BUDİZM VE TEK TANRILI DİNLER 5

BUDİZM VE TEK TANRILI DİNLER 5

 

Budha, insanlardan, kendisine mutlak inanmalarını veya ona dua etmelerini istememiştir.

Tek Tanrılı dinin peygamberleri de, Yüce Yaradan’ın sözüdür diyerek aktardıklarının dışındaki kendi sözlerine, mutlak inanılıp uygulanmasını istememişlerdir. Peygamberler, bütün mükâfatlarını tek olan Tanrı’dan bekledikleri için, insanlardan, kendilerine dua etmelerini istememişlerdir. Nitekim Hz. Muhammed de, Veda Haccındaki hutbesinde, insanlardan, kendisine vahiy olarak bildirilenleri tebliğ ettiğinin şahitliğini istemiştir. Kendisine dua edilmesini talep etmemiştir.

Budha, kendisini “aydınlanmış” olarak tanımlamamaktadır. Kendisini “uyanmış” olarak görmektedir. Bu sebeple asıl adı Siddarta Gautama iken, kendisine “uyanmış” anlamına gelen Budha denilmesini arzu etmiştir.

Budha’nın, kendisi için yaptığı bu tanım doğrudur. Çünkü aydınlanmalar, ancak dışarıdan tesirle olur. Uyanma ise, insanın kendisinin başarabileceği bir husustur.

Bu açıdan bakılınca, peygamberler için, “aydınlanmış” terimini kullanmak yanlış olmaz. Çünkü onlar, aydınlandıkları konu hakkında pek bir şey bilmez iken, kendi kendilerine yaptıkları davranışlar veya düşüncelerle değişmemişlerdir. Peygamberler, bir noktaya kadar kendi gayretleriyle gelmişlerdir. Ama sonrasında, Yüce Yaradan’ın onlara dışarıdan ulaştırdığı bilgilerle ve desteklerle değişime uğramışlardır. Dolayısıyla aydınlanmışlardır.

Bu bakımdan, Budha’nın öğütlerine uygun davrananların da, kendi deneyimlemeleriyle yürüyecekleri için, aydınlanmış değil uyanmış hale gelebileceklerini söyleyebiliriz. Diğer taraftan, peygamberlerin aktardığı vahiylerin doğrultusunda düşünerek, Yüce Yaradan’ın varlığına şahit olacak nitelikteki ortamlar sonucunda, O’nun gösterdiği yolda yürüyenler için, aydınlanmış denilebilir.

Budizm’in temel kavramlarından birisi “Karma”dır. Karma, sorumlulukla ilgilidir. Karma, kendi fiillerimizin, hayatımızı şekillendirdiği bir süreçtir. Dolayısıyla biz, yaptıklarımız ve yapmaya niyetlendiklerimizizdir. Bu anlayışta olan Budha, insanların geçmiş hatalarının bedelini ödemeyeceklerini, geçmişteki iyi işleri için de ödüllendirilmeyeceklerini düşünür.

Tek Tanrılı dinde, insan, yaptığı yanlış işlerden tövbe ederek güzel işler yapmaya başladığı zaman, geçmişteki kötülükleri rafa kaldırılır. O anda yaptığı güzel işlerden dolayı sevap kazanmaya başlar. Ancak, Yüce Yaradan, “dönerseniz Biz de döneriz” demektedir. Bu demektir ki, eğer yaşadığımız an güzel işler yapmamıza rağmen, ileride tekrar yanlış işler yapmaya başlarsak, rafa kaldırılan eski yanlışlarımız gündeme gelir ve bu dönemde yaptığımız güzel işler için ödüllendirilmeyiz.

Anlaşılan o ki, tek Tanrılı dine göre de, asıl olan yaşadığımız andır. Dolayısıyla biz, bu anda yaptıklarımız veya yapmaya niyetlendiklerimiziz.

Budha’nın, tanrısal bir kuvvetin varlığını tanımadığı, bundan dolayı, “Karma”yı dışarıdan nesnel bir hüküm vericiyle irtibatlandırmadığı söylenir.

Bu konunun daha iyi anlaşılabilmesi için ünlü Budist öğretmenlerden Santideva’nın şu sözlerini aktaralım: “Istırap, bir kişinin kendi yaptıklarının bir sonucudur. Dıştan bir kuvvetten gelen bir ceza değildir…Bizler, kendi kaderimizin yazarlarıyız ve sonuçta yazarlar olarak bizler özgürüz.”

Tek olan Tanrı da, kutsal kitaplarında bunun aynısını söylemektedir. Yüce Yaradan, bize zulmetmediğini, bizim kendi kendimize zulmettiğimizi sıkça vurgular. Konunun anlaşılabilmesi için, bu durumun bazı örneklerini verir. Demek ki, ıstırap, Tanrı’nın bize verdiği bir ceza değildir.

Diğer taraftan, kutsal kitaplara göre, bizim kaderimiz baştan yazılmamıştır. Yüce Yaradan’ın bize bildirdiğine göre, biz kaderimizi kendimiz inşa ederiz. Biz kaderimizi inşa ederken özgürüzdür. Çünkü Tanrı, bize akıl, vicdan ve irade verdikten sonra, nasıl davranacağımızı görmek için bizleri özgür bıraktığını beyan etmektedir.

Diğer taraftan Budistlere göre Karma, başka bir anlatımla sorumluluk, sadece maksatlı yapılan faaliyetleri ve davranışları kapsar. Yanlışlıkla yapılanlar, Karma’ya dâhil değildir.

Tek olan Tanrı indinde de, aynı durum geçerlidir. Kastan yapılan hatalardan cezalandırılırız. (Nisa Suresi 4/93) Yanlışlıkla yapılan hatalardan dolayı, tövbe edip bir daha yapmamak için daha dikkatli olmak kaydıyla ceza görmeyiz veya çok hafif bir ceza alırız. (Nisa Suresi 4/92) Hattâ Yüce Yaradan, yenilmesini bizzat Kendisinin yasak ettiği yiyecekleri bile, zorda kalınması ve o andaki sıkıntıyı giderecek kadar yenilmesi şartıyla, geçici olarak serbest bırakmıştır.

Budha diyor ki: “Ey keşişler, benim Karma dediğim, zihinsel bir iradedir. İsteyen keşiş ki, bedeni, konuşması veya zihni vasıtasıyla faaliyette bulunur.

Tek olan Tanrı’nın da, insanlardan istediği şeylerin önemlilerinden biri, düşünmeleri ve akıl erdirmeleridir. Çünkü kararlar önce zihinde alınır. Bir insan, ister iyi yönde isterse kötü yönde faaliyette bulunsun, onun davranış tarzını etkileyen şey, zihni faaliyetidir.

Karma, bir Budist için, hayatının pusulası gibidir. Yaptığı, söylediği ve hissettiği her şeyin, hayatına bir etkisi olur. Bu bakış açısına göre, Budha, geçmişten kaygılanmamızı ve onlara saplanmamızı istemez. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, anda yaşanmasını ve şimdiki yaşamın dönüştürülmesini ister. Çünkü böyle yaparak, geleceği dönüştürme ihtimalimiz artar.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bu anlayış tek Tanrılı dinlerde de aynen geçerlidir. İlave olarak şunu diyebiliriz, insanlar, Yüce Yaradan’ın yeryüzündeki vekil yöneticileri olduklarından sorumlulukları süreklidir. Dolayısıyla, hissedeceğimiz bu vekil yöneticilik, hayatımızın pusulası gibidir.

Budizm’de tek yaşam yoktur, yaşamlar vardır. Dolayısıyla doğumlar da tek değildir, yeniden doğumlar vardır. Ancak, Budha’ya göre, bu yeniden doğumlar arasındaki hareket, rastgele değildir. Yeniden doğumlar, şimdiki hayatınızdaki eylemlerle belirlenir. Bu açıdan bakınca insan, bir anlamda kendisinin varisi olur.

Bilge bir Budist, yeniden doğumların, mevcut yaşamında iyi işler yapanlar için geçerli olacağını düşünür. Nitekim bu anlayıştan dolayı Budha, Hint kast sistemini reddetmiştir. Bu yaşamında kötü işler yapanların, yeniden doğumlarında hayvan olarak dönmeyeceklerine inanır. Ölmüş bir insanın, yeniden doğumda bir tanrı olarak gelebileceğine dair, Budha’nın herhangi bir sözünden bahsedildiğini bilmiyorum. Demek ki Budha’ya göre, ölen bir insanın yeniden doğuşu yine bir insan olarak gerçekleşecektir.

Yeniden doğuma inanan bir Budist, bu yaşamında kötü işler yapanların, cehennem ortamında yeniden doğacağına inanır. Ancak, cehennem ortamından sonra tekrar dirilmenin olup olmayacağı hususunda bir fikir beyan etmez. Yani, bu yaşamında başkalarına zarar vermiş, insanlara zulmetmiş birisi isen, gideceğin yer olan cehennem, son durağın olabilir.

Fakat inançlı bir Budist’e göre, bu hayatında iyi işler yapmışsan gideceğin Nirvana veya başka bir yer, senin son durağın olmayabilir. Yeniden ve insan olarak, insan âlemine dönebilirsin. Ancak, yeniden doğan insanın aynı yapıda olup olmayacağı bilinmemektedir. Buna rağmen, “uyanmış” bir Budist, ölümünden sonra tekrar geri gelerek, başkalarının da uyanmasına vesile olabilmenin arzusu içerisindedir. Geri dönüşü bu amaçla ve isteyerek arzular. Bir insanın bu amacı gütmesi, yeniden doğduğunda da aynı yapıda olacağına dair inancını gösterir. Budizm’de, yeniden doğmuş bir insanın kendisinin varisi olacağının düşünülmesi de, aynı yapıda doğulacağı fikrine inanıldığını gösterir.

Buda’nın yaşadığı dönemde, insanlar, doğum-ölüm çevrimine daha çok inanıyorlardı. Ancak anlaşıldığı üzere Budha, bu anlayışa bazı sınırlamalar getirmiş. Ölen bir insanın yine bir insan olarak doğacağını düşünmüş. Ancak ister insan olarak ister hayvan olarak geri dönüleceğine inanılsın, sonuçta yeniden doğan, eski yaşamdakinin ceremesini çekiyor veya sefasını sürüyor.

Doğum-ölüm hareketini tek Tanrılı dinler açısından irdeleyelim. Kur’an’a baktığımızda, bu hususla ilgili olarak, sadece cehenneme gidenler açısından net ifadeler var.

Enam Suresi 6/27: Onların, ateşin üzerinde durduruldukları zaman: “Ne olurdu dünyaya döndürülseydik, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık da müminlerden olsaydık” dediklerini bir görsen!

28: “Hayır, daha önce gizleyip durdukları karşılarına çıktı da ondan, yoksa geri çevrilselerdi yine menedildikleri şeyi yapmaya dönerlerdi. Çünkü onlar yalancıdırlar.”

Bu ve benzeri ayetlerden anlaşılan o ki, cehenneme gidenler, yeniden doğmak için Yüce Yaradan’a talepte bulunurlar. Ama kabul edilmez. Çünkü aynı şeyleri yapmaya dönecekleri, bu sebeple bulundukları kötü şartlardan kurtulmak için yalan söyledikleri düşünülür. Bir insanın yeniden doğduğunda aynı şeyleri yapması için, yine aynı yapıda doğması gerekir.

Kur’an’da, cennete gidenlerle ilgili olarak yeniden doğma isteği olup olmadığına işaret eden bir ayet yoktur. Nitekim cehenneme gidenler için, Allah dilemezse oradan çıkarılmayacaklarını ifade eden Kur’an, cennettekiler için “onlar oradan çıkarılmayacaktır” (15/48) demektedir. Ayrıca cennettekiler için “oradan hiç ayrılmak istemeyeceklerdir” denilmektedir. (18/108) Ancak bu ifadelerin varlığı, cennete gidenlerin yeniden doğum gibi bir talepte bulunmayacaklarını göstermez. Cennete girebilmiş olanlar önceki yaşamlarında güzel işler yapmış kişiler olduklarından, tekrar doğarak yine insanlara faydalı olmayı isteyebilirler. Tıpkı, uyanmış bir Budist’in, insanları aydınlatmak arzusuyla geri doğmak isteği gibi bir amaçları olabilir. Ama böyle talepler olup olmadığını biz bilmiyoruz. Böyle talepler varsa da, bunun kararı ve uygulaması, tamamen Yüce Yaradan’ın takdirindedir. Bu açıdan bakılınca, uyanmış bir Budist’in yeniden doğması ihtimali, sadece, tek olan Tanrı’nın Cennetine girmesi halinde vardır. Aksi takdirde böyle bir ihtimal yoktur. Ama Yüce Yaradan’ın gösterdiği yolda inançla yürüyen iyi bir mümin olarak vefat etmiş bir insanın, cennete girmesi ihtimali çok kuvvetli olacağından, yeniden doğması ihtimali vardır. Çünkü talep edilmesi halinde, yeniden doğum ve ölümleri gerçekleştirecek olan tek otorite, Yüce Yaradan’dır. Tek olan Tanrı, cehennemdekilerin taleplerini reddedeceğini ifade etmesine rağmen, cennettekilerin de yeniden doğum taleplerinin olacağı ve onların da reddedileceği şeklinde, bize bir bildirimde bulunmamıştır. Bu konudaki gerçeği, sadece Yüce Yaradan bilir. Bizim yaptığımız, Kur’an’dan anladıklarımıza göre fikir beyan etmektir.

Budizm ve tek Tanrılı dinlerle ilgili olarak yaptığımız bu karşılaştırmaları çoğaltabilmemiz için elimizde çok sayıda veri var. Ancak şimdilik buna gerek görmeyerek, yazı serimizi burada bitiriyoruz.

Gerek bu konudaki makalelerimizden, gerekse diğer birçok yazımızdan anlaşılacağı gibi, önemli olan, dinlerin ve inançların isimleri değildir. Önemli olan, her bireyin, inancını gerçek anlamda yaşamaya çalışmasıdır. Çünkü bir inancın, geniş halk kitlelerince kabul görebilmesi için, o söylemlerin, insanlığın huzuru ve güvenini sağlamayı amaçlaması gerekir. Hiç kimse, hak yemenin, yalan söylemenin, insanları ezmenin ve zulmetmenin iyi bir şey olduğunu savunamaz. Bütün inançların ortak yanı “kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi, başkasına yapma” düsturudur. Dolayısıyla asıl olan, kişinin inandıklarını değiştirmesi değil, inandığını diliyle söylemek yerine, yaşamına yansıtmasıdır. Güzel düşünen ve davranan bir insan, başlangıçta Tanrı fikrine sıcak bakmıyor olsa bile, bir süre sonra kendiliğinden, fikrinin değiştiğini ve aydınlandığını görebilir. Çünkü göklerin, yerin ve bunların arasındaki her şeyin yaratıcısı olan Yüce Yaradan, özgür iradeleriyle güzel düşünerek, insanlığa yakışır bir şekilde davrananlara yardımcı olacağını, kutsal kitaplarında sıkça vurgulamaktadır. Tek olan Tanrı’nın yapacağı bu yardımı anlamak veya anlamamak, kişiye kalmıştır.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.