BİRBİRİMİZİN KANINI DÖKMEK ÜZERİNE
Tarih boyunca, insanların birçoğu, birbirinin kanını dökmüştür. Konu, bütün kutsal kitaplarda ele alınarak, insanlık açısından önemi gözler önüne serilmiştir.
Bizler de, Yüce Yaradan’ın insanlarla konuşması olarak nitelenen Kutsal Kitaplarının içerisinde, en güvenilir kaynak olarak kalan Kur’an’ın yol göstericiliğiyle konuyu irdelemeye çalışacağız.
Bakara Suresi 2/83: Hani, Biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.
Aslında, bu yazımızın konusuyla doğrudan ilgili olan ayetler, surenin bundan sonraki ayetlerdir. Ancak bundan sonra gelen ayetlerde İsrailoğulları kelimesi geçmediği için öncelikle bu ayeti verdik ki, sadece sonraki ayetleri okuyanlar, “bu bize değil, İsrailoğulları için söylenmiş” demesinler.
Kur’an’daki bu konuyla ilgili ayetler, İsrailoğullarına hitaben ele alınmıştır. Ancak, Kur’an’ın anlatım yöntemine göre, burada muhatap sadece İsrailoğulları değildir. İsrailoğulları üzerinden bütün insanlara hitap edilmektedir. Bilindiği gibi, bu sitede yayınladığımız bazı yazılarımızda, Kur’an’ın mesajlarının mekânlar ve zamanlar üstü olduğunu örnekler vererek aktardık.
Dolayısıyla aşağıda aktaracağımız ayetlerin muhatapları da, Yüce Yaradan’ın akıl verdiği bütün insanlardır. Tanrı, akıl vermediklerini sorumlu tutmamıştır. Sorumluluğun, neden akıl baliğ olan her insanda olduğunu, “Allah İnsanı Kendi Nefsine Karşı Şahit Tutuyor” başlıklı makalemizde açıklamaya çalıştık.
Yukarıda verdiğimiz Bakara Suresi 83üncü ayetin bize anlattığı bir başka husus daha var. Ayette İsrailoğullarından, “namaz kılma” ve zekât verme” konusunda söz alındığından bahsediliyor. Demek ki Yüce Yaradan, peygamberleriyle haber gönderdiği bütün insanlardan benzer şeyleri istemiş. Hepsine iyilik yapmalarını öğütlerken, insanlardan aynı ibadetleri yapmalarını beklemiş.
84: Hani, “Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız” diye de sizden kesin söz almıştık. Sonra bunu böylece kabul etmiştiniz. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz.
Bir önceki ayette, İsrailoğulları aracılığıyla insanlardan, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik etmelerini, herkese güzel sözler söylemelerini isteyen Yüce Yaradan, devamındaki ayette, iyiliğin karşılığı olan kötülük konusunu ele almış. İsrailoğullarından, birbirinin kanını dökmemelerini, birbirlerini yurtlarından çıkarmamalarını istemiş.
Ayetin İsrailoğullarından bahsetmesinin bize anlattığı bir başka husus daha var. Bilindiği gibi insanlar, kendilerinden olmayanların kanını dökmeye, onları yurtlarından çıkarmaya daha kolay meyledebilirler. Ama kendilerinden olanlara böyle bir şey yapmaları daha zor bir kararı gerektirir. Ancak ayetten anlaşıldığına göre, bazı guruplarda, kardeşlerine de kötülük yapma meyli var.
Ayetteki anlatımla, insanların bu yöndeki meyilleri engellenmek istenmiş. Aynı ve tek olan Tanrı’ya inanan kardeşlerine karşı kötülük yapanların cezasının “azapların en şiddetlisi” olacağı, bir sonraki ayette net bir şekilde vurgulanmış.
- Ama siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşarak; size haram olduğu hâlde onları yurtlarından çıkaran, size esir olarak geldiklerinde ise, fidye verip kendilerini kurtaran kimselersiniz. Yoksa siz Kitabı’n (Tevrat’ın) bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Demek ki, aynı ve tek olan Tanrı’ya inanan kardeşlerini öldüren ve onları yurtlarından çıkaranların, Yüce yaradan nezdindeki cezaları, çok daha ağır olmaktadır. Onlar, bu dünya hayatında da rezil olacaklardır. Kıyamet gününde, yani hesap gününde ise, onlar, azabın en şiddetlisine uğratılacaklardır.
Yüce Yaradan’ın yaptığı bu uyarı, hepimizi uyandırmalıdır. Tarihin hangi döneminde olursa olsun, aynı Tanrı’ya inanan kardeşlerine kötülük yapanlar, onmamıştır. Böyleleri, bu dünya hayatında da, eninde sonunda, rezil olmuşlardır. Böyle yapanların ahiretteki hallerini düşünmek dahi istemeyiz.
Diğer taraftan ayetin sonunda “Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir” denilmektedir. Yüce Yaradan hepimizin yaptığından ve düşündüğünden haberli olduğuna göre, kardeşinin kötü davranmasına sebep olacak şekilde onu kışkırtanlar olursa, onları da bilecektir. Bazıları, insanlara fark ettirmeden kardeşlerini kışkırtabilir ve dolduruşa getirebilir. Biz dışarıdan bakınca, bunu bilemeyiz. Bilemediğimiz için, kardeşini kışkırtmış olan böylelerini mağdur olarak görebiliriz. Ama Yüce Yaradan, bütün gerçeği bildiği için, bizim gibi hatalı karar vermeyip, zerre kadar sapmayan adaletiyle hükmedecektir. Hatalı olan herkesi, hem bu dünyada hem de ahiret hayatında, hatası oranında cezalandıracaktır. Tek olan Tanrı’nın adaleti haktır. Geçmiş yaşamını bu gözle irdeleyecek her insan bu gerçeği görebilir.
Yüce Yaradan, ayetinde, içimizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşmamıza kızmaktadır. Demek ki, kardeşlerine karşı kötü davrananlar, ister yöneticiler, ister guruplar veya devletler, ister geçim derdinde olan sıradan insanlar olsun fark etmez. Tek olan Tanrı, adaletinin sonucu olarak, hepsini aynı muameleye tabi tutacaktır.
Eğer kardeşlerine karşı kötü davrananlar, devletler veya kavimler ise, onlar bu dünyadaki cezalarını kavim veya devlet olarak çekmişlerdir. Bu hususla ilgili olarak daha açıklayıcı bilgiyi bu sitede yayınladığımız “Allah, Karun’un Sadece Kendisini, Firavun’u Kavmiyle Helak Etti” başlıklı yazımızda ele almıştık.
Dolayısıyla, birbirini öldüren kavimlerin veya devletlerin ileri gelenleri, bu yanlışa müdahale etmezlerse, kendileri de suça ortak olmuş duruma düşerler. Eğer o ülkede demokrasi uygulandığı için, yöneticiler oy verilerek seçilmişlerse, sorumluluğun bir kısmı halkın olur. Halk kendi başına duruma müdahale edemeyeceği için bu sorumluluğun çoğu, halkın her alandaki önderlerinin olur.
Sorumluluğu olan kişiler hakkında, bir sonraki ayet şöyle demektedir:
86: Onlar, ahireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez.
Birbirinin kanını dökenlerin ve kardeşlerini yurtlarından çıkaranların sorumluluklarının derecelerini sadece Yüce Yaradan bilir. Ama bu insanların kendileri de oturup düşünürlerse, kendilerinin sorumluluklarının derecesini anlayabilirler. Sorumluluklar, doğrudan olabileceği gibi, çarpışanlardan birini veya her iki tarafı da kışkırttığı için dolaylı şekilde de olabilir.
Sorumluluk sahibi olanların, Yüce Yaradan’ın taahhüdü olan “üzerlerinden hiç hafifletilmeyecek azaptan” kurtulabilmeleri için, sorumluluklarını idrak edip gerekeni yaparak, kendilerini her iki dünyadaki azaptan kurtarmaya gayret edeceklerini umut ediyoruz. Aksi takdirde, Bakara Suresi 251inci ayette bahsedilen “Allah’ın insanları birbirleriyle defetmesi olmasaydı, yeryüzü mutlak bozulup gitmişti” ifadesinin muhatabı olacakları gibi, ahiretlerini de kaybetmiş duruma düşerler.