EVRENİN YAPISI VE BİLİM İLİŞKİSİ 3

EVRENİN YAPISI VE BİLİM İLİŞKİSİ 3

 

Bilindiği gibi, doğa yasaları evrenseldir. Örneğin evrendeki elektronların yapısı, milyarlarca yıldır aynıdır. Hem de evrenin her yerinde aynıdır. Biz bilim yaparken elektronların yapısının ve yüklerinin bundan sonra da aynı kalacağının üzerine hesaplarımızı yaparız. Yeryüzü ile ilgili olarak verilebilecek bir örnek, yerçekimi kuvveti konusudur. Yerçekimi dünya oluştuğundan itibaren vardır. Dünyanın her yerinde yerçekimi vardır. Eğer Amerika kıtasında olmayıp, Asya kıtasında olsaydı, veya zaman içerisinde değişseydi ilim yapılamazdı.

Caner Taslaman ve Enis Doko birlikte yazdıkları kitapta, bu konuyla ilgili olarak fizikçi Paul Davies’in düşüncelerini şöyle aktarıyorlar. “…Bilim insanı olmak için evrenin güvenilir, değişmez, mutlak, evrensel, kökeni belirsiz matematiksel yasalar tarafından yönetildiğine inanman gerekir. Bu yasaların geçersiz olmayacağına, yarın uyandığın zaman ısının soğuktan sıcağa akmayacağına ya da ışık hızının saat başı değişmeyeceğine inanman gerekir. Yıllar boyunca sık sık fizikçi meslektaşlarıma neden fizik yasaları oldukları gibidir diye sorarım… En sık verilen cevap şöyledir; oldukları gibi olmaları için hiçbir gerekçe yoktur, onlar sadece varlar.”

Peki, evrendeki yasalar milyarlarca yıldır neden değişmeden yürümektedir? Neden evrenin her tarafında aynıdır?

Natüralistlerin bakış açılarıyla, yani bütün bunların tesadüfen olduğu savunmasıyla açıklanamaz. Eğer bu fikir kabul edilirse, sürekli hareket halinde olan ve genişleyen evrende, en azından bundan sonra, bu yasaların zamana ve mekâna göre değişmelerini beklemek, hakkımızdır. Böyle bir beklentideki ihtimal çok düşük bile olsa, bilim yapmamız mümkün olmaz. İleriye yönelik hesaplar yapamayız. Uzayı keşif için araçlar bile gönderemeyiz. İşin daha kötüsü, gündelik hayatımız alt üst olur. Başta iletişim ve ulaşım konusu olmak üzere, ne yapacağımızı şaşırırız.

Natüralistlerin savunmalarının bir başka temeli, tüme varım yöntemidir. Kitapta verilen örnek şöyledir; Diyelim aynı yüklü iki parçacığın birbirini ittiğini defalarca gözlemledik. O zaman “aynı yüklü parçacıklar birbirini iter” ilkesini kabul ederiz. Bu mantık yürütme, bir tüme varımdır. Fakat dikkat edilirse, böyle bir tüme varım için bile, değişmeyen yasalar olduğunu kabul etmemiz gerekir. Dolayısıyla tüme varım yöntemi kendi içerisinde çelişkilidir.

Kitapta bu konuda felsefeci David Hume’un şu sözleri aktarılmaktadır: “Yasaların evrenselliği ancak tüme varımla, tüme varım da yasaların evrenselliği ile temellendirilebilir.” Bu karşılaştırma, önce tavuk mu yoksa yumurta mı sorusunun cevabına dönüşmektedir. Tavuk olmasa yumurta olmaz, yumurta olmasa tavuk olmaz. Burada natüralistlerin mantıklı cevap veremedikleri soru, tavuğun ve yumurtanın nasıl oluştuğu sorusudur.

Bilim felsefecilerinden Karl Popper, bir konunun bilimsel olduğunun ancak, onun gözlemler sonucunda yanlışlanabilmesinin mümkün olmasıyla anlaşılabileceğini ifade eder. Bu savunmayı ben de kabul ettiğimden, bu sitede yayınladığımız “Bilim ve Din Karşılaştırması” başlıklı yazımızda aynen ifade ettik.

Konuya bir de yanlışlanabilme açısından bakalım. Bu güne kadar bilim insanlarının yaptıkları gözlemler sonucunda yanlışlanamayan hususları, yasalar olarak kabul ettik. Peki, bu gözlemlerimizin ilerideki bir zaman veya mekânda yanlışlanmayacağına nasıl emin olabiliriz?

Eğer bu yasalar tek merkez tarafından, üstün bir hesap sonucu ve şuurlu olarak, evrenin her yerinde değişmez bir şekilde planlanmadıysa, ileride başka ve farklı tesadüflere rastlamayacağımızı kim garanti edebilir? Bu korkunç şüphe ile kim bilim yapabilir? Kim gelecek planları yapabilir?

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.