EKONOMİK BUHRANLARIN TETİKLEYİCİSİ, KAMU HARCAMALARI

EKONOMİK BUHRANLARIN TETİKLEYİCİSİ, KAMU HARCAMALARI

 

Başlıkla bağlantılı olarak yazdığımız bir “Ekonomik Buhranlarda Bankaların Etkisi” başlıklı makalemizde, bankaların krizleri tetikleyici rollerinden bahsetmiştik. Ayrıca, hayali değer yaratıcıların yani vurguncuların etkilerini de, çeşitli yazılarımızda dile getirmiştik.

Ekonomileri buhrana sürükleyen bir başka unsur, kamu borçlanmalarındaki kontrolsüzlüktür. Devleti yönetenlerin savurganlık şeklindeki harcamaları, sadece ekonomiyi etkilemekle kalmamaktadır. Devletlerin çöküşüne de sebep olmaktadır. Son iki bin yıllık dünya devletler tarihi incelendiğinde, bu durum daha iyi anlaşılacaktır.

Bilindiği gibi, son iki bin yılın ilk büyük devleti Roma İmparatorluğudur. Bu devlet, amatör denilen ruhla ve mümkün olan en az para harcanarak kurulmuştur. Buna karşılık, yıkılışının öncesinde geldiği durum kuruluşuyla zıttır. Kamu harcamaları çok artmıştır. Bu artış halkın faydasına olmayacak şekildedir. Savurganlık ölçüsünde olmuştur. Devleti yönetenler, dönemlerindeki yaşama nispetle çok lüks yaşamaya başlamışlardır. Devleti yönetenlerin bütün dünyaları, maviler ve yeşiller olarak ayrılan at arabası takımlarının taraftarlığı şeklinde gelişmiştir. Bu gurubun diğer bir büyük zevkleri, arenalardaki vahşice mücadeleler olmuştur.

İlginç olan, kamu harcamaları ve savurganlığın artması, devleti yönetenlerce, devletin gücünün bir göstergesi olarak görülmüştür. Kamu harcamalarına, görkemli binalara, devlet erkânının şatafatlı yaşamına bakıldığında, dışarıdan çok güçlü gibi görülen bu devlete son darbeyi vuranlar, tam ters bir konumda idiler.

Bilindiği gibi Batı Roma İmparatorluğunu yıkanlar Almanlar idi. Romanın son imparatoru Romulus Agustus-ki devletin kurucusunun ismini taşıyordu- Alman komutan Odoaker’i köylü diyerek küçümsüyordu. Aslında Agustus’un bu fikre sahip olmasının sebebi, bütün Roma Devleti ileri gelenlerinin aynı kanaati taşımasıdır. Romalı yöneticiler, Almanları (Germenler), medenileştirilemeyecek derecede cahil köylü olarak görüyorlardı. Bu sebeple de Avrupa’nın neredeyse her tarafına yayılmaya çalışmalarına rağmen, günümüzdeki Almanya’yı sınırlarına dâhil etmek için herhangi bir istekleri olmadı. Onlara göre cahil köylü olan Almanya’nın, tabii bir zenginliği de yoktu.

Dolayısıyla, bu bölgeyi fethetmek, başlarına bela almak anlamına geliyordu. Eğer fethederlerse, hem ikinci sınıf olarak gördükleri Almanlarla uğraşacaklar, hem de onları beslemek zorunda kalacaklardı. Bu nedenle fethi düşünmediler. Sadece Almanları yıldırmak için seferler düzenlediler.

Alman komutan Odoaker, Roma İmparatorluğunu yıktıktan sonra yerine kendisi oturarak devam ettiremedi. (Hâlbuki bilindiği gibi, Doğu Roma İmparatorluğunu yıkan Fatih Sultan Mehmet, kendisini aynı zamanda Doğu Roma İmparatoru olarak ilan etti. Bu anlayışının altını dolduracak alt yapıya ve millete sahip oldukları için de, küçülerek bir şehre kadar düşen Doğu Roma İmparatorluğunun benzerini, onlardan daha geniş sınırlara kadar büyüterek kurdular. 1492 de başlayan Keşiflerin mucize sonuçlarına rağmen, büyük devletlerini 465 yıl yaşattılar.) Cahil köylü olarak hakir görülen Almanlar ise, böyle bir başarıya yaklaşamadılar. Suçlamaları cevaplayamadılar.

Tek yaptıkları şey, devlete yeni bir isim vermek oldu. Devlete, Kutsal Germen İmparatorluğu adını verdiler. Ama bu imparatorluk, kâğıt üzerinde kaldı. Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu tam bir Alman devleti olarak saymazsak, 21inci yüz yıla gelinmesine rağmen Almanlar, Romalı yöneticileri haklı çıkarmak istercesine, imparatorluk şeklinde bir devleti tarih boyunca kuramadılar. Gerçek anlamıyla imparatorluk kurmak için, iki defa teşebbüs ettiler. Fakat imparatorluğu kurmak bir yana, çok seri bir şekilde ve daha geriye düştüler.

Roma İmparatorluğundan sonra kurulan bir başka büyük devlet, İslâm İmparatorluğudur. Bilindiği gibi Arapların çoğunluğu da köylü olarak bilinirlerdi. Fakat Araplar, İslâm ile müşerref olduktan sonra ruhen yükseldiler. Görgülerini geliştirdiler ve bilgilerini artırdılar. Böylece tarihlerinde ilk defa büyük bir imparatorluk kurdular. Kuruluşta en az para harcadılar. Sonrasında kamu harcamalarında savurganlık başladı. Bizans’tan aldıkları harem anlayışını abarttılar, tarihin en masraflı haremini oluşturdular. Diğer harcamaları da bunun gibi olunca, zayıfladılar. Maneviyat da zayıfladı. Sonunda İslâm’ın bayrağını taşıyamadılar. Türklere devrettiler. Kendileri de bir daha güçlü bir devlet kuracak konuma gelemediler. Yirminci yüz yılda sahip oldukları muazzam yer altı zenginlikleri bile, onları eski konumlarına doğru yöneltemedi. Çünkü zenginlikler, kamuda yaptıkları eski lüks harcama anlayışını geri getirdi.

İslâm İmparatorluğunun başına gelenlerin kamu harcamalarındaki savurganlık açısından benzeri Türklerin başına geldi. Türkler de, diğer imparatorluklarda olduğu gibi, az parayla büyük bir devlet kurdular. Ancak onlar da kamu harcamalarında savurganlığa başlayınca gerilediler. Daha sonrasında bu savurganlıklarını, aldıkları dış borçlarla yapmaya başlayınca, çöküş sürecine girdiler. Fakat maneviyatları fazla zedelenmediği için, yükselen Avrupa karşısında bile ayakta kaldılar. Maddeten perişan olmalarına rağmen, dönemlerinin tek bağımsız Müslüman Devletini kurdular.

Türklerin gerilediği dönemde, bir Avrupa devleti olan İngiltere yükselişe geçti. Birleşik Krallık, imparatorluk kurarken GSMH’sının yaklaşık %3ü gibi az bir para harcadı. Ama sonrasında onlar da memur sayısını artırdılar, lüks yaşama geçtiler ve kamu harcamalarında savurganlığa başladılar. Bu savurganlıkların tetiklediği kıskançlığın sonunda oluşan savaşlar, İngilizlerin zenginliğini önemli ölçüde geriletti. Liderliği ABD’ye kaptırdı. Zengin devletler sıralamasındaki düşüş devam ediyor.

Demek ki, kamu harcamalarındaki kontrolsüzlük ve savurganlık, ekonomik krizi tetikliyor. Fakat bazen savurganlık, bundan da öte bir önem taşıyor. Eğer devletlerin yöneticileri, bu savurganlıklarını hata olarak görmek yerine, güçlü olduklarının bir göstergesi olarak algılarlar ve kibre kapılırlarsa, devletlerinin çöküşlerine sebep olabiliyorlar.  Dünyada borçlu olmayan devlet yoktur. Borçlu bir devletin kamu harcamalarında savurgan olması, öncelikle kendi halkına ve devletine ihanet derecesinde hata içerisinde olmaktır. Sonrasında ise, devletin ekonomik büyüklüğünün dünya sıralamasındaki yeri arttıkça, bütün insanlığı tehlikeye atmak anlamındadır. Tarih bunun örnekleriyle doludur.

Bu yazı Ekonomi, Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.