HALİFELİK VE ANLAMI

HALİFELİK MAKAMININ ANLAMI NEDİR?

 

Allah’ın yeryüzündeki vekil yöneticisi yani halifesi, Bakara Suresi 30uncu ayete göre insanlardır. İnsanlar nefislerinin esiri olup Yüce Yaradan’ın gösterdiği yoldan ayrıldıkları dönemlerde Allah, peygamberleri görevlendirmiştir. Peygamberler, insanlara gerçeği ve doğru yolu anlatmışlardır. Yüce Yaradan peygamberlerinin sözlerini dinlemeyerek büyüklük taslayan her dönemin Firavunlarına ve Karunlarına, gereken cezayı hep vermiştir. Vermeye devam edeceğini Kendi kelâmı olan Kur’an’da beyan etmiştir.

Yüce Yaradan’ın kendilerine verdiği görevleri yerine getiren hiçbir peygamber, kendilerinden sonrası için yerlerine halife tayin etmemişlerdir. Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) de hiç kimseyi tayin etmemiştir. Çünkü Allah’ın dinini temsil edecek kişiyi sadece ve sadece Yüce Yaradan belirler.

Hiçbir peygamber, kendilerinde, dini açıdan vekil tayin etmek yetkisini görmemiştir. Bilindiği gibi peygamberler, diğer insanlara göre Allah ile daha yakın bir irtibatları olan kişilerdir. Kendilerine halife tayin etmeleri, “her şeyi yaratan, her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten” olarak anlattıkları Yüce Yaradan tasavvuruyla çelişir. Zaten Allah’ın gücünü bizzat yaşayarak gören onlar oldukları için, peygamberlerin, Yüce Yaradan’ın yetki alanına karışmaları düşünülemez.

Bakara 124: Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrahim’i Rabbi, birtakım kelimeler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi ona, “Ben seni bütün insanlara imam yapacağım.” buyurdu. İbrahim, “Zürriyetimden de yap!” dedi. Rabbi ona “zalimler benim ahdime nail olamaz!” buyurdu.

Ayette Hz. İbrahim, Yüce Yaradan’dan kendisine halife talep etmiyor. İnsanlara imam olacak kişi istiyor. Yani kendisi gibi peygamber olmalarını talep ediyor. Talebi kabul görüyor. İshak ve İsmail de vahiy alan peygamberlerden oluyor.

Diğer bir örnek Hz. Musa’nın talebidir: Ta-Ha Suresi:

  1. Bir de bana ailemden bir vezir ver.
  2. Kardeşim Harun’u (ver).
  3. Onunla arkamı kuvvetlendir.

32.(Elçilik) işimde onu bana ortak et.

  1. Ki seni çok tesbih edelim.
  2. Seni çok analım.
  3. Şüphe yok ki sen bizi görüp duruyorsun.”
  4. Allah buyurdu: “Ey Musa! Dilediğin (şeyler) sana verildi.”

Ayetlerde Hz. Musa kardeşi Harun’u kendisine yardımcı olacak şekilde peygamber yapması için Yüce Yaradan’dan niyazda bulunuyor. Kendiliğinden kardeşini tayin etmiyor. Allah da dileklerini kabul ediyor. Nisa Suresi 163üncü ayete göre Hz. Harun’a da vahyedilmiştir.

Peki, konu bu kadar sarih iken, Hz. Muhammed’den sonra başlayan halifelik ne anlama gelmektedir?

Bu konu ilk halifenin seçiminden itibaren günümüze kadar tartışılmıştır. Görünen o ki, insanlık var oldukça tartışanlar çıkacaktır. Fikir beyan eden birinci gurup, halifeliğin dini bir yönü olmadığı, sadece devlet işlerini yürütmek için görevlendirilme yapıldığını söylemişlerdir. İkinci gurup, Hz. Muhammed’in hem nebi hem de devlet başkanı olması sebebiyle, onun makamına gelecek kişinin sadece devlet işlerinden değil, dini konulardan da sorumlu olduklarını söylemişlerdir.

İkinci gurup bu söylemlerini herhalde, seçimle gelen ilk dört halife için ifade etmiş olmalılar. Yoksa Muaviye’den itibaren babadan oğula devredilen bir makam için böyle bir söylemde bulunacak kadar tutarsız olamazlar.

İlk dört halife konusunda belki de bu söylemdekileri yanıltan husus, Hz. Muhammed’in gösterdiği başarılardır. Hz. Muhammed, Allah’ın kendisine verdiği akıl, irade ve vicdanı çok yerinde kullanmıştır. Çok güzel planlar yapmış ve taktikler uygulamış, sahabeleriyle istişare etmiş, istişarelere uymuştur. Peygamber böyle davranınca, Yüce Yaradan da kendisini ve müminleri çok ciddi desteklemiştir.

Sonunda Hz. Muhammed bir nebi olmasına rağmen, sıfırdan yeni bir devletin kuruluş temelini atmıştır. İşte son peygamberin bu başarısı, muhtemelen ikinci gurubun söylemlerini etkilemiştir. Hâlbuki Hz. Muhammed (s.a.v.) kendisine melik denilmesini istememiştir. O, kendisini hep bir nebi olarak görmüştür.

Peki, peygamberlerin dışında dini konularda fikir yürütmek, kimlerin görevidir? Kur’an’a bakalım:

Maide 44: “İçinde hidayet ve nur bulunan Tevrat’ı, elbette biz indirdik. Müslüman olan peygamberler, Yahudiler hakkında hükmederler, kendilerini Tanrıya adamış zahitler, âlimler de, Allah’ın kitabını korumakla görevlendirildiklerinden (onunla hüküm verirler) ve onun Allah’ın kitabı olduğuna şahitlik ederlerdi. İnsanlardan korkmayın, benden korkun, ayetlerimi az bir paraya satmayın. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”

Bilindiği gibi Kur’an’ın korumasını Yüce Yaradan Kendisi üstleniyor. Önceki Kitaplarının korunmasıyla âlimleri ve kendilerini Tanrıya adamış zahitler (dinin emirlerini yerine getirip yasaklardan sakınan kişiler) görevlendiriyor. Âlimler ve kendilerini Allah’a adamış zahitler, Yüce Yaradan’ın Kitabına göre hüküm vermekle sorumlular. Bu sorumluluk Allah’ın bütün Kitapları için geçerlidir.

Allah yukarıdaki ayetiyle âlimleri de uyarıyor. Ayetlerini az bir paraya satmamalarını öğütlüyor. İnsanlara şirin görüneceğiz diye uğraşmayın. Onların sizi eleştirmesinden korkmayın, Benden (Allah’tan) korkun diyor. Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenleri kâfir olarak niteliyor.

Yukarıdaki ayet, iki konuya netlik getiriyor. Birincisi, dini konularda tek kişinin yetkili ve görevli olamayacağını gösteriyor. İkincisi, Peygamberlerin dışında dini konularda sadece âlimlerin ve kendisini Tanrıya adamış zahitlerin görevlendirildiklerini vurguluyor. Başka kişilerden ve devlet yöneticilerinden hiç bahsetmiyor.

Ayet gayet açık iken, babadan oğula geçen dini anlamda bir halifeliği savunmak, halife denilen kişiye biz insanlar tarafından görev vermek, Allah’a şirk koşmakla eş anlamlıdır.

Sonuç olarak, ister kabul edelim ister etmeyelim, Allah’ın yeryüzündeki din temsilcileri Onun seçtiği Peygamberleridir. Yüce Yaradan’ın bizlere bahşettiği din konusunda hüküm verebilecekler ise, kendilerini Allah’a adamış zahitler ile âlimlerdir. Onlar da ayetleri az bir paraya satarlar yani kendi menfaatleri doğrultusunda fikir yürütürlerse, kâfir durumuna düşerler. Allah’ın bizlere gönderdiği kurallara göre, yöneticiler ancak devlet işlerinin siyasetiyle görevlidirler. (Siyaset ve din konusu ayrı bir yazıda irdelenecektir.)

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.