DÜŞÜNCE GELİŞTİRMENİN YÖNTEMLERİ ÜZERİNE 3

DÜŞÜNCE GELİŞTİRMENİN YÖNTEMLERİ ÜZERİNE 3

 

Düşünce geliştirme kaynaklarımızdan birisi de, okumamızdır. Fakat insanoğlunun, okuma ile barışık olduğu pek söylenemez.

Bir kasaba eşrafı olan amcam (babamın amcaoğlu) Fahri Küpçü (1917-1984), yazdığı kitaplarından birisi olan “Karaağaç” adlı eserinin önsöz bölümüne şöyle başlar: “Okumama, öğrenmeme, beğenmeme illetine maruz kaldığımız bir sırada bizim bu yazıları yazmamız, okuyucularımız için güzel bir talih, bizim için ise talihsizliktir.”

Karaağaç kitabının yazıldığı 1978 yılından bu yana, maddeten güçlü bazı ülkelerde, okuma açısından güzel gelişmeler oldu. Ama sonrasında dijital çağın yaygınlaşması, bilhassa gençler arasında, okumayı azaltan bir etken oldu. Bu sıkıntılı duruma ilaveten, güya demokrasi ile yönetilen birçok ülkede, siyasi yöneticilerin kalitelerinde de, okuma sevgisi açısından düşüş yaşandı. Savaş cephelerinde bile okuyan nesil bitti. Artık, neredeyse okumamakla övünen bir siyasetçi gurubu etkin olmaya başladı. Okumayan bu yöneticiler; ticari zekâları(!), ciddi bir iş başarmadan makamlarını muhafaza etmeleri ve yalan söyleme sanatı haline gelmiş olan siyaseti iyi bildikleri gibi hususlarla övünür hale geldiler.

Bu moral bozucu gerçeğe rağmen, biz, bu satırları bile okuyan güzel insanlara katkıda bulunabilmek hülyasıyla, düşünce geliştirme yöntemleri hakkındaki anlatımlarımıza devam edeceğiz. Bu nedenle şimdi, okumanın ve okuduklarımızdan daha çok faydalanmanın yollarını irdelemeye çalışalım.

Küreselleşen ve küreselleştikçe, giderek ticari bir küresel hapishaneye dönüşen dünyamızda, büyük çoğunluğumuz, dünya işleriyle ilgili ciddi bir telaşenin içerisindeyiz. Dolayısıyla, rahat bir okumaya fazla zaman bulamayabiliriz. Bu sebeple, öncelikle, işimizin kısa aralarında ve seyahatlerimizde bile imkân buldukça, zamanımızı iyi değerlendirerek, hemen her fırsatta okumaya gayret etmeliyiz.

Sizlerin bu gayretleri gösterdiğiniz ve okumaya çabaladığınız inancıyla, düşüncelerimizi aktaracağız. Okumak için ele aldığımız kitapları seçebilirsek, vakit kazanmış oluruz. Tabiri caizse, bir dirhem bal için keçiboynuzu yemek zorunda kalmayız.

Kitap seçimlerini yaparken, sadece kendi bilgimizle hareket etmemiz yeterli olmayabilir. Sorgulayıcı karakterleri olduğuna güvendiğimiz insanlardan da, kitap tavsiyesi alabiliriz. Kitap ismi isteyeceğimiz kişilerin, mümkün olduğu kadar, farklı fikirlerden insanlar olmasına da dikkat etmeliyiz.

Bu gayretlerimize rağmen, kitap alımında son kararı yine kendimiz vermeliyiz. Eğer, ilgilendiğimiz konulardan çok farklı kitapları seçersek, beklediğimiz faydayı sağlayamayabiliriz. Öncelikle, merak ettiğimiz alanlarda tavsiyeler almalıyız. Çünkü merak etmediğimiz konularla ilgili kitapları alsak bile, çoğunu okumayıp kitaplığımızda süs olarak kalması ihtimali kuvvetlidir. Bu durumlarda, ya kitabı okumaya başlama gücünü bulamayız yahut da, kitabı okurken kitaba yoğunlaşamayız, beynimiz başka şeylere dalar gider. Hâlbuki merak edip aldıklarımızı okudukça, yeni konuları merak etmeye başladığımızı ve okuyacağımız kitapların alanlarının kendiliğinden genişlediğini göreceğiz.

Takdir edileceği gibi, sadece okuyacağımız kitapları seçmemiz yetmez. Okuduğumuz konular ve cümlelerde de, seçim yapabilmeliyiz. Bu nedenle dikkatli okumalıyız.

Hızlı okuma tekniğini kullanmak, roman türü kitaplarda uygun olabilir. Fakat fikri yönü olan ve kapsamlı bilgiler içeren kitaplarda, yanlış olur. Hem bilgi yoğun, hem de yazarın yorumlarının çok olduğu kitapları hızlı teknikle okumamız, okumak için okumak anlamına gelir. Bu nedenle, konuları seçerek ilerlemeliyiz. Seçtiğimiz konuları okurken önemli gördüğümüz cümleleri işaretleyip, üzerinde defalarca düşünmeliyiz. Yoksa okumak için okumak, yukarıda bahsettiğimiz, bir dirhem bal için keçiboynuzu yemekten bile daha verimsizdir.

Rastgele seçimler yaparak okumanın ve okumak için okumanın hafızamıza da zararı vardır. Hafızamızın düzenini bozabiliriz. Çünkü hafızamızın kapasitesi okudukça artsa bile, sonuçta belli bir sınırı vardır. Bu sınır içerisine rastgele bilgiler koymamız halinde, daha önce hafızamıza yerleştirdiğimiz ve ileride ihtiyaç duyacağımız bazı bilgiler silinebilir.

Rastgele ve okumak için okumak, düşünce mekanizmamızı da bozabilir. Hafızamız gereksiz bilgilerle dolacağı için, bunlar fikir keşmekeşine sebep olabilir. Gereksiz bilgilerden maksadımız; hayat mücadelemizde işimize yaramadıkları gibi, düşünce üretmemize de faydası olmayan bilgilerdir. Böylesine gereksiz bilgiler (ör; gezegenler veya araba modelleri ve özellikleri hakkındaki bilgiler gibi), sadece, kafamızda oluşacak fikir kargaşasına sebep olmakla kalmazlar. Oluşan karmaşıklık ortamı, düşünce ufkumuzun da daralmasına sebep olabilir.

Okuduğumuz kitaptaki konuları ve cümleleri, mantığımızda muhakeme etmeliyiz. Yazının kendi içerisinde çelişkileri olup olmadığını irdelemeliyiz. Yaptığımız sorgulamalarımız sonunda ulaştığımız sonuçları, hafızamızda tutmaya çalışmak yerine, sindirmeye gayret etmeliyiz. Sadece hafızamızda tutmaya çalışmak, fikirlerimizin netleşmesine yeterince katkı yapmazlar. Bir fikri sindirmemizle, o fikir hakkında netleşmemiz arasında doğru orantı vardır. Sindirebilmemiz için, sorgulama yapmamız şarttır.

Fikirlerimiz netleştikçe ve okuduklarımızdan çıkardığımız süzme fikirleri yaşantımıza yansıtmaya çalıştıkça, hayatımızı anlamlandırma ihtimalimiz de artar. Hayatımızı anlamlandırdıkça, okuduklarımızdan daha çok faydalanırız.

Okumamızın bir diğer önemli faydası da, zihni hayatımızı derinleştirmemizdir. Eğer, zihni hayatımız derinleşmiyorsa, okumuyor, sadece bakıyoruz demektir.

Bir kitabı okurken, kitabın, beğendiğimiz cümleleri olduğu gibi, beğenmeyip reddettiğimiz cümleleri de olabilir. Bu normaldir. Ama okuduklarımızı reddetme veya beğenme fikrimiz, bizim önyargımızdan kaynaklanıyorsa, yanlış yoldayız demektir. Eğer kabul veya ret fikrine, okuduklarımızı irdeledikten sonra varırsak, okuduklarımız gerçekten işe yaramış demektir.

Eğer kitabı irdeleyerek okursak ve kitaptaki ilginç bulduğumuz cümlelerin üzerinde düşünürsek, okuduklarımız, bize tahmin etmediğimiz yönlerden de farklı düşüncelere yol açacak esin kaynağı olabilir. Sadece beğenmek veya reddetmekle kalmayıp, bize ufuk açan yeni bir mukayese imkânı verebilir. Böylece, okuduğumuz kitapta bile olmayan farklı bir bakış açısı yakalayabiliriz.

Okumamızın sebebi, savunduğumuz fikirlere karşı bize sorulan sorulara cevap bulabilme gayreti olmamalıdır.  Aslında çoğu zaman, bu amaçla okuruz. Fakat bu maksatla okumaya başlasak bile, bulacağımız cevaplar, önce bizim mantık mukayesemizde bizi tatmin etmelidir. Biz tatmin olmamışsak, okuduğumuz kitapta bulduğumuz cevabı, bize soru soranlara aynen vermemeliyiz. Eğer biz tatmin olmuşsak, kitaptaki cevabı vermemizde mahzur yoktur.

Savunduğumuz fikirlere destek bulabilmek amacıyla okunulması, en çok, dini konularla ilgili olarak yapılmaktadır. Bu amaç için okuma arzusu duymamız, normal bir istektir. Fakat bu amaçla okuyanların önemli bir kısmı, bu hususta ileri gitmektedirler. Kutsal kitaplarda yazılanları bile, kendi önyargılı fikirlerine destek bulabilmek amacıyla, kendilerine göre yorumlamaktadırlar. Hâlbuki okuduklarımızı olduğu gibi değerlendirmekten korkmamalıyız. Sadece yazılanları yorumlamaya çalışmalıyız. Böyle yaparsak, farklı düşünce geliştirme ihtimalimiz artacaktır. Bazen, kutsal kitaplarda okuduklarımızı olduğu gibi değerlendirmekte zorlanırız. Çünkü tercüme hataları olabilir. Böyle durumlarda, mümkün olduğu kadar, tek olan Tanrı’nın yol gösterici mantığını, zerrece şaşmayan adaletini, sözlerinde hiçbir çelişki olmayacağını, kullarına olan rahmetinin genişliğini göz önüne alarak düşünmeliyiz.

Okuduklarımızı, duyduklarımızı ve gördüklerimizi, önyargısız sorgulamak önemlidir. Fakat bunu yapabilmek kolay değildir. Sorgulama yapmak, bir kültür ve alışkanlık işidir. Sorgulama kültürünü elde edebilmemiz için, önce sorgulama alışkanlığını sağlamak gerekir. Alışkanlık haline getirdiğimiz sorgulama anlayışımızın, kültür haline dönüşebilmesi ihtimali kuvvetlidir.

Aslında, sorgulama yapmayı alışkanlık haline getirmek, zor değildir. Boş dururken veya fırsat buldukça, çevremize bakalım. Etrafımızda gördüğümüz, bilhassa birbirine benzeyen eşyaları karşılaştıralım. Bunlar; sandalye, koltuk, vazo, tablo şeklinde cansız varlıklar olabileceği gibi, insan, hayvan, ağaç, çiçek gibi canlı varlıklar da olabilir. Eğer dikkatlice karşılaştırırsak, birbirine benzeyen eşya ve varlıkların, aslında birbirinden farklı olduklarını görürüz. Bu küçük farkları dikkatlice inceledikçe, sorgulama anlayışını elde etmeye başlarız.

Benzer şekilde, çevremizdeki bitkileri, çiçekleri, hayvanları dikkatlice karşılaştırdıkça, aralarındaki küçük farkları fark etmeye başlarız. Etrafımızdaki insanları mukayese ettiğimizde, hiç kimsenin birbirine benzemediğini anlarız. İkiz kardeşleri bile dikkatlice karşılaştırırsak, aralarında küçük farklar olduğuna şahit olabiliriz. Hattâ, aynı insanı, farklı ortamlarda ve değişik zamanlarda dikkatlice incelersek, aynı insanda bile, her görüşümüzde, hem bedenen, hem fikren, hem de ruhen farklar olduğunu fark ederiz. Aynı farklılık, aslında kendimiz için de geçerlidir. Mutlu ve neşeli olduğumuzdaki biz ile düşünceli ve üzgün olduğumuzdaki biz, aynı değildir. Hem bedenen farklı görünürüz, hem aynı konulardaki fikirlerimizde farklılık oluşur, hem de ruhen çok farklı oluruz.

Etrafımızdakileri inceleyip, benzer varlıkların aralarındaki küçük farkların farkına vardıkça, mukayese hevesimiz oluşur. Böyle devam ettikçe, karşılaştırma yapmak giderek alışkanlık haline gelir. Bilhassa, aynı insanın farklı zamanlardaki tavırlarının ayrıntılarını mukayese ettikçe, o insanın, ne zaman doğru, ne zaman yalan söylediğini bile anlamaya başlarız.

Diğer taraftan, bir dönem içerisinde okuduğumuz kitapların, birbirinden farklı konular olmasına dikkat etmeliyiz. Ancak bu dikkatimiz de yetmez. Farklı fikirleri de okumalıyız. Çünkü aynı dönemde, aynı konuları ve benzer fikirdeki yazarların kitaplarını okursak, görüş ve sorgulama alanımızın kendiliğinden daralması ihtimali artar.

Okuduğumuz kitapların yazarlarını seçmek de önemlidir. Zaman zaman, bizim genel fikrimize ters olan yazarları seçmeliyiz. Ama önyargılı bir anlayışla değil, sorgulayıcı bir üslûpla yazan yazarları tercih etmeliyiz. Çünkü önyargılı yazanların savunmaları, bizim zihnimizi etkileyerek yanlış yönlendirebilir.

Okuduklarımızdan veya duyduklarımızdan etkilenerek bir fikri kafamızda oluştururken, o düşünceye yapılabilecek itirazları da dikkate almalıyız. Gerekirse, oluşturduğumuz düşünceye ters fikirleri, kendi kendimize oluşturmaya ve düşünmeye gayret etmeliyiz.

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.