EMİR TİMUR

EMİR TİMUR; SIFIRDAN CİHAN FATİHLİĞİNE

(Not: Bu yazı Şubat 2014’te yayınlanmıştı, silindiğinden aynen yayınlıyoruz)

Emir Timur’u uzun yıllar araştırarak hakkında kitap yazan Justin Marozzi, Timur’un sıfırdan çıkışını şöyle anlatır: “Timur ilk kez 1360’ta, zamanlama konusundaki ustalığını gösteren bir atılımla, karanlığı delerek tarihi kayıtlarda belirdi”

Ölüm döşeğine ömründe yenilmemiş bir adam olarak yatan Timur’u şöyle anlatır. “Yiğitlik ve güzelliğe olan düşkünlüğünü, tembelliğe, korkaklığa ve yolsuzluğa karşı hoşgörüsüzlüğünü, ilim ve irfan erbabına ve din bilginlerine duyduğu ezeli saygıyı, milyonların hayatına mal olan kurnazlık ve gaddarlığını, başkalarının imdadına yetişen cömertlik ve bağışlayıcılığını değerlendirmek; kısaca, dünyanın belki de en büyük ‘yoktan var olmuş’ adamını tanımak istiyorsak, öncelikle çağdaşlarının onu nasıl gördüğüne bakmak en doğrusu olacaktır.”

Biz burada Timur’u yüceltenlerin yazılarını değil, Timur’a karşı derin düşmanlığı olan Suriyeli tarihçi Arabşah’ın kitabının son bölümünden Timur’un kişiliği ile ilgili söylediklerinden Marozzi’nin naklettiklerini aktaracağız:

“Bir şeyin yapılmasını emrettiği veya o yolda bir işaret verdiği zaman, bir daha asla ondan caymaz, kararını bir o yönde bir bu yönde değiştirmezdi; ne düşüncelerinde, ne planlarında ne de uygulamalarında en küçük bir tutarsızlığa veya zafiyete rastlanırdı. Başladığı bir işi tamamıyla bitirmeden katiyen bırakmazdı.

Adalet tutkunuydu, toprakları üzerinde zorbalığa kalkışan hiç kimse cezasız kalmazdı. Korkusuzca plan yapar, korkusuzca uygulardı.

Şakadan ve yalandan hoşlanmazdı. Ne kadar acı olursa olsun, gerçeği bilmekten haz duyardı. Ne yokluğa yerinir, ne varlığa sevinirdi. Yanında açık saçık konuşulmasına izin vermezdi. Çevresinde korku ve itaat duygusu uyandırırdı.

Olayları çok iyi tartar, bir bakışta meselenin özünü kavrardı. En ufak bir işareti, belirtiyi kaçırmamaya idmanlıydı. Ne safsataya aldanır, ne dalkavukluğa geçit verirdi. Yalanla gerçeği şaşmaz bir biçimde birbirinden ayırt ederdi. Samimi bir öğüdü, sahte bir iltifattan ayıracak kadar zekiydi. Av için yetiştirilmiş bir atmaca gibiydi.

Bir kenti ateşe vereceği zaman çok az kişiye merhamet edilirdi. Ama âlimler, edebiyatçılar, Müslüman din adamları, şeyhler, dervişler ve ilahiyatçılar, sanatçı ve mimarlar, minyatür ve taş ustaları ve her daldan işinin erbabı zanaatkârlar daima esirgenirdi.”

Marozzi, Emir Timur’la ilgili şöyle der: “Onu sadizmle suçlamak yaşadığı 14. Asrın dünyasıyla değil, günümüzün anlayışıyla değerlendirmek olur ki, bu temelsiz bir mütalaa olur. Ama yaptıklarının yerine çok daha güzellerini koyduğu kesindir.” Marozzi ayrıca, o dönemin şartlarında ve dünyanın bu en büyük ülkesinde, bir yabancının bir teneke altınla ülkeyi bir uçtan diğer uca başına bir şey gelmeden dolaşabildiğini anlatır.

Zaten Timur’un gaddar davrandığı olaylar, genel anlamda ihanete uğradığı anlardır. Kendisiyle teslim anlaşması yapan kalelerin halklarına dokunmamıştır. Ama anlaşma gereği kaleyi teslim almaya giderken kendisine baskın yapan kaleler hışmına uğramıştır.

Emir Timur’un Allah’ın huzurunda her yaptığı yanlışın hesabını vereceği, her yaptığı güzelliğinin mükâfatını göreceği muhakkaktır. Fakat Timur’dan önce kargaşa içerisinde olan ve adaletsizliğin hüküm sürdüğü topraklarda huzur ve adaletin geldiği de inkâr edilemez.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.