ANAYASA NEDİR, NE DEĞİLDİR, NASIL YAPILMALIDIR
(Not: Bu yazı ihkupcu.com sitesinde Nisan 2010 yılında yayınlanmıştı. Silindiğinden aynen yayınlıyoruz.)
Günümüzdeki Anayasa tartışmalarının rüzgârına kapılmadan gelecekte olması gereken sistemleri anlatmaya çalışacağım.
Anayasa devlet–millet birlikteliğini sarsılmaz yapıda buluşturan bir çatıdır. Anayasa yaz–boz tahtası değildir.
Bu anlamda Anayasa yapmak bir ülkenin en ciddi işidir. Günümüzde menfaat ilişkilerinin giderek yoğunlaştığı, tek lider egemenliğinin olduğu siyasetin yapacağı iş değildir. Siyasetçilerin korkusu olan “oy korkusu”, Fahri Küpçü tarafından “asrın korkusu” olarak nitelenmiştir. Bu yapıdaki bir siyasetin gerçek bir Anayasa yapması beklenmemelidir.
ABD Anayasasının kurucularından sayılan Thomas Jefferson makalelerinde, “Siyasileri Anayasaya zincirlemek gerekir, yoksa yerler” diye yazmıştı. Hazırlanmasında Jefferson, John Marshall gibi hukukçuların etkin olduğu ABD Anayasası 1787 yılında kabul edildi.
1800 yılına kadar olaylar farklı gelişti ve Jefferson, ABD Başkanı seçildi. İki dönem başkanlık yaptı. Başkanlığı sırasında Kongredeki gücüne dayanarak Anayasayı değiştirmek istedi. Ancak Anayasa yapımında birlikte çalıştığı arkadaşı John Marshall kendisinin yazdığı makaleyi hatırlatınca, hemen geri adım attı. “Haklısın John, engellemesen Anayasayı yiyecektim” dedi.
Türkiye’de TBMM’ye yeni seçilen milletvekili yemin ederken ne diyor? ‘’…Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma…’’ diyor. Sonra sadakatten ayrılmayacağına namusu ve şerefi üzerine yemin ettiği Anayasayı, diğer milletvekillerine bile danışmadan kendi isteğine göre değiştirmeye kalkıyor. Ya yemin etme, ya da yeminine sadık ol! ABD’ de Jefferson’u, John Marshall engellemiş. Türkiye’de çoğunluğu tayinle gelen ama seçilmiş görünen milletvekillerini kim engelleyecek?
Peki, milletvekillerinin yemin ettikleri anayasa iyi mi? Elbette değil. Ama yeni Anayasa yapma veya değiştirme yöntemi yanlış. Yanlış olmasa Osmanlı Devletimizin dönemini hariç tutsak bile, 1921 den günümüze 1924, 1961, 1982 de Anayasalar yapmak zorunda kalmışız. Yapmak da yetmemiş. Defalarca değişiklik yapmışız. Sadece 1982 Anayasasında 27 defada 84 madde değiştirmişiz.
Sonuç ne olmuş. Devlet ile millet birlikteliği sağlanmış, demokrasi anlayışı sağlam temeller üzerine oturmuş mu? Hayır. Öyle olsaydı bugün yine daha kapsamlı değişiklik için uğraşılmazdı. Aslında bu durum, Anayasayı normal meclislerin hazırladığı bütün ülkelerde benzerdir. Böyle ülkelerin meclisleri bırakın yeni bir Anayasa yapmayı, kanunları bile Anayasaya uygun yapamamaktadır. Yapsalardı, Anayasa Mahkemesinden geri dönmezlerdi. Böylece Anayasa Mahkemesine ihtiyaç kalmazdı.
O halde çözüm yolu ne olmalıdır?
Öncelikle Anayasa, seçilen demokrasi sistemine uygun olmalıdır. Dünyada uygulanan üç tip demokrasi vardır.
- Parlamenter sistem (Ör: Türkiye)
- Yarı başkanlık sistemi (Ör: Fransa)
- Başkanlık sistemi (Ör: ABD)
Türkiye parlamenter sistemi seçtiği için, Anayasamız da bunun yapısını tanımlamalıdır. Kısa olmalıdır. Anayasa, ayrıntıların anlatıldığı kurallar manzumesi değildir.
Bütün demokrasilerin olmazsa olmazı kuvvetler ayrımıdır. Demokrasinin devletin bekasını sağlarken sade vatandaşın haklarını koruyabilecek şekilde düzgün işleyebilmesi için, bu kuvvetler birbirlerini sürekli denetleyebilmeli ve dengeleyebilmelidir. Yani kuvvetler görünüşte ayrı olur ama birbirlerini denetleyip dengeleyemezlerse, o sisteme demokrasi denilemez
Demokrasilerde “Egemenlik kayıtsız şartsız, milletindir.’’ Ama gerçek anlamda kuvvetler ayrımı olmazsa “Egemenlik kayıtsız şartsız iktidar partisi lider(ler)inindir.” şekline dönüşür.
Demokrasinin kuvvetleri, hepimizin bildiği gibi 3Y dir. Yasama–Yürütme–Yargı. Ancak bu güçlerin ayrılığını destekleyip, çatının yıkılmasını engelleyenler ise, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunudur.
Yani sistem bir bütün olarak kurulmalıdır. Önce idareten bir çatı ile başlayıp sonradan eklemeler-çıkarmalar yapmak sistemi içinden çıkılmaz hale getirir.
Nitekim Türkiye’de, yürütmenin yani Başbakan ve Bakanlar Kurulunun ve hatta Cumhurbaşkanının içinden çıktığı meclisin Anayasa yapması ve değiştirmesi sistemi çalışamaz hale getirmiştir.
Zaten 1982 Anayasası, demokrasinin üçlü sacayağı olan kuvvetler ayrımına, Cumhurbaşkanı ve TSK’ni de ekleyerek sistemi baştan yanlış kurmuştur. Cumhurbaşkanı yaptığından sorumlu değildir. Ama Anayasa Mahkemesi başkanı dâhil yargı, YÖK ve bürokrasideki atamalarda çok yetkilidir. (Bir dönem Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi istendi. Aynı parlamenter sistem içerisinde kalarak böyle bir tartışmanın yapılması, demokratik sistem kurma konusunun hiç bilinmediğini gösteriyor.)
(Not: Yazı eski olduğundan bu cümle vardır. Ağustos 2014’te Türkiye Cumhurbaşkanı halk oyuyla seçildi. Halen Hükümeti kim yönetiyor, iktidar partisinin seçim propagandalarını kim yapıyor anlaşılamadı. Çünkü sistem yanlış kuruldu.)
Hâlbuki demokrasilerde kuvvetler üç tanedir. Başka güçler eklemek sistemin dengesini bozar. Bozulan bir yapıda tartışmalar anlamsızlaşır ve bitmez. Dengeli bir yapı için;
Yasama ; yürütme ve yargıyı denetler.
Yargı ; yasama ve yürütmeyi denetler.
Yürütme; yasama ve yargıyı denetler.
Demokrasinin düzgün işlemesi için bu kuvvetler birbirlerini tek başlarına suçlayamayıp, yargılayamamalıdır.
Yürütme “beni halk seçti, ben her şeyi yaparım” diyemez. Çünkü parlamenter sistemde yürütmeyi (Bakanlar Kurulunu) Cumhurbaşkanının tayin ettiği Başbakan seçer. Meclis, seçilen kabineye güvenoyu verir. (Aslında Türkiye’de güvenoyu verecek sayıyı seçen de yine aynı kişi(ler)dir). Ama yürütmenin sorumluluğu önce meclisedir. Meclisin sorumluluğu milletedir. (Bazen 2002 seçiminde olduğu gibi, halkın yarısı mecliste temsil edilmezse meclisin sorumluluğu sadece kendi seçmenine olmaktadır.) Yargının sorumluluğu mevcut Anayasayadır. Fakat sonuçta üç kuvvetin de sorumluluğu, insanların doğuştan gelen haklarının korunmasıdır.
Eğer devlet-millet birlikteliği sağlanacaksa her kuvvet, sorumluluk ve yetkilerinin kaynağı ile sınırlarını bilmelidir. Tek başına “dediğim dedik, çaldığım düdük” diyememelidir.
Başkanlık sistemini padişahlık gibi gören bazı politikacılarımız var. Ama yanılıyorlar. ABD’de başkan siyasetin doğrudan içinde değildir. Ayrı seçimle gelir. Bakanlar kurulunu siyasetin (meclisin) dışındaki insanlardan kurar. Parti başkanları ise en çok 2 yıllığına ve bir defaya mahsus seçilir. Görevi sırasında ve ayrıldıktan sonra 2 sene içerisinde seçimle gelinecek hiçbir yere aday olamaz.
Partilerde delege olmak isteyen her yetişkin, internet vb. aracılığıyla seçimlerden 30 gün öncesine kadar müracaat ederek delege olabilir. Parti genel merkezinin başvuranın delegeliğini kabul etmeme hakkı yoktur. Tek şart, bir partiye başvuran aynı aday başka bir partiye başvuramaz. (Türkiye de ise, partinin bir önceki yönetiminin üyeliklerini genel merkezler silmiş. Yeniden kayıtlar açıldığında ise onların başvurmasına rağmen üye yapılmamıştır. Sıradan bir üyenin durumunu siz düşünün.)
ABD’de Kongre yani Temsilciler Meclisi ve Senato seçimle gelir. Meclis kanun yaparken ABD Başkanı mecliste bulunamaz. Yani Başkan, kanun hakkındaki tartışma ve oylamalara karışamaz.
Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’ın görevlerinin hepsini birden yerine getiren organa ABD’de, Yüksek Mahkeme denilir. Bu mahkeme 7 üyeden oluşur. Üyeler ömür boyu yani ölünceye kadar görev yapar. Yeni üye ihtiyacı olduğunda Başkan, üç aday göstererek yasamaya sunar. Adaylar, yasama yani Temsilciler Meclisi ve Senato ikilisi önünde halka ve medyaya açık olarak 15 gün adeta sorguya çekilir. Sonra Kongre tarafından birisi seçilir.
ABD’de Anayasayı değiştirmek zordur. 1787 yılından 1791’re kadar 10, 1791’den günümüze kadar sadece 17 değişiklik yapılmıştır. Onlar da esasla ilgili değildir. Anayasayı değiştirebilmek için hem Temsilciler Meclisi hem de Senatonun 2/3 oyuyla tasvip görmüş bir teklif olması gerekir. Daha sonra bu değişiklik teklifi eyaletlere gönderilir. Eyaletlerin 3/4 ünün, yani tam 38 eyaletin kendi kanunlarına göre kuracağı kurucu meclislerin %51 çoğunlukla kabul etmesi beklenir.
Anayasada bir maddeyi değiştirmek için yapılan bu işlemler 10–15 yıl alır. Dolayısıyla yapılan değişiklik mevcut yürütmeye değil, halka yarayan bir yapıda olur. ABD’de Anayasa değiştirebilmenin bir başka yolu daha vardır. Ama o daha uzundur. Eyaletlerin 2/3 ünün yani 34 eyaletin kurucu meclisleri ayrı ayrı toplanıp görüşmeler yapar. Sonra Kongre’ye müracaat ederler.
Yargı; yasama ve yürütme üyelerini tek başına yargılayamaz. ABD’de böyle bir yargılama durumu olduğunda, 100 senatör ayrıca yemin ederek yargıç rolüne girer. Böylece kurulan mahkemeye sadece Yüksek Mahkeme Başkanı katılır ve yeni mahkemeye başkanlık eder.
Türkiye’ de ise neyin ne olduğu belli değildir. Karmakarışık bir yapı vardır. Durum böyle olunca halk kurtarıcı lider peşine düşer. Karizmatik insan aranır. Ama karizmanın sonu, daha çok kendini bilmezliktir. Bunu Türkiye gibi ülkeler maalesef acı sonuçlarıyla yaşamaktadır.
Tek adamlı sistemler toplumu çürütür. Dürüstlük normal bir insandan beklenen karakter olduğu halde, tek adamlı sistemlerde yüksek vasıf sayılmaya başlanır.
Hâlbuki demokrasi, insanların kurtarıcı aradığı bir yönetim şekli değildir. Demokrasinin çatısı ve yapısı öyle kurulmalıdır ki, sıradan bir vatandaş da gelse ülke yönetilebilmelidir.
ANAYASA NASIL YAPILMALIDIR
Anayasayı siyasilerin yapmasının uygun olmadığı anlaşıldığına göre, kimler hazırlamalıdır? En azından son on yılında siyasetin dışında kalmış ve ileride de politikaya atılmayacağını taahhüt eden insanlar yapmalıdır. Bu insanlar daha sonra seçimle gelinecek yerlere aday olamamalıdır. Toplumun her kesimini temsil edecek şekilde çok çeşitli kurum ve kuruluşlardan bilgili ve arif insanlar seçilerek yeni bir meclis oluşturulmalıdır. Askerler, siviller, Ticaret-Sanayi-Ziraat vb. Odalar, Barolar, Tabipler, STK’lar, şehir dernekleri vb. toplumun mümkün olan en geniş kesimini bu mecliste temsil imkânı bulacak bir sistem kurulmalıdır.
Bu meclisin adı Anayasa Hazırlama Meclisidir. Toplumun bütün kesimleri bu meclis için yukarıdaki vasıflara uygun kendi adaylarını belirlemelidir. Sonra bu adaylar halk oylamasına sunulmalıdır. Böylece birkaç liderin değil, gerçekten halkın seçtiği insanlar bu meclisi oluşturmalıdır. Meclise seçilen kişilerin fedakârlıkları karşılığı meclisin çalışma döneminde ve gelecek yaşamlarında maddi sıkıntı çekmemeleri için gerekli adımlar baştan atılmalıdır.
Bu meclis, mevcut TBMM ile benzer dönemde çalışmalıdır. Her toplantısını ayrı bir şehirde yapmalıdır. Böylece ülkenin her bölgesindeki halk ile temas kurulmuş olur. Ama Ankara’da en az sayıda toplanmalıdır ki, diğer meclisten fazla etkilenmesin. Anayasa meclisi 4 yıl civarında çalıştıktan sonra konu halka anlatılmalıdır. Sonra, son hali halkoyuna sunulmalıdır. Kesinlikle mevcut meclisin onayına sunulmamalıdır. Mevcut meclisin bu konudaki görevi sadece, Anayasa halkoyu ile kabul edilirse, o Anayasayı aynen onaylayarak hukuki işlemi tamamlamaktır.
Eğer Anayasa Hazırlama Meclisinin üzerinde kesin anlaşmaya varamadığı maddeler varsa, bunlar maddeler halinde ayrıca kısmi referandum yapılarak oylanabilir.
NOT: Bu yazının hazırlanmasında kaynak olarak, Ali Rıza Bozkurt’un “Cumhur’un Anayasası” adlı kitabından yararlanılmıştır.
İsmail Hakkı Küpçü
kupcu@ihkupcu.com