DEMOKRASİ ÜZERİNE

DEMOKRASİ, SEÇİMLERİN YAPILMASINDAN İBARET “ELEKTOKRASİ” DEĞİLDİR

 

Başlıktaki söz Joseph s. Nye’a ait. Bu sitede yayınladığımız “İslâm ve Demokrasi” ve “Demokrasi Bir Rejimin Adı mıdır” başlıklı yazılarımızda konu hakkındaki fikirlerimizi belirttik. Bu yazımızda farklı bir açıdan yaklaşmaya çalışacağız.

Günümüzde, demokrasi yönetiminden bahseden tanımlar genelde, demokrasinin ne olmadığı üzerinden yapılıyor. Demokrasinin ne olmadığı üzerinde daha çok fikir birliği sağlanıyor. Çünkü demokrasinin ne olduğu konusunda somut düşüncelerin oluşması hem kolay olmuyor, hem de üzerinde ortak anlayış sağlanamıyor.

Bir ülkede totaliter bir rejim yoksa parlamento seçimleri yapılıyorsa, o rejimin adına, demokrasi deniliyor. Bir ülkede Pazar ekonomisi uygulanıyorsa, o memlekette demokrasi sistemi vardır diye düşünülüyor. Böyle olunca da, ülkeye dışarıdan sermaye girişini sağlayan, yabancı yatırımcı getiren yöneticilere demokrasi şampiyonu gibi bakılıyor. İsterse o yöneticiler, kendileri de bu sermayelerden pay aldıkları için ülke kaynaklarını yabancılara peşkeş çeksinler, hiç fark etmiyor, demokrasi kahramanları olarak görülüyor.

Benzer anlayışlar maddeten kalkınmış ülkelerin insanlarında da gözleniyor. Kalkınmış ülke insanlarının demokrasiden bekledikleri en önemli olgu, ülkenin ekonomik gücünü devam ettirmek olarak algılanıyor. Halkın yöneticilerinden beklediği şeylerin başında ekonomik göstergelerdeki başarı oluyor. Halk, ülkenin parasının sağlam olmasını bekliyor. Uluslar arası rekabet güçlerinin artırılmasını istiyor. Kalkınma arttıkça, yeni teknolojileri geliştirme gücünün de artmasını talep ediyor. Ülkedeki Dış Ticaret Açığı Dengesi ile Cari Açık Dengesinin kurulmasını istiyor.

Vatandaşına bu imkânları sağlayan yönetimler, en demokrat yöneticiler olarak övülüyor. Yöneticiler bunları yaparken isterse, en dikta rejimlerle ve hattâ terörist guruplarla ekonomik işbirliği yapsınlar, hiçbir önemi olmuyor. Yeter ki, vatandaşın ekonomik durumu bozulmasın, mümkünse daha iyiye gitsin isteniyor.

Fakir halkı, çeşitli yalanlar ve küçük maddi desteklerle ikna ederek oylarını almakla, demokrasinin gereği yerine getirilmiş oluyor. Dolayısıyla, ülkenin ileri gelenlerine ve münevver insanlarına danışmaya gerek kalmadığı düşünülüyor. Onların fikirlerini almamanın demokrasiyi zedelemeyeceği, aksine asıl olan halkın oyu olduğu için, demokrasinin tam olarak uygulandığı düşünülüyor.

Demokrasiyi tanımlayabilmek için alt sistemleri üzerinde anlaşabilmekte fayda var. Demokrasinin alt bileşenleri; ekonomik, siyasi, hukuki, kültürel olarak dört başlıkta toplanabilir. Dini anlayış, kültür içerisinde değerlendirilebilir. Dolayısıyla bir ülkenin demokrasi ile idare edildiğinin göstergelerini, de bu alt sistemlerde aramak gerekir.

Demokrasinin ekonomik açıdan en belirgin göstergesi, zenginler ile fakirler arasındaki karşılaştırmalardır. Demokrasi ile idare edilen bir ülkede zengin ile fakirlerin maddi güçleri arasındaki fark giderek azalmalıdır. Benzer şekilde, çok zengin ile çok fakir insanların sayıları da azalma eğiliminde olmalıdır.

Siyasi açıdan en belirgin göstergesi, ülkenin ve halkın geleceğini ilgilendiren kararların, farklı görüşlere sahip çevrelerde tartışılması sonucunda alınmasıdır. Bu uygulamanın, uluslar arası önemli konularda da gerçekleştirilmesidir.

Demokrasi, karşımızdakini ötekileştirmeden, saygı duymak ve kulak vermektir. Bunu hem yönetici olarak, hem de fert olarak yapmaktır. Kişilerdeki demokratlık anlayışı ne kadar gelişirse, demokrasi o kadar iyi işler. Hukuka saygı bu şekilde yaygınlaşır.

Demokrasiyi, karşılıklı çıkarların dengelenmesi veya çıkarlar birliği olarak görmek hatalıdır. Demokrasi, değerler birliği ve kültürel birliktir. Dolayısıyla demokrasinin iyi işleyebilmesi için, tüketim toplumu anlayışının törpülenmesi gerekir. Aksi taktirde ticari bir hapishaneye dönen dünyamızda, demokrasinin yerleşmesi çok zordur.

Eğer yukarıdaki şartları oluşturamazsak, demokratikleşmenin, demokrasinin işleyiş ilkelerine indirgenmesini önleyemeyiz. Böylece yöneticilerimiz, halkın efendisi haline gelirler. Çeşitli yalanlarla ve oyunlarla, kendi menfaatlerini halkın çıkarlarının önünde tutarlar.

Diğer taraftan bir ülkedeki münevverlerin toplumda saygınlık kazanabilmeleri, otoriter halkçılıkla yaptıkları mücadele ile doğru orantılıdır.

Şurası kesin bir gerçektir ki, demokrasi mücadelesi dünya çapında verilmediği zaman, ülkelerin kendi başlarına demokratikleşmesi çok zor olur.

Demokrasinin alt bileşenleri olan ekonomik, siyasi, hukuki, kültürel konularda demokratikleşmenin sağlanması, ilgili Kur’an hükümlerine uyulmasıyla doğru orantılıdır. Kur’an anlatımlarında, ekonomideki infak, siyasetteki emaneti ehline verme, hukuktaki düşmanınıza karşı bile adaletli davranma, kültürdeki halka en faydalı insanın takva olarak Allah’a en yakın olan insan olması gibi konular bizlere demokrasiyi yerleştirmemiz için umut ışıklarıdır.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.