştık.

4 Nisa Suresi 82: “Onlar hâlâ Kur’an’ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah’tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı.”

Bilindiği gibi, düzenlerinin bozulacağını düşünenler, Kur’an’ı, Hz. Muhammed’in kendisinin uydurduğunu iddia etmişlerdi. Yahudiler, Hz. Peygamberin, Yahudi hahamlardan etkilendiğini söylemişlerdir. Bu duruma örnek olarak, birkaç konuyu öne sürmüşlerdir. Biri, ilk kıblenin Kudüs olmasıdır. Diğeri, Yahudilikteki kefaret günü olan Yom Kipur’u, Hz. Muhammed’in oruç tutma ve tövbe günü ilan ettiği iddiasıdır. Bir başka savunmaları, haftanın yedinci gününün Yahudilerin Şabat günü gibi kutlandığı şeklinde idi.

Hıristiyanların iddiaları ise, Hz. Muhammed’in, Hıristiyan keşişlerden etkilendiği şeklindeydi. İslâm’ın öğretilerinin, Hıristiyanlığın ana Kilisesinden kopan Nesturi ve Aryüscü ekolün söylemlerinin benzeri olduğunu iddia ediyorlardı.

İşte böyle bir ortamda Yüce Yaradan, Kur’an’ın, Kendi kelâmı olduğunu vurgulamak için, “Allah’tan başkası tarafından yazdırılsaydı, içinde çok çelişkiler olurdu” diyerek, insanları hem uyarmakta hem de yol göstermektedir. Bu ayetten anlıyoruz ki, eğer Kur’an, Yüce Yaradan’ın son peygamberi tarafından bile yazılmış olsaydı, çelişkileri çok olurdu.

Demek ki, Allah’tan başkası tarafından yazılan makalelerde veya kitaplarda çelişkiler mutlaka vardır. Yazanlar, isterse, Allah’ın peygamberlerinin bizzat kendileri olsunlar, farketmiyor.

Nitekim bu durumu en iyi bilen kişi, Allah’ın sevdiği peygamberi Hz. Muhammed olmuştur. Hz. Peygamber, okuduğunuzda gerçek olduğundan kuşkunuzun olmayacağı bir hadisinde şöyle demiştir: “Kim ki, benim söylediklerimden Allah’ın kelâmıdır dediklerimin dışında, benim kendi söylediklerimi yazmış ise, onu imha etsin, yırtıp atsın. Çünkü sizler, aranızda davalaşıyorsunuz. Sonra bana geliyorsunuz. Ben de anlattıklarınıza göre karar veriyorum. Fakat belki, bazınız bazınıza göre meseleyi daha güzel anlatmış olabilir ve ben etkilenerek yanlış karar vermiş olabilirim. Kim ki, kardeşinin hakkını yediyse, o kendisini bilir. Derhal kardeşinin hakkını versin. Yoksa o hak, onun midesinde ateşten bir top olur.”

Buradan da anlaşılıyor ki, başta bu makalenin yazarı ben olmak üzere, her insanın kendi ilmiyle yazdıklarında çelişkiler mutlaka vardır. Çünkü bizim ilmimiz, Yüce Yaradan’ın yanında okyanusta bir katre kadardır.

Bu farkı, sorgulayarak düşünen her insan onaylar. Günümüzde bilinen en küçük zerre olan atomların yapılarından, iki yüz milyon samanyolundan oluştuğu düşünülen kâinatta kusursuz işleyen bir düzeni yaratmak için, bu farkın olması gerekir. Meninin milyonda biri kadar küçük bir sudan parmak izleri tamamen farklı, duygusal yapıları birbirine benzemez insanların yaratılması için böylesine muazzam ilim gerekir. Gelmiş geçmiş bütün insanlar akıllarını birleştirse, sadece bir mısır tanesini bile, yoktan üretemeyiz.

Bu durumu anlamamak için inatla çabalayan insanlara, Yüce Yaradan şöyle sesleniyor:

18 Kehf Suresi 109. Deki: “Eğer Rabbimin sözlerini (ilmini) yazmak için deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, deniz muhakkak tükenecekti, bir mislini daha yardımcı getirsek bile.”

20 Taha Suresi 98: “Sizin ilâhınız, ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır.”

O halde, gerek geçmişte yaşamış her insanın, gerekse günümüzde yaşayan herkesin söylemleri ve yazdıkları eleştirilebilir. Fakat bu eleştiriler, hiçbir zaman hakarete varmamalıdır. Eleştirilerin değerini, bilgi temeline dayanıp dayanmadıkları belirler.

Bu açıdan bakınca, en değerli eleştiri, kendi kendimize yaptığımız eleştiridir. Çünkü biz, kendimizin yaptıklarımız ve söylediklerimiz hakkında, Yüce Yaradan’dan sonra en doğru bilgiye sahibiz. Sebebi de, geçmişimizdeki her şeyi bilerek yapmamızdır. Hz. Muhammed’in söylediği gibi, kimin hakkını yediysek biz biliriz. Eğer o hakkı vermezsek veya o kişiye verme imkânımız kalmadıysa, başka türlü telâfi etmezsek, o hak bizi cehenneme götüren yolun taşlarını oluşturur. Hem bu dünyada, hem de ahirette cehennemi yaşamamıza sebep olur.

O halde, her davranışımızda, her söylemimizde, Yüce Yaradan’dan yardım dileyelim. Kalpten gelen bir inanışla, Onun yol göstericiliğini niyaz edelim. Bizler insanız, dolayısıyla hatalarımız bitmez. Fakat göreceğiz ki, Allah bize yol gösterdikçe, hatalarımız azalacaktır.

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE, YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.